Erdoğan ve demokratlık - Ahmet Altan

06 Kasım 2009 14:14  

 

Erdoğan ve demokratlık - Ahmet Altan

İnsanlar arasındaki “farklılıkları” yaratan, fikirlerden ziyade “düzeylerdir” bence, bazen aynı fikirde olduğunuz biriyle anlaşamaz ama sizinle tamamen zıt düşüncelere sahip biriyle çok iyi dost olabilirsiniz.

İnsanların düzeylerini, yetişme tarzları, birikimleri, kültürleri, üslupları, tercihleri, zevkleri belirler.

Buralardaki ortaklıklar sağlam dostluklar yaratır.

Ben Yalçın Doğan’ı çok severim.

Onun edebiyata olan düşkünlüğü, klasiklere duyduğu sevgi, doğallığı, cömert gönüllülüğü, neşesi, tartışılmaz ve tavizsiz dürüstlüğü, aramızdaki bütün fikir ayrılıklarının yaratacağı farklılığın üzerinden uzanan bir köprüdür ikimiz için de.

Yalçın, bir şey söylediği zaman bunu samimiyetle söyler.

Bir hesap yoktur yazılarında.

Yalçın, “irticadan ve şeriattan” korkar, Türkiye’de hep böyle bir tehlike olduğuna inanır.

Ben ise böyle bir tehlike olduğuna inanmam.

Bu tür “tehlikelerin” asıl sorunu saklamak için “yaratıldığına” inanırım.

Aramızdaki en ciddi görüş ayrılıklarından ve tartışma konularından biri budur.

Dün Yalçın Hürriyet’teki sütununda bir yazı yazıp benim CNN’de Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ın yaptığı programdaki konuşmamda dikkatini çeken iki noktayı eleştirdi.

Birincisi benim Tayip Erdoğan’ı “öve öve bitiremeyip onu demokrasi havarisi ilan etmem”, ikincisi ise demokrasiyi “tek bir denkleme, ordunun siyaset dışı kalmasına” indirgemem.

Bu iki konuda bana sorular sormuş.

Soruların hepsi “Erdoğan’ın demokratlığıyla” ilgili.

Yazısını da “tarih Erdoğan’ı yazarken terazide eksiler ağır basacak” diye bitirmiş.

Yalçın’ın söyledikleri benim için önemli çünkü söylediklerini içtenlikle inanarak söylüyor ve bu endişeleri paylaşan birçok insanın da düşüncelerini dile getiriyor.

Genellikle olduğu gibi gene farklı düşünüyoruz.

Önce “ordu ve demokrasi” konusundan başlayalım.

Evet, benim için demokrasi yolunda atılacak en büyük ve en önemli adım, ordunun siyasetten çıkması.

Çünkü yaşadığımız birçok çarpıklığa bu tuhaf yapının yol açtığı kanaatindeyim.

Orduyu siyasetin dışına itmeden sorunlarımızı çözemeyiz.

Kıbrıs politikalarına karışan, Kürt sorununu kangrene çeviren, yargıyı hukuk dışına çeken, sürekli darbe planları yapan ve kendi halkına karşı psikolojik savaş yürüten bir ordudan bahsediyoruz.

Bu ordu, siyasetin içinde durduğu sürece ne hukuk olur, ne demokrasi.

Orduyu biz Cumhuriyet kurulduğundan beri siyasetin içinden çıkartamadık ama bu sürede çok siyasetçiyi eskitip bir kenara bıraktık, siyasetçilere hatalarını seçimlerde ödetmek kolaydır ama orduyu siyasetten çıkartacak bir “seçim” yok elimizde.

Üstelik, son zamanlarda değişmeye başlasa da yıllarca siyasetçileri rahatça eleştiren ama orduyla işbirliği yapan bir medyayla yaşadık bu ülkede.

Bu nedenle, bu ülkenin halkı ve aydınları için birinci önceliğin orduyu siyaset dışına çıkartmak olduğuna inanıyorum.

Ordunun hazırladığı anayasayı değiştirmeden normal bir siyasi hayat olmaz, ordu siyasette olduğu sürece de o anayasa değişmez.

Demokratikleşme, ordunun kışlasına dönmesiyle başlar.

Bunu gerçekleştirmeden hangi “demokrasiyi” tartışacağız?

Şimdi gelelim Erdoğan’a...

Başbakan’ın son zamanlardaki girişimlerinin çok önemli olduğuna inanıyorum.

Sadece Kürt meselesini halletse bile benim gözümde “tarihî bir lider” olur.

Erdoğan Kürt meselesini halledebilmek için çeşitli bedeller ödemeyi göze alarak hareketlenirken bütün komşularımızla sorunlarımızı çözecek formüller de geliştiriyor.

Bizi savaştan çıkartıp “barışa” götürüyor.

Erdoğan’ı bu noktada eleştirmek için ya “barışın” önemli olmadığını söyleyeceksin ya da bunların “barış” girişimi olmadığını.

Hangisini söyleyebilirsin?

Bir siyasetçinin doğrularını alkışlamadan onun “eğrilerini” eleştirmek inandırıcı olabilir mi?

Beni bağışla ama Erdoğan’ın son zamanlardaki “barış” hamlelerini övmeyenlerin Erdoğan’ın hatalarını eleştirmelerinin başta Erdoğan olmak üzere kimseyi etkileyeceğini sanmıyorum, böyle yazılardan “her şartta Erdoğan’dan nefret etmeye kararlı” insanlar hoşlanabilir ama “tarafsız” birini inandıramazsın.

Ben barış istiyorum.

Erdoğan barış için uğraştığı sürece, onu gücümün yettiğince alkışlarım, gücümün yettiğince desteklerim.

Orduyla anlaşmaya kalktığında, Şemdinli’de gencecik bir savcının hayatıyla oynadığında, Avrupa yolunda adımlarını ağırlaştırdığında onu eleştirmek hakkımızsa, barış yolunda yürüdüğünde de onu desteklemek görevimiz.

Sadece eleştirmek, sadece övmek kadar yanlıştır bence.

Barışı destekle be Yalçıncığım, barış için uğraşanları alkışla, alkışla ki eleştirilerin senin o muhteşem dürüstlüğüne ve hakseverliğine uygun düşsün.


Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0