Ermeni

26 Mayıs 2013 22:23 / 2686 kez okundu!

 


Etnosentrizm yani kendi etnik aidiyeti ya da dini inancıyla başkalarını karşılaştırıp; kendi etnik aidiyeti ve dinsel inancını beğenmesi olayıdır. Biz buna kendisini diğerlerine göre üstün görme duygusu da diyebiliriz. Kısacası, kibirlik ve ırkçılığın başlangıcıdır.

Memleketim olan Muş, 1915 Ermeni Tehcir ve Soykırımına kadar önemli bir Ermeni merkeziydi. Günümüz de ise Allah için bir Ermeni bulamazsınız! Büyükler kendi aralarında sohbet ederken, bir şehir zengininin ismi geçtiğinde; “Filankes zenginliğiyle çok kasılıp övünüyor. Babasından mı bu mal mülk ona kalmış? Zavallı Ermeni Xaço (Haçaturyan)’nun malına kondu. Xaço’nun malıyla zengin oldu…” diye konuşurlardı!

Mahalle kadınları da kendi aralarında konuşurlarken, birini çekiştirdiklerinde; hemen yine zavallı Ermenilerle karşılaştırma yapardılar. “Gavur parası bulup, tok yiyip kudurdular…” gibi laflar ederlerdi!

Çocuklar da mahallede oynarken, aralarında kavga ettiklerinde; haklı çıkmak için yine zavallı Ermenileri küçük düşüren “Eğer ben bu hileyi yaptımsa Ermeni olayım” derdi. Diğer çocuk da “Doğru demiyenin anasını gavur Ermeni s….n” gibi küfürler ederdi!

Malları elinden alınan Ermeniler, bir hakaret ve küçük düşürme kelimesi olarak da algılanan yine zavallı Ermeniler oluyorlar!

27 Mayıs 1915’de Sadrazam Sait Halim Paşa kabinesi, Meclis-i Mebusan yani millet meclisinden onay almadan, kanun hükmündeki kararname gibi; üç maddelik bir Tehcir Kanunu çıkartıyor. Bu kanunun yılmaz savunucusu da Dahiliye Nazırı yani iç işleri bakanı Talat Paşadır!

Bu uğrusuz kanunla, Anadolu’nun otokton (yerli) halkı olan Ermeniler anavatanlarından zorla koparılıp, Suriye çöllerine sürülüp yollarda katledildiler!

Yine bu Tehcir kanunuyla, 20. yüz yılın en büyük ilk soykırımı yaşanmıştır. Bu nasıl bir ırkçı anlayış ki, devlet kendi vatandaşlarını sürgünlere gönderip; yollarda da katlettiriyor! Yollarda yaşanan zorluklar ve katliamlardan sonra da zavallı Ermeniler, vardıkları Suriye çöllerinde bir şehir olan Der Zor’da da tekrar ikinci bir katliama maruz kalıyorlar! Bu katliamı yapan Talat Paşanın tetikçisi, Der Zor Mutasarrıfı Salih Zeki’dir.

Salih Zeki, Divan-ı Harbi Örfi’de gıyabında yargılanıp idam cezası almıştır. Daha sonra Rusya’ya kaçıp 1920’de TKP (Türkiye Komünist Partisi)nin kurucuları arasında yer almıştır. 1934’de çıkan soyadı kanunuyla da “Zor” soyadını almıştır. Ne de olsa Der Zor şehrinde büyük katliamlar yaptığı için; zor soyadını almıştır!

Büyüklerimiz Ermeni Tehciri sırasında yaşanan trajedilere şahit olmuş kişilerdir. Bu vahşet olaylarını dinleyerek büyüdüm. Anlatanlar daha sonra göz yaşlarını silerdi. Bilindiği gibi, sosyal bilimlerde araştırma tekniği olarak kaynak kişilerden yararlanmak da bir bilimsel yöntemdir. Çünkü, o kişi konuyla ilgili olayı yaşamıştır. Olayın görgü tanığıdır!

Babam Hacı Şerif Arslan’ın tanık olup anlattığı olaylardan bazıları: Ermenileri çoluk çocuk genç yaşlı demeden topladılar. Başlarına kırmızı bir bandaj bağladılar. Şehir halkı toplanan Ermenilere su ve gıda gibi yardım yapmak istedi ama Enver Paşa’nın çok yakın akrabası olan, Muş Mutasarrıfı Servet Paşa emir vererek bu yardımları engelliyordu. Bu duruma tepki gösteren Hacı Şeref Camisi imamı hoca Kadri efendi Servet Paşa’ya rica da bulunarak şunları söyledi:

“Paşam, bu insanlara yapılan zulümdür. Savaş ve seferberlik sırasında kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve eli silah tuttuğu halde harbe girmeyen gençlere dokunulması Şeriata göre günahtır, bir beşeri (insanlık) suçtur!”

Mutasarrıf da hocaya: “Hoca efendi haddini bil, siyaset kılıcı çekildiği yerde Şeriat bayrağı iner ve bir hükmü de kalmaz” diye cevap verir.

Bu olaya çok sinirlenen ve tepki gösteren Muş eşraflarından Müstantık (Sorgu Hakimi) İzzet efendi hemen hançerini çekip; mutasarrıf Servet Paşa’nın üzerine yürümüştür. Çevrede bulunan Muş eşrafları İzzet efendi’yi zor zapt etmişlerdir!

Babamın anlattığı Tehcire Maruz kalan Ermenilerin başlarına kırmızı bandaj bağlama olayı ile Nazilerin de toplama ve ölüm kamplarına gönderdikleri Yahudilerin kollarına Davud’un Yıldızı kolluğu takmaları arasındaki benzerlik dikkat çekicidir!

Bu konuda da ittihatçılarımız Nazilere ilham kaynağı olmuşlardır.

Babamın ve yaşıtları olan diğer Muş’lu büyüklerin anlattıkları trajedilerden sonra göz yaşlarını sildiklerine tanığım. Yine anlatılan olaylardan bazıları: Ermenileri katlederlerken her taraf ceset doluydu, bu cesetler kokmaya başlayınca, çocuklar gidip kavla bu cesetleri yakardı. Daha sonra da bazı çocuklar da cesetlere taş atarlar, büyükler de onları kovalayıp engellerdiler. Katledilen bir Ermeni’nin cesedine çocuklar taş atarken, nasıl kurtulduğu belli olmayan üç dört yaşlarındaki bir Ermeni çocuk da kendi babasının cesedine taş atıyordu. Daha sonra bu küçük Ermeni çocuğun akıbeti yani sonunun ne olduğu bilinmemiştir.

Dere mahallesindeki bir çatışmada genç bir Ermeni kızının yüzünün kurşunla parçalandığını ve dişlerinin tamamen görüldüğünü; zavallı kızın acılar içersinde kıvranırken zaptiyelerin gelip süngülüyerek öldürdüklerini, bu genç kızın da cesedinin iki gün açıkta kaldıktan sonra yakıldığı da anlatılırdı.

Bir başka dinlediğim trajik bir olay: Muş’un Dere ( Süfla) mahlesinde Çar Çayı’nın karşı doğu tarafında her nasılsa altı veya yedi yaşlarında bir kız çocuğu, beşikteki kardeşini alıp kaçmış, evleri yakılınca da dışarıda kalmışlar. Körpe çocuk açlıktan ya da altını kirlettiğinden dolayı sürekli ağlıyormuş. Bu ağlamalar karşısında baş edemiyen kız da “Mayrik mayrik” diye ağlıyormuş. Mayrik, Ermenice’de anne demekmiş. Daha sonra körpe çocuk ağlamaktan ölmüş, diğer kızı da zaptiyeler öldürmüşler!

Burada Yahudi Soykırmıyla Ermeni Soykırımını karşılaştırdığımızda; katledilen Yahudilerin cesetleri ortalıkta kalıp çürümüyordu; katledilen Ermeniler gibi!

Ermeni Tehciri sırasında alınan bir resmi kararla da, kim ki tehcire tabi olan bir Ermeni aileye her ne şekilde yardımcı olursa; aynı uygulamalara maruz kalır gibi tehditlerle de, Müslüman halkın yardımları engellenmiştir!

Bilim adamı sıfatlı ve bol akademik unvanlı devletin kadrolu memurları da, televizyonlarda tek kale maç yapar gibi; İttihatçıların yapmış olduğu bu insanlık suçunu gizlemeye çalışıyorlar… Ne kadar gizlerlerse gizlesinler; mızrağı çuvala sokamıyorlar ve de güneşi de balçıkla sıvayamıyorlar. Nereye gitseler bu insanlık rezaleti karşılarına bir gerçek olarak dikiliyor…

Günümüzde bazı fanatik Ermeni milliyetçileri sanki bu vahşetin tek sorumlusu Kürdlermiş gibi; Kürdlere karşı bilinç altlarında bir düşmanlık duygusu besliyorlar. Fırsat buldukları her platformda da bu ön yargılı düşmanlıklarını sergiliyorlar!

Evet Kürdler’in bu vahşetteki rollerini Kürd aydınları inkar etmiyorlar ve eleştirerek yerden yere de vuruyorlar. Her platformda da Ermenilerden özür de diliyorlar!

Fanatik Ermeni milliyetçileri şunu iyi bilsin ki, HAMİDİYE ALAYLARI’nı Kürdler kurmadı, silah, para ve rütbe de vermediler. Bu zulüm şebekesinde sadece Kürdler yoktur; Türkler, Çerkesler ve diğer İslami unsurlar da vardır! Onları niye göz önüne alıp eleştirmiyorlar da, sadece Kürdleri eleştiriyorlar?

Bu zulüm şebekesini oluşturan Osmanlı devletini niye eleştirmiyorlar? Bu zulüm şebekesinin her türlü ihtiyaçları Osmanlı devleti tarafından karşılanıyordu; rütbe, silah ve maaş gibi!

27 Mayıs 1915 tarihli Tehcir kararnamesi aslında Anadolu’nun Türkleştirilmesini amaçlayan ırkçı bir projesinin uygulamasıdır!

Cumhuriyet döneminde bu projenin ivmesi daha da hızlanıp yükselmiştir. Cumhuriyet dönemi Kürdlere uygulanan asimilasyon politikaları ve soykırımlar bu projenin kapsamı içersinde ele alınıp değerlendirilmelidir.

Cumhuriyet dönemi 1934 Trakya olayları, Varlık Vergisi ve Türkiye tarihinin utanç sayfası olan, sorumluları generallik ve valilikle ödüllendirilen 6 – 7 Eylül 1955 olayları da bu projenin bir uygulamasıdır. Bilindiği gibi bu utanç olaylarında Gayri Müslim vatandaşlarımızın iş yerleri talan edildi, evleri tahrip edildi, onlarca insan katledildi!

Tek Partili CHP döneminde M. Kemal’in talimatıyla, 64 bin insanın kafataslarının ölçülmesi olayı da bu ırkçı projenin ürünüdür!

Türkiye’de ırkçılık hareketi 1912 yılında başlamış ve günümüze kadar bu illet halen devam ediyor!...

27 Mayıs sadece Türkiye’de bir askeri darbenin tarihi değil; insanlığın utancı sayılan bir soykırımın da tarihidir! Ermeni Soykırımı, Nazilerin Yahudi Soykırımına örnek teşkil etmiş bir soykırımdır. Kısacası, 27 Mayıs’ı soykırımların başlangıç tarihi ya da insanlığın utanç tarihi olarak da görebiliriz!

Türkiye devleti de insanlığa karşı inat ederek, bu soykırımların suçlularını alenen taltif edip, ödüllendirip isimlerini bulvarlara, caddelere ve hava alanlarına veriyor. Talat Paşa ve Sabiha Gökçen gibi!...


Erkan ARSLAN

26.05.2013


Son Güncelleme Tarihi: 27 Mayıs 2013 20:58

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.