Devlet Tiyatrosu'nda örtülüye taciz - Cüneyt Özdemir

12 Nisan 2011 16:36  

 

Devlet Tiyatrosu'nda örtülüye taciz - Cüneyt Özdemir

Entelektüel denilen insanların başörtülü insanlarımızı her fırsatta hor görmesinden, dışlamasından bıktım usandım.

Başbakan’ın kızı Devlet Tiyatrosu’ndaki bir oyunu neden terk eder? Birkaç gündür bu sorunun cevabını bulmaya çabalıyorum. Başbakan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın gittiği Devlet Tiyatroları’nda oynanan Genç Osman oyununda ne yaşandığını anlamak kolay değil. İddialar havada uçuşuyor. Olayın kahramanı farklı isimlerle konuştukça olay netleşiyor. Sümeyye Erdoğan yanında bir başka arkadaşı ile kendi isimlerini kullanmadan iki kişilik bilet alıyorlar. Aynı oyunu Çankırı Polis Koleji’nden 150 kişilik bir öğrenci topluluğu da izliyor. Oyunda yeniçerilerin eğlendiği ‘curcuna’ bölümünde olan oluyor. Aslında anladığım kadarıyla oyunun bu bölümünde başroldeki Tolga Ünsal seyircilerle interaktif bir ilişki kuruyor. Oyuncular rol icabı içtikleri içkileri seyircilerin tutmasını istiyorlar. Gelin görün ki bu sefer başrol oyuncularından Tolga Ünsal (yine iddialara bakarsanız) başörtülü oldukları için Sümeyye Erdoğan ve yanındaki arkadaşını sahneden taciz edecek şekilde sözler söylüyor. Üzerine mimikler de eklenince oyuncunun seyirciye laf sokuşturduğu bir ortam oluşuyor. Bundan rahatsız olan Sümeyye Erdoğan ve arkadaşı salonu terk ediyor. Onlardan bağımsız durumdan rahatsız olan Çankırı Polis Koleji öğrencileri ve kimi izleyiciler de salondan çıkıyor. Sonradan bana ulaşan bir polis koleji öğrencisi salonu terk ederken Sümeyye Erdoğan’ı tanımadıklarını, oyundaki başrol oyuncusunun tavrından rahatsız oldukları için salonu terk ettiklerini anlattı. Olay, oyundan sonra resmi bir raporla Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin’e aksediyor. Genel Müdür bir oyunu bu kadar çok kişinin terk etmesini tuhaf buluyor. Bu noktaya kadar hâlâ Sümeyye Erdoğan’ın oyunu izleyen iki türbanlı kişiden biri olduğu bilinmiyor. Oyunu terk eden seyirci sayısının 300 kişi civarında olduğu raporlara geçince soruşturma başlatılıyor. Kıyamet, ertesi gün skandal sosyal medyada yayılmaya başlayınca kopuyor. Ortada farklı iddialar var. Bunlardan ilki Tolga Ünsal’ın rolünün haddini aştığı yönünde. Durumu olayın kahramanı Tolga Ünsal’a sormak istedim ancak telefonunu kapatmış. Arkadaşları Tolga Ünsal’ın gelişmelerden bir hayli ürktüğünü hatta telefonlarının dinlenmeye başladığından korktuğunu söylüyorlar.

Bir tiyatro oyununu 300 seyircinin aynı anda protesto ederek terk etmesi skandal mıdır emin değilim; olayın beni asıl rahatsız eden kısmı, toplumun içinde bir kesimin bir kadına yapılan tarbiyesizliğe sadece o kadın başörtülü ve Başbakan’ın kızı diye saf tutup desteklemesi. Nitekim olay duyulduktan sonra sosyal medyada bu yönde onlarca mesaj aldım. Şaşırıp kaldım. Türkiye’de kendine entelektüel denilen insanların başörtülü insanlarımızı her fırsatta hor görmesinden, dışlamasından ise bıktım usandım. Bizler onlar ayrımını yapacak insanlara %60’ının başının örtülü olduğu bir toplumda ‘ilkel’ demek bile az kalıyor. Bir tiyatro oyununu Başbakan’ın kızı bile başörtüsü nedeni ile rahatça ve özgürce seyredemeyecekse vay haline bu ülkenin başörtülü kadınlarının… Başörtüsü bazı kafalar için hâlâ baş sorunsa, yazıklar olsun…

Behzat Ç. Survivor adasında
Pazar geceleri Bir Ankara Polisiyesi Behzat Ç. ile bir Dominik macerası Nihat G. arasında zaplarken aklıma geldi, acaba Behzat Ç. Survivor adasına gitseydi Kıbrıslı Taner ile nasıl baş ederdi? Herhalde Taner’in kadın nefreti cümlelerinden birini duysa “Boş konuşma la!..” diyerek okkalı bir Osmanlı tokadını ilk diyalogda çakardı. Yine Taner’in hayattan kopuk hayat felsefesine tahammül edemez “Gel lan buraya ne diyon lan sen biiiiiip biiiiip”li bir replikten sonra sopayı basardı. Taner’i biraz dövdükten sonra ise “Git lan bana biraz cocanut getir” der sonra da bağrına basardı. Zira Taner Survivor adasının Nihat Doğan ile yarışabilecek tek orijinal ismi. Kasıntı ve hırs küpü başarı simsarları arasında şuursuzluğu ile en masum çocuğu… Bu haliyle de tam Behzat Ç.’nin sahip çıkacağı bir gariban!

Seçim meydanı televizyon olacak
Yeni aday listelerine baktığımızda siyasete gönül veren, emek harcayan, sebat eden isimlerin ne kadar azaldığına şahit oluyoruz. Siyasete bir günde ışınlanan, farklı mesleklerden profesyonel isimlerin çoğalmasının sebepleri var. Yerel genele yeniliyor. Yani kahveden, mahalleden, semtten tanıdık biri yerine, TV’den adını duyduğunuz, gazeteden yazılarını ya da hakkında yazılanları okuduğunuz insanları seçeceğiniz bir seçime gidiliyor. Diyarbakır’da Sezgin Tanrıkulu gibi yerel siyasetin bilinen bir ismini bir anda İstanbul listelerinde bulmamızın nedeni biraz da bu. Aynı durum televizyon ve gazete dünyamızın renkli isimleri için de geçerli. Normal şartlarda bayramdan bayrama tatile gittiklerinden bile emin olmadığım pek çok farklı şehirden aday gösterilen isimlerle karşı karşıyayız. Bu hali ile baktığımızda bu seçim kahvelerde sandalyenin üzerine çıkıp yapılan konuşmalarla değil iletişim kanallarının kullanılacağı bir seçim olacak diyebiliriz. Seçim meydanlarda değil televizyonlarda kazanılacak ya da kaybedilecek. Bu da siyasette kazanmanın televizyonun kuralları ile mümkün olacağı anlamına geliyor. Yani show business dünyasına hoş geldiniz.

Habertürk

Son Güncelleme Tarihi: 12 Nisan 2011 17:28

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0