Dindarlar ne istiyor - Emrah Çelik

26 Temmuz 2013 01:09  

 

Dindarlar ne istiyor - Emrah Çelik

Bazıları arasında yaygın bir kanaattir; Türkiye’deki “dindar” ya da daha çok “muhafazakâr” olarak vasıflandırılan vatandaşların seküler devlet sistemiyle baştan beri büyük sorunları olduğu, cumhuriyet sistemini hiç hazmedemedikleri ve ilk fırsatta mevcut sistemin değiştirilerek yerine İslam hukuku (Şeriat) esaslarına dayalı bir devletin gelmesini arzu ettikleri zannedilir. Bu yargıya göre dindarlar hâlihazırdaki yönetim ve hukuk sistemini kökten dinin kurallarına aykırı görmekte, o yüzden cumhuriyetin başından beri devletle yıldızları bir türlü barışmamaktadır.

Bu yargıyı kısmen haklı çıkarabilecek bazı söylemler görülebiliyor olsa da, gözden kaçırılan çok önemli bir nokta vardır: Dindarlar büyük bir çoğunluk itibarıyla İslami bir devletten ziyade, İslami yaşam tarzını kısıtlamayan, özgürlükçü bir sistem özlemindedirler. Yani aslında cumhuriyetten veya seküler bir sistemden değil, belirli bir seküler dünya görüşünü halkına dayatarak özel hayata kadar müdahil olan ve İslam’ın özgürce yaşanmasına imkân tanımayan totaliter bir devletten rahatsızlık duymaktadırlar.

Türkiye tarihinde sekülerizm, ya da diğer bir ifadeyle laik devlet sistemi ile dinin kontrol altına alınmaya çalışılması iç içe geçmiş, sonuçta birbiriyle özdeşleştirilir hâle gelmişlerdir. Aynen Alevilik konusunda olduğu gibi, devlet Sünni İslam’ın da tarifini yapma yetkisini kendisinde görmüş, Diyanet gibi kurumlarla dini kontrol altına almaya çalışmış, ‘makbul Müslüman’ vatandaşın çerçevesini çizmiş ve o kalıba girmeyenler üzerinde çok çeşitli versiyonlarıyla baskı ve yaptırım uygulamıştır. En bariz hâllerinden birini başörtüsü sorununda gördüğümüz bu baskılarda, örneğin, ısrarla başörtüsünün adını dahi kendisi koymaya çalışmış (türban), kullanılma amacının ne olduğunu kendisi ‘tesbit’ etmiş (siyasi sembol) ve nerede giyilip (özel alan) nerede giyilemeyeceğini (kamusal alan) bizzat tayin etmiştir.

Örnekleri çoğaltılabilecek bu tür uygulamalar ve o süreçte kullanılan dil neticesinde bazı dindarlar arasında baskıcı devletle cumhuriyet, totaliter sistemle sekülerizm birbiriyle karıştırılır hâle gelmiş; öte yandan mevcut seküler sistemi benimseyenlerce de dindarların özgürlük talepleri ve otoriterlik karşıtı mücadeleleri, cumhuriyet ve sekülerizm karşıtlığı ile aynı zannedilegelmiştir.

Bu karışıklıklar şimdiye dek sürmüş olsa da, artık AKP iktidarıyla birlikte başlayan yeni süreçte hem bahsi geçen karmaşık ve bulanık hâlde bir azalma görülmekte, hem de dindarların ‘yeni Türkiye’den taleplerini net bir şekilde öğrenme imkânımız daha da kolaylaşmaktadır. İslamcısından liberaline, dinî-tasavvufî cemaatlerinden devrimcisine kadar onlarca farklı sivil toplum kuruluşunun yeni anayasadan beklentilerine bakıldığında ortaya çıkan tablo gayet net: Dindarlar devletten şeriat değil adalet bekliyorlar, dindar bir nesil yetiştirmesini değil, din eğitiminin önündeki engelleri kaldırmasını talep ediyorlar; herhangi bir ideolojinin bayraktarlığını yapmasını değil, her kesim için özgürlüklerin önünü açmasını istiyorlar.

Dindar üniversiteli gençlerle yaptığım görüşmelerde yönelttiğim “Türkiye’nin, dünyadaki mevcut ülkeler içinde en çok hangisi gibi olmasını arzu ediyorsunuz” sorusuna verilen cevaplar arasında İslam hukukunun görece uygulandığı Müslüman ülkelerden ziyade, halkına uyguladığı özgürlükçü politikalar gerekçesiyle İngiltere’nin adının geçiyor olması bile devletten ‘asıl talebin’ ne olduğunu açıkça gösteriyor.


emrahce@gmail.com

Taraf

25.07.2013

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0