'17'nin Ötesi Erdal Eren Davası'
11 Mart 2011 01:41
12 Mart darbesinin yıldönümünde,yönetmenliğini ve senaristliğini Memik Horuz’un yaptığı ve Erdal Eren’in yaşamını konu alan belgesel filmin İzmir’deki ilk gösterimi 12 Mart 2011 Cumartesi Saat 16.00’da İzmir Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilecek.
Film gösteriminin yanı sıra İmece etkinlik de ''Darbeler ve İdamlar'' başlıklı bir sunum yapacak.
Etkinliğe katılım ücretsizdir.
12 Mart 2011 Cumartesi Saat: 16.00
İzmir Sanat Merkezi (İSM) Fuar 26 Ağustos Kapısı
İletişim: 0536 402 06 28
www.imece-der.com
e-mail: imecedostluk@gmail.com
"17'nin Ötesi Erdal Eren Davası"
Erdal Eren’i bir ölüm ve dayanışma zincirinin ortasındaki halka olarak ele almakta olan belgesel filmde anne-oğul, kardeş ve arkadaşlık ilişkilerinin üzerinde duruluyor. Dava dosyası, çok yönlü irdeleniyor. 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle yaşamına darağacında idam yoluyla son verilen 50 kişiden birisi olan Erdal Eren, gerçekte yaşamını birbirine bağlı olarak yitiren üç gençten birisidir.
Erdal Eren, Sinan Suner’in duvara yazı yazarken kurşunlanarak öldürülmesini protesto eden bir gösteride yakalanmıştır. Gösteriye müdahale eden jandarma ile çıkan çatışmada, yaşamını yitiren bir jandarma eri, sırtından ve yakın mesafeden sıkılan bir kurşunla ölmüş ve bundan Erdal Eren sorumlu tutulmuştur.
İdam kararı bir üst mahkeme tarafından iki kez bozulmasına karşın, askeri cuntanın emri altındaki mahkeme tarafından karar infaz edilmiştir. Ve zincirin üçüncü halkasını, Erdal Eren’in idam edilmesini protesto için pankartı asarken gözaltına alınıp işkenceyle öldürülen, Ercan Koca oluşturmuştur.
Belgesel, 2010 yılında halkın Erdal Eren’i, Kenan Evren’i ve 12 Eylül dönemini nasıl bildiği ve hatırladığıyla da ilgilenerek, toplumsal hafızayı yoklamakta; anne, kardeş, arkadaş ve avukatlarının tanıklıkları, mektupların, duruşma belgelerinin, dilekçeler ve diğer resmi tutanakların katkısıyla, Erdal Eren’i ve idamını yeniden gündeme taşımaktadır.
NEDEN ERDAL EREN VE NASIL BiR BELGESEL
2007 yılında, “12 Eylül Anayasası’nın değiştirilmesi ve darbecilerin yargılanması” eksenli çalışma yürüttüğümüz bir grup arkadaşla (Devrimci 78’liler Federasyonu İstanbul Adalet ve Dayanışma Derneği -ADADER), 12 Eylül gerçekliğini sinemasal belgelere dönüştürmenin gereği üzerinde hemfikir olmuştuk ve bunu ben üstlenmiştim.
İlk nereden başlayacaktık? Hep birlikte; “Anneleri anlatmaktan başlamalıyız” dedik. Annelerimizin hemen tamamı 12 Eylül öncesinde evinin-yuvasının kadınıydı. Gece yarılarına kadar çocuklarının ve eşinin yollarını gözlemekten gayrı, politikayla ilgileri yoktu. Fakat, 12 Eylül sonrası gözaltına alınan çocuk ve eşlerinin peşine düşmüş, devlet gerçeğiyle tanışmış ve çocuklarının yaşamını kurtarmaya, işkenceden korumaya çalışırken politikleşmişlerdi.
Öyle ki, o dönem İnsan Hakları mücadelesinin birer önderi, militanı olmuşlardı. Bu süreç, İHD’nin kuruluşuna evrilmiş ve bugüne kadar uzanan itibarlı konumunun oluşmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Belgeselin çekimi için Ankara’da bulunduğumuz süreçte, Erdal Eren’in annesini konuşmaya çok zorlayarak ikna etmiştik.
Etmiş miydik? Bu bildik bir röportaj olamamıştı. Şadan anne, Erdal’ın idamından kısa süre sonra yüreği çatlayan eşini kaybetmiş, kendisine bir askeri araç çarpmış, oğlu ve gelini otobanda seyir halendeyken bir kamyondan önlerine saman balyaları atılarak, kaza yapmaya zorlanmıştı. Yüreğinin, beyninin ve bedeninin dayanamamasına bir de “Yeni evlat acısı” riski eklenmişti. Şadan anne, ne Erdal’ın resmini görmeye ne de adını duymaya dayanamıyor, aklına düşünce kendinden geçiyordu.
Unutmak istedikçe içinde kaynayan hasret, öfke, intikam duygusu ve eziklik, onu yeniden unutmanın imkânsızlığı kıyılarında, kan-ter içinde boğuşmaya sürüklüyordu. Adını duymak, unutulmamışı ve her an aklını meşgul edeni ‘anımsamak’ onu krize sokuyor ve günlerce hastanelerde dolaştırıyordu. Konuşmak istemiyordu.
Saatler süren ısrarlarımız sonunda, kamerayı açık tutma izni koparabilmiş ve o röportajı yapabilmiştik. Ondan sonra da hala Şadan anne kimseye röportaj vermemektedir. O zaman aklım aylarca Şadan annede ve Erdal’da kaldı. Sonra, 27. yıldönümünde Erdal Eren’i anarken, sinevizyon hazırlamam gerekti. Kısa bir belgesel hazırladım.
Ve Anneler belgeselinden sonra derli toplu olarak Erdal’ı anlatmaya karar verdim. Erdal Eren aynı zamanda,12 Eylül diktasının en bariz, en açık hukuksuzluklarından birisidir. Ve adeta bu hukuksuz dönemin karşıt simgesi gibidir. O görüşmemizde Şadan anne, “Dayanamıyorum, krize giriyorum ama ara sıra mezarını ziyarete gittiğimde üzerine bırakılmış çiçekler görüyorum, kimler bırakıyor bilemiyorum. Unutulmadığını hissediyorum” demişti.
Bu söz belgeselin senaryosunu oluşturmamı da şekillendirdi. Erdal’la ilgili haberi okuyan emekçi bir kadın, çocuğunu da yanına alarak, komşusuyla birlikte Erdal’ın mezarını ziyarete gider ve mezara çiçek bırakırlar. Yolculuğu trenle yaparlar. Tren yolculuğu, zamanın akışını simgeler. Zamanın akışı içinde tanıklar Erdal’ı anlatırlar. Tren yoluna devam eder.
Şadan Eren, Nuran Suner, Erdal’ın abisi Erkan, kardeşi Sevil Eren, infaz anına da tanıklık eden Avukat Nihat Toktay, Avukat İsmail Sami Çakmak, Erdal’ın yan hücresinden yapılanlara yakinen tanık olan Ferit Barut, Teoman, Ali Ekber Eren, Savaş Ay, Yüzbaşı (Emekli Albay) Savaş Uzel, Adli Tıp profesörü Şebnem korur Fincancı, gerek dışarıda gerekse cezaevinde Erdal’la paylaşımı olan diğer arkadaşları-dostları, arada mezarı ziyaret edip çiçek bırakan insanlar… Ve sokak röportajları…
Belgesel, Şadan annenin çiçekle ilgili sözleri eşliğinde, iki kadın ve çocuğun mezara çiçek bırakması ile sona yaklaşır…
MEMİK HORUZ KİMDİR?
1959 Gaziantep doğumlu Memik Horuz, İstanbul Anadoluhisarı Gençlik ve Spor Akademisi son sınıf öğrencisiyken, politik faaliyetlerinden dolayı 1981 yılında askeri cunta tarafından tutuklandı ve altı değişik cezaevinde 10 yıl tutuklu kaldı.
Aynı davadan tutuklu bulunan Seza Mis ile Çanakkale E Tipi Cezaevi’nde evlendi. 18 yaşında bir çocuk babası. 1991 yılında hapisten çıktıktan sonra, 10 yıl gazetecilik yaptı.
Tokat kırsalında bir gerilla grubuyla röportaj yapıp yayınladığı gerekçesiyle, 2001 yılında yeniden tutuklandı. 6 yıl F Tipi Cezaevlerinde tutuldu. 2007 yılında tahliye edildi ve gazeteciliğe devam etti.
2009 yılında çıkan öğrenci affı ile okulunu bitirdi. Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları, şiir ve öyküleri, 12 Eylül döneminin Metris itirafçılarını, onlardan birinin hayatını anlattığı bir romanı ve, “Anneler 12 Eylül’ü sorguluyor”, “Datça’nın sokak çalgıcıları” ile Wernicke Korsakoffluların yaşamını ele alan “Unutmam Demiştin” adlı belgesel filmleri yayımlandı.
İstanbul’da yaşıyor. Yazın ve belgesel film çalışmalarını sürdürüyor.
Son Güncelleme Tarihi: 11 Mart 2011 09:21

