Gazeteci, Romancý Ali Çimen, Türkiye'nin ve yakýn çevresinin röntgenini çýkarýyor

14 Mayýs 2013 14:03 / 4210 kez okundu!

 


Türkiye’de en çok satan kitaplar listesinin ilk 10 sýrasýnda yer alan politik kurgu romaný KIRIK HEYKEL’in yazarý Ali Çimen ile dünyayý ve Türkiye’yi konuþtuk.


***

Özlem Coþan: “Tarihi Deðiþtirenler” serisinin yazarý Ali Çimen ile birlikteyiz. Ýzmirizmir.net’e biraz kendinizden bahseder misiniz?

Ali Çimen: Ýstanbul Sultanahmet doðumluyum. 20 yýllýk gazeteciyim. Yaklaþýk son 10 yýldýr yurt dýþýnda yaþýyorum. 4 ayrý ülkede gazetecilik yaptým bugüne kadar. Ýngiltere, Almanya, Hollanda ve þu anda Fransa, son 3 yýldýr da Fransa’dayým. Daha önce de Ýstanbul’daydým, ondan önceki 10 yýlda. Ýngiliz Edebiyatý mezunuyum. Temel hatlarýyla böyle. Son 13 yýldýr da profesyonel yazarým.



Son kitabýnýz KIRIK HEYKEL’den bahsedelim, roman türünde yazdýðýnýz bir kitap.

Evet, o bir aksiyon/istihbarat romaný. Ortadoðu’daki Arap Baharýndan ilham alan ve 79’daki o esrarengiz Kabe Baskýnýný merkeze oturtan ve onun üzerine bir kurguyla yükselen bir macera, istihbarat romaný. Gerçek kiþilerden oluþan bir kitap. Obama var, Erdoðan var, Netenyahu var. Arka planýnda gerçek hadiseleri kullandým. Ama bir kurgu üzerine inþa edilmiþ bir roman. Onun da þöyle bir özelliði vardý: roman çýkmadan önce roman içerisinde ben Ýsrail’in özür dileyeceði öngörüsünde bulunmuþtum, karakterlerimin vasýtasýyla tabi.

Yani bu özürden önceki bir öngörüydü?

Evet öngörüydü çünkü roman Ýran’la alakalý, Ýran üzerine yapýlan savaþ planlarýyla ilgili ve nitekim de kitap çýktýktan 10 gün sonra da özür geldi. Yani roman olmakla beraber arka planýnda derinliði olan bir çalýþma diye düþünüyorum.



Peki kitabýnýz çok yeni ve bu çalýþma da bir nevi son yaþanan olaylarýn bir dýþa vurumu. O zaman merkezden dýþa doðru gidelim. Þu an Arap Baharýný nasýl deðerlendiriyorsunuz? Arap Baharý baþladýðý yerde mi?

Arap Baharý baþladýðý yerde deðil, þöyle ki Tunus’ta, Libya’da ve Mýsýr’da; bundan bir ay evvel Mýsýr’daydým, devrimin sene-i devriyesinde. Tabana inmemiþ yani halen halkýn durumu daha önce Mübarek döneminde nasýlsa iþte sefalet, pislik, sokaklarýn pisliðinden iþsizliðe kadar olumlu bir þey yok yani bunlar hemen düzelecek hususlar deðil, hemen düzelmesini de beklemiyorsunuz ama üzerinden 2 yýl geçmiþ ve insan ufak da olsa hayatýnda bir deðiþiklik istiyor, o görülmemiþ tabii, bunun vermiþ olduðu bir sýkýntý var. Siyasi olarak oturmamýþ bir yapý var, özellikle Mýsýr’da iþte Müslüman kardeþler... Devrim sürecinde biliyorsunuz, onlarýn çok sesi çýkmadý ama þu an ülke resmen onlarýn elinde. Tayyip Erdoðan’ýn onlara tavsiyesinin aksine laikliði pek ön plana çýkarmamalarý sýkýntý yaratýyor. Keza yine Tunus da öyle, Libya da öyle. Libya’daki isyaný, devrimi zaten tam olarak çözemedik. Ben gazeteci olarak bilfiil Avrupa’dan takip ettiðim halde Libya’nýn neden Arap Baharýnýn bir veçhesi olduðunu çözemedim.

Arap Baharýnýn tabanda bekleneni veremediðinden bahsettiniz, peki mevcut konjonktürü gazeteciler nasýl yorumluyor?

Yani þu an pek ümitli deðiller açýkçasý, ben de öyle görüyorum, yani Arap Baharý büyük bir zevk ve neþeyle baþladý... Þöyle bir þey var tabi bu Arap Baharýný en büyük savunucularýndan Katar ve Suudi Arabistan destekliyorlar ama sonuçta onlarýn kendi rejimlerine baktýðýnýz zaman oksimoron bir vaziyet var. Onlarda da baskýcý bir monarþi var. Çok zengin olduklarý için diðer fakir ülkelerdeki sýkýntýlar onlarda þimdilik görülmüyor. Ýþsizlik ya da diðer faktörler olsun pek dýþarýya yansýmýyor ama Arap Baharýna temel olarak kabul edilebilecek doneler bu ülkelerde de var. Yani yarýn bir gün Arap Baharý bu ülkelere mesela Suudi Arabistan’a geçtiði zaman ki zaten en çok korkulan teori de o ve ben romanýmda da bunu iþlemeye çalýþmýþtým, yani bu Arap Baharý dalgasý Suudi Arabistan’a ulaþýrsa ne olacak, en büyük endiþe bu. Biliyorsunuz, Bahreyn’de de gösteriler olmuþtu, sonra birden batýnýn Arap Baharýna olan bakýþý deðiþti, Bahreyn’deki hadiseyi bir an önce örtbas etmeye, daha doðrusu bastýrmaya çalýþtýlar. Keza Suudi Arabistan Bahreyn’e askerlerini gönderdi. Yani Arap baharýný þu an için kendi belirledikleri coðrafya içerisinde kontrollü tutmaya çalýþýyorlar. Yarýn bir gün bu iþ Suudi Arabistan’a dönerse o zaman çok farklý bir dünya manzarasýyla karþýlaþabiliriz.

Peki batýnýn Arap Baharý üzerindeki etkisinden nasýl söz edebilirsiniz?

Batýnýn Arap Baharý üzerindeki etkisi þu: hazýrlýksýz yakalandýlar. Yani bizim iþte o filmlerde, romanlarda filan üzerinde mutabakat halinde olduðumuz gibi þaþmaz, her þeyden haberdar ve muktedir bir batý yok. Öyle bir dünya yok zaten. Böylesi hem çok korkutucu hem de çok kurgucu bir batý. Hazýrlýksýz yakalandýlar ama en azýndan madem böyle bir þey oluyor, biz bunun arkasýnda duralým gibisinden çok pragmatist bir þekilde Mýsýr halkýný desteklediler, Tunus halkýný desteklediler. Sonuçta halklarýn sesine kulak verdi batý. Bu olumlu bir þey ama þimdi Libya’daki büyükelçiliðin basýlmasýndan sonra da bir endiþe oldu. Suriye’ye de o yüzden mesafeli davranýyorlar. Oradaki Selefi gruplar, Suriye’de savaþan gruplarla ilgili olarak "yarýn bir gün bunlar bir El- Kaide olur mu?" gibilerden bir endiþe taþýyorlar. Yani þu an batýnýn kafasý karýþýk, bu iþ nereye gidecek endiþeliler, bizim gibi dýþarýdan bakýyorlar. Kontrol altýnda tutuyorlar Arap Baharýný ama þu an için istenen bir sonuç doðmuþ deðil. Dediðim gibi bu deðiþimleri görmek için en azýndan bir kuþaðýn geçmesi lazým, yani çok kolay olan þeyler deðil.

Suriye’yi ele alalým; Suriye’ye sizce Arap Baharýnýn etkisi hangi ölçüde oldu? Veya bu dinamiklerin Arap Baharýyla harekete geçmesi bir milat mýdýr yoksa iþin içinde farklý þeyler mi var, siz nasýl deðerlendiriyorsunuz?

Görünür olan hedef Suriye ama bunun arkasýnda Ýran var, Rusya var, Çin var. Çok sesi çýkmasa da Ýsrail var. Ýsrail Suriye’deki rejimin yýkýlmasýný istiyor çünkü onlarýn tahminine göre Suriye rejimi yýkýlýrsa Ýran’ýn ayaklarý kesilmiþ olacak. Burada Suriye halkýnýn talepleri ikinci sýrada yer alýyor. Yani Suriye sadece Suriye’den ibaret deðil þu anda. Ama kimse Esad’ýn bu kadar direneceðini tahmin etmiyordu. Neden tahmin edilmiyordu, çünkü Suriye hadisesine çok romantik þekilde baktýlar. Arkasýndaki Rusya ve Ýran gücünü kimse hesaba katmadý. Orada yaþananlar kamuoyuna olduðu gibi yansýmýyor ve insanlýk suçu denilebilecek hadiseler yaþanýyor, tabii bunda az önce bahsettiðimiz Selefi gruplarýnýn da etkisi var, sonuç kestirilemiyor bu yüzden batý, konuya biraz mesafeli. Ben de iþin içinde olan bir gazeteci olarak dýþarýdan takip etmeme raðmen açýkçasý pek kestiremiyorum ne olabileceðini. Ama Esad’ýn bir süre daha ayakta kalabileceðini düþünüyorum.

Peki, Rusya ve Çin’in desteðini çekmesinin zamanlamasý açýsýndan olayý nasýl deðerlendiriyorsunuz? Suriye daha doðrusu Esad ciddi manada, bizim anladýðýmýz anlamda yalnýzlaþtý mý, süreç bundan sonra nereye taþýnýr?

Bizim gördüðümüz anlamda yalnýzlaþtýðýný düþünmüyorum açýkçasý çünkü dediðim gibi bu Suriye’de iþin görünen cephesi ve arkasýnda Ýran meselesi de var, Ýran ile Ýsrail arasýndaki husumeti biliyorsunuz ama ayný zamanda Ýran büyük bir müþteri, hem Rusya hem de Çin açýsýndan. Yani burada çok bilinmeyenli bir denklem var ama kýsa vadede Suriye meselesinin çözümlenebileceðini düþünmüyorum.



Türkiye’ye gelelim. Geçtiðimiz yollardan ilerlersek, Suriye’ye olan tavýr deðiþikliðinin arkasýnda Türkiye’nin nasýl bir etkisi var?

Türkiye, özellikle Erdoðan hükûmeti ilk baþta çok doðru bir açýdan baktý Suriye’ye. Yani bizim hükümet olarak ölçeðimiz orada bir an önce demokrasiye geçilmesi ve saðlýklý bir rejimin kurulmasýydý. Ancak hükûmet de Rusya- Ýran -Çin arka planýný fazla düþünmedi, biraz romantik baktýlar. Bu biraz da þundan kaynaklandý, Mýsýr, Libya ve Tunus’ta hemen sonuca gidilince ayný þekilde Suriye’de de olacak zannettiler benim tahminim, ama böyle olmadýðý kýsa bir zamanda görüldü.

Nasýl handikaplar var, yani bu Suriyeli sýðýnmacýlardan da biraz bahsedersek, bu iþ Türkiye için nelere yol açabilir?

Bu iþin ekonomisinden bahsetmek ayýptýr gerçi ama 100 bine yakýn bir insan kitlesi var, yeni bir þey yok yani birden bire Türkiye’de ekstradan bir vilayet ortaya çýktý ve bunun getirdiði bir yük var Türkiye’ye tabii ama bu tür insani vaziyetlerde bu iþin çok hesabý yapýlmaz, yapýlmamalý da zaten. Bu mevzu daha ne kadar devam edecek? O yüzden tahminim hükûmetin Kürt meselesinde biraz fazla giriþken olmasýnýn sebebi de benim tahminim Kürt meselesini bir þekilde çözüp Suriye’yi bu bölgede daha da yalnýzlaþtýrmak. Ve haberler gelmeye baþladý biliyorsunuz, Suriye’de rejime baðlý güçlerle Kürtler arasýnda ufak ufak çatýþmalar baþladý. Ýki taraftan eðer sýkýþýrsa Suriye’de rejimin yýkýlacaðýna dair tahminim var benim. Hükûmet en azýndan böyle düþünüyor gibi geliyor bana.

Konu hazýr Türkiye’ye gelmiþken Ýsrail’in özür sürecini nasýl deðerlendiriyorsunuz? Ýsrail bizim anladýðýmýz manada özür diliyor mu? Ýsrail’in tarihi sürecinde bir ilkten bahsediyoruz.

Gönül isterdi ki, genelde iþlerin böyle olduðu gibi, Netanyahu televizyona canlý yayýnda çýkar ve ulusa sesleniþ yaparken arada Türkiye’den de özür diler ve biz de kendi gözlerimizle görür ve kulaklarýmýzla duyardýk. Þu an sadece Obama’nýn konuþurken telefonu alýp Netanyahu’ya vermesi gibisinden belki uluslararasý politikada rastlanmamýþ bir usulden gidiyor özür meselesi. Açýkçasý özür dileyenden çok özür dilenen tarafýn sevinmesi gibi garabet bir manzara da ortaya çýktý ama sonuçta uluslar arasý iliþkilerde her þey çok mükemmel bir þekilde ilerlemiyor. Ben böyle görüyorum en azýndan.

Zamanlamayý nasýl buluyorsunuz?

Zamanlamayý manidar buluyorum, bu bir komplo teorisi deðil, komplo teorilerinden de nefret ederim açýkçasý. Ben bunu Ýsrail’in Ýran üzerine baskýyý arttýrma planlarýna baðlýyorum. Çünkü Türkiye’nin bu durumda nasýl tepki vereceði bilinmiyor. Türkiye kendi bölgesinde ciddiye alýnan bir güç oldu yani bu Yeni Osmanlýcý bir bakýþ deðil. Realiteye baktýðýnýz zaman böyle bir hadise ortaya çýkýyor. O yüzden ben þöyle tahmin ediyorum, Ýran’a karþý sertleþeceklerini ve ayný zamanda Ýran ‘a karþý tavýr alýrken Türkiye’yi de daha fazla kýzdýrmamak için aradaki tozun bir þekilde ortadan kalkmasý gerekiyordu. Bunun haricinde hiçbir mantýklý gerekçesi yok Ýsrail’in özür dilemesinin. Ýsrail ile Mavi Marmara olayýndan sonra hem stratejik baðlamda hem de dýþ iliþkiler noktasýnda kesintiye uðramýþ bir politika açmazýmýz var.



Sizce bundan sonra nasýl adýmlar atýlýr ve bunlar gerçekleþirse durum düzelme yönüne girer mi?

Mavi Marmara aslýnda Ýsrail’in Türkiye’ye vermek istediði bir mesajdý. Yani göründüðün kadar güçlü deðilsin mesajý verilmek istendi Türkiye’ye ve Türkiye bu mesajý aldý. Ve ondan sonraki söylemlerimiz farkýndaysanýz bir hayli deðiþti, biraz daha ýlýman bir pozisyona geçtik. Ortamý çok germemek adýna biraz daha sert söylemlerde bulunulmadý, iddialý çýkýþlar olmadý. Tabii ilk baþta Ýsrail’e gereken tepki uluslararasý kamuoyu desteðini alarak gösterildi ama orada bize verilen bir mesaj vardý. Olay nefsi müdafaa deðildi. Ýsrail oraya gelirken kafalarýnda böyle bir þeyi yapmak vardý çünkü Türkiye’ye "sen süper bir güç deðilsin, Ortadoðu’ya yönelik planlarýn var ve ben bunun farkýndayým ve buna müsaade etmem" gibisinden bir mesaj verildi.

O zamanlar da kamuoyunda sýkça geçtiði için sormak istiyorum, "Mavi Marmara baskýný Davos’taki One Minute çýkýþýnýn bir rövanþýdýr" þeklinde yazýlar çýktý, buna nasýl bakýyorsunuz?

Olabilir, kesin öyledir demiyorum ama verilen tepki esnasýnda bunun da bir rol oynadýðýna inanýyorum çünkü daha önce uluslararasý iliþkilerde hiç yaþanmamýþ bir hadise yaþandý ve bizim hükûmetimiz Ýsrail devletinin temsilcisine, Cumhurbaþkanýna resmen tabiri yerindeyse posta koydu ve onun karizmasýný çizdi. Ve bu, Ýsrail açýsýndan kabul edilebilir bir þey deðildi, tabii ki bunun etkisi olabilir. Ýsrail bu tepkiyi verebilecek bir devlet, geçmiþine, kuruluþ sürecine, saldýrgan politikalarýna bakarsanýz bunu çok rahat yapabileceklerini görürsünüz.

Ýsrail’in bu tür alýþkanlýklarýndan bahsetmiþken kýsaca özür sürecinin ayaklarýndan da bahsedelim. Ýlk önce özrün dilenmesi, tazminatlarýn ödenmesi ve Gazze’den ablukanýn kaldýrýlmasý. Peki, bu son adýmýn nasýl gerçekleþeceðini düþünüyorsunuz?

Ben Gazze’den ablukanýn kaldýrýlacaðýna inanmýyorum. Belirli mallarýn giriþ-çýkýþý üzerinde birtakým kýsýtlamalarý vardý Ýsrail’in, onu kaldýrdýlar. Bizim onlardan koþulumuz ablukanýn tamamen ortadan kaldýrýlmasýydý. Ama böyle bir þey yok. Yani Ýsrail’in politikasýnda kolay kolay deðiþikliðe gidilmez.

Kademeli bir süreç olacaðýndan bahsediliyor...

Olabilir, olursa da çok iyi olur. Bu mevzuyu þöyle kýsaca özetleyeyim: Amerika ve Ýsrail, Türkiye’yi kendi istedikleri bir çerçeve içinde tutmaya çalýþýyorlar. Bu özrün de onunla bir alakasý var. Ortamý çok sertleþtirmiyorlar, çünkü her ne kadar bu ülke askeri açýdan bir süper güç olmasa da bu coðrafyada bir sözü var. Onu karþýlarýna almak istemiyorlar, bütün politika bu. Kendi açýlarýndan konuyu kontrollü bir ehlîleþtirme sürecindeler. Özellikle Obama Erdoðan’ý destekliyor çünkü ortada istikrarsýz bir coðrafya var ve Türkiye saðlam ekonomisiyle, demokratikleþme çabalarýyla þu anki Amerikan politikasýnýn Ortadoðu’ya bakýþýyla örtüþüyor.

Son günlerde Türkiye’de bir barýþma sürecinden söz ediyoruz. Öncelikli konularýmýzdan bu, belki en öncelikli olaný... Akil insanlarýmýz var ve sürecin 7 bölgede ciddi manada yerleþmesi için yoðun bir çaba gösterildiðine þahit oluyoruz. Geçmiþten günümüze kadar gelen bu süreçle ilgili kat ettiðimiz mesafeleri de düþünerek konuyu soruyorum, bu nasýl bir dönem?

Çok güzel bir dönem, kýsacasý bu. Çok iyi ve geç kalýnmýþ adýmlardan biri ve inþallah bir an önce bir sonuca gider.

Þunu da sormak istiyorum daha öncesinden, bundan 2-3 yýl öncesinde bir açýlým süreci baþlatýldýðýnda Türkiye’de birtakým odaklar çok reaksiyoner davrandý ama þu sýralar bu kadar fazla dirençle karþýlaþýlmamasý Türkiye’nin bu noktada ilerlediði anlamýna mý geliyor?

Tabii, Türkiye bir realiteyi kabullendi açýkçasý. Mesela, eski söylemlere bakarsanýz daha sert söylemler vardý ve Baþbakan Erdoðan’ýn etrafýndaki kadronun "biz bu iþi askeri açýdan çözeriz" þeklinde bir yaklaþýmý vardý. Ama zamanla bunun böyle olmadýðý anlaþýldý. Tamil gerillalarý haricinde askeri açýdan yenilgiye uðratýlmýþ bir terör hareketi yoktur ve Türkiye bir þekilde bunun realitesini gördü. Hükümet zaten görmüþtü, devlet de bunu görmüþ oldu. Biliyorsunuz, bizde normal ülkelerde olmamasý gereken bir devlet – hükümet ayrýmý var, ne yazýk ki böyle bir ayrýmýmýz var; bu konuda devlet ve hükümet ayný çizgide birleþti. Þunu gördük biz: bu iþi bu þekilde çözemeyeceðiz. Türkiye kan kaybediyor... Þunu da gördük Kuzey Irak’taki Kürt bölgesinin Türkiye ile olan iliþkilerinin Türkiye’ye getirdiði kazançlarý da göz önünde bulundurduðumuzda, "beraber yürüyelim, iþimize bakalým" durumudur bu, olan biten bundan ibaret.



Sosyal sahiplenme açýsýndan konunun neresindeyiz?

Ben Karadeniz’de yaþýyorum bir süredir ve her yerde olduðu gibi orada da bu mevzu konuþuluyor. Halk huzursuz. Hem bölgedeki milliyetçiliðin çok güçlü olmasý hem de o bölgeden çok sayýda þehit verilmesi bunda rol oynuyor. Ama insanlarla konuþtuðumuz zaman “ ne yapalým sonsuza kadar birbirimizle mi savaþalým” dediðiniz zaman o noktada herkes susuyor. Önemli olan bu konunun çok net bir þekilde anlatýlmasýdýr. Bu süreçte en çok eleþtirilen konu þu: ne olup ne bitiyor, bilmiyoruz. Yani hükümet bu konuda dikkatli olursa, kartlar açýk oynanýrsa ki bu açýdan PKK yani Abdullah Öcalan tarafý daha açýk, yani her þeyi anlatýyorlar neredeyse. Mektuplar yayýnlanýyor vs. Hükümet de bu iþi biraz daha þeffaf bir þekilde yürütmeye çalýþýrsa, niyetimiz iyi ama yöntemimiz de buna uygun bir þekilde olursa sürecin çok daha baþarýlý yürüyeceðini düþünüyorum. Çünkü bilinçaltýmýzda "artýk bu terör çatýþmasý bitsin" var. Ve þunu göstermek lazým, "bu iþ bittiði zaman zenginleþeceðiz". Çok Makyavelist bir bakýþ açýsý bu ama böyle. Sonuçta bizim insanýmýzýn iþe ihtiyacý var, paraya ihtiyacý var. Yani bu ülkenin zenginleþmeye ihtiyacý var. Dostluk, kardeþlik dediðiniz zaman bunlar soyut kavramlar ama zenginleþeceðiz dediðiniz zaman gözler daha da açýlýyor. Ýþin somut kýsmýný da göstermek lazým.

Soyut – somut getirilerinin yanýnda götürülerinin de olabileceðini düþünenler var. Mesela ülkede ciddi anlamda ulusalcý / milliyetçi bir damarýn kabartýlmaya çalýþýldýðýný da görüyoruz. Özellikle Ege Bölgesinin konuyla ilgili bir direnç sahibi olduðu yazýlýp çiziliyor. Daha militer, daha milliyetçi söylemlerin bu sürece etki edebileceðini düþünüyor musunuz?

Hayýr, sonucu deðiþtirmez. Bu konular her ne kadar rahatsýz edici dursalar da olmasý gereken þeyler. Sonuçta bir ülkede halkýn tamamýna yakýnýnýn ayný fikirde olmasý sadece Kuzey Kore’de olur, askeri vesayet altýndaki ülkelerde olur.



Biraz da bu sýnýrdan geri çekilmeyi konuþalým. Halk arasýnda da ciddi anlamda bir rahatsýzlýk olduðu konuþuluyor.Yapýlmak istenenle algýlanan arasýndaki farklarý da düþünürsek, siz bu konuyu nasýl deðerlendiriyorsunuz?

Süreçten sonuç almanýz için bir ortak zeminde buluþmanýz lazým. Bu süreci destekleyenler olarak þunu söylüyoruz, sizin cebinizden çýkýp da bir baþkasýnýn cebine girecek bir þey yok. Sizin sahip olduðunuza bu halk içinde bu insanlar da sahip olacak, bu kadar. Þu bakýþ açýsýndan kurtulmamýz lazým, "benim ineðim öldü komþunun da ineði ölsün". Bu þekilde bakýlmazsa hadiselere ve barýþ karþýlýðýnda yanlýþ bir þey verilmeyeceði mesajý net olarak, ikna edici bir þekilde aktarýlabilirse, insanlarýn bakýþý deðiþebilir. Ama deðiþmeyebilir de, bu da normal. Sonuçta az önce dediðim gibi bu ülkede yüzde yüz herkes ayný fikirde olamaz, öyle olursa ortada anormal bir durum var demektir. Bu da çok saðlýksýz bir durum olurdu. Muhakkak ki muhalefet olacak. Bu tür barýþ süreçlerinde örneðin Ýngiltere, Kuzey Ýrlanda meselesini çözerken bütün Londralýlar bayram etmedi. Onlarda da benzeri itirazlar vardý.

Muhakkak ki muhalefet olacak, dediniz. Bugün muhalefetin tandanslarýna baktýðýmýzda bir tarafta sert milliyetçi çýkýþlarýyla MHP; bir tarafta da daha önceki açýlým sürecinde" belli kriterlerde hükümete bu konuda yardýmcý olabiliriz, hazýrladýðýmýz bazý çözüm önerileri var" mesajý vermiþ olan bir CHP var. Ancak CHP’nin de bugün sürece ciddi bir ulusalcý tepki gösterdiðini görüyoruz. Muhalefetin iki birbirine zýt kutbu gibi görünen taraflarýn þu an benzer söylemleri paylaþmalarý konusuna nasýl bakýyorsunuz?

Net olarak mesele þu, Kürt meselesi çözülürse MHP gibi bir partiye ihtiyaç kalmayacak. Türkiye’nin ekonomisine, kalkýnmasýna, eðitimine dair MHP’nin yaptýðý bir þey var mýdýr? Yok. Vatan, Millet, Sakarya gidiyoruz. Ve bu hassasiyetin yaratýlmasýnda en büyük kaynak da PKK yani Kürt meselesidir. Bunlar çözüldüðünde MHP açýsýndan ideolojik bir boþluk olacak. Verdikleri tepkinin sertliði buna dayalý olabilir.

Peki þimdilerde iktidarýn gündeme getirdiði ve MHP’nin içinde bulunduðu üç buçuk yýllýk koalisyon hükümetinin Türkiye’nin 35 yýlýna mâl olduðu ve özellikle 2001 kriziyle Merkez Bankasýnýn kasalarýnýn o dönemde boþaltýlmasý konusu masaya yatýrýldý.

Konu AK Parti iktidara geldiði an böyle bir soruþturma açýlsaydý o zaman daha inandýrýcý olurdu, þimdi siz ne derseniz deyin zamanlamasý açýsýndan konu muhalefeti kündeye getirmek þeklinde algýlanacak. Her ne kadar bakýþ açýnýz ve felsefeniz doðru olsa da zamanlamaya da dikkat çekilecektir. Gerçekten keþke bu konuyu hükümetin ilk döneminde masaya yatýrýlsaydý çünkü hakikaten Türkiye hala o dönemin sancýlarýný çekiyor ve o hesaplarý kapatamadýk. O hesaplarýn kapatýlmasý lazým ama bu þekilde deðil. Böyle bir konjonktürde konu geri tepebilir, böyle bir endiþem var. Haklýyken haksýz duruma düþebilirsiniz.



Türkiye ciddi bir yargý sürecinden geçiyor. Balyoz davalarý görülüyor, Ergenekon’da artýk sonuçlar alýnmaya baþlandý. Bu derin yapýlanmanýn etkisinden Türkiye’nin sýyrýldýðýný söyleyebilir miyiz? Yargý aldýðý kararlarla bunu dýþa vurmuþ mudur?

Size þöyle söyleyeyim ben, tamam Askeri vesayet geriletildi ama Türkiye þu an olmasý gerektiði noktada deðil, hala eksikler var. Bir boþluk vardý ve o boþluk olmasý gereken standart ve normlarla henüz doldurulmuþ deðil. Ortam bu kadar müsaitken ve size karþý bir güç odaðý yokken neden daha reformist davranmýyorsunuz? Yani þu an ellerini tutan hiçbir þey yok ve çok güçlü Ak Parti. Gönül ister ki daha radikal reformlarla bir an önce gerçek anlamda bir hukuk devleti olalým. Balyoz operasyonu sürecinde usule dair bir çok itirazlar var ve bu itirazlarýn bazýlarýnýn haklý gerekçeleri olabilir. Þuna dikkat etmemiz lazým, hukuk gerçekten bu süreç içinde hiçbir boþluk býrakýlmayacak þekilde eksiksiz uygulanmalý.

Baþbakan Sayýn Erdoðan’ýn bahsettiðimiz yargýlama süreciyle alakalý endiþelerini paylaþtýðýný da hepimiz biliyoruz. Yürütme de bu konudan çok memnun deðil yani...

Evet. Bundan bahsediyorum. Yargý gerçek anlamda baðýmsýz bir þeklide ve layýkýyla bu iþi ele almalý. Bir kiþi bile haksýz yere ceza alacaksa bu bütün her þeyi berbat edebilir. Ýþin vicdan yönünü berbat edebilir ve insanlarýn sürece güveni kalmaz. Konunun radikal etkisiyle de zaten ortada bir kutuplaþma var. CHP’liler olsun MHP olsun buna bir hesaplaþma süreci olarak bakýyorlar. Demek ki bir sýkýntý var ve yarýnlar adýna bunu ortadan kaldýrmak lazým.

Yarýnlar demiþken, sizin Tarihi Deðiþtirenler Serisinden söz etmeden geçmeyelim. 20 – 30 yýl sonra Türkiye’nin tarihini deðiþtirenlerle alakalý bir kitap çalýþmasý yapýlýyor olsa sizce bugünün hangi karakterleri ve ne yönleri bu çalýþmada öne çýkardý?

Özal. Çok ideal bir demokrat deðildi ama pragmatist bir bürokrattý ve o da sonuçta bu zihin dünyasý içinde yetiþmiþ bir insandý ama diðerlerine nazaran bir þekilde ufku daha geniþti. Bir Özal’ý yazacak tarih bir de Erdoðan’ý ve Gül’ü yazacak. Gül’ü yazacak çünkü Gül her ne kadar þu an Cumhurbaþkanlýðý sürecinde geride dursa da askeri vesayetle hesaplaþma sürecinde, Wikileaks belgelerinde de görüyoruz, çok saðlam bir duruþu vardý. Ve ben bu listeye Türkiye’nin yakýn geçmiþiyle ilgili olarak Ýsmet Ýnönü’yü de koymak isterim. Neden, çünkü Türkiye’yi II. Dünya savaþýna sokmadý. Tek parti dönemini bir þekilde çok çok eleþtiriyoruz, demokratikleþme süreci kesintiye uðradý ama Türkiye’nin II. Dünya savaþýna girmemesi daha doðrusu o çemberin dýþýnda tutulmasý bence önemli bir karardýr. O döneme tam olarak vakýf deðiliz ama neticede tarih, sonuçlara göre yazýlýyor ve 1. Dünya Savaþý'nýn ardýndan Türkiye o savaþa da girseydi þu an tahayyül edemeyeceðimiz durumlar olabilirdi.



Komplo teorisyeni deðilim diyorsunuz, komplo teorilerini sevmiyorsunuz ama ilk romanýnýzýn büyük bir komplo teorisi üzerine kurgulanmasý ve bir komplo bakýþ açýsýna göre yazýlmýþ olmasýný nasýl yorumluyorsunuz? Bu anlamda romanýnýzý biraz pataklamýþ olmuyor musunuz?

Elbette sizinle þimdiye kadarki görüþmemi gazeteci kimliðimle yapýyordum ama þu andan itibaren bu sorunuza bir romancý olarak cevap verirsem, sonuçta romanda yazarýn hayal dünyasýna ket vurulamaz. Ben orada bunu kullandým. Buna raðmen yine de çok uçmadým romanýmda. Mümkün olduðu kadar gerçek olaylarý ve verileri kullandým ama bunlarýn üzerine roman sanatýnýn da hakkýný vermeye çalýþarak bir macera kurgusu yaptým. Çünkü romancý olarak hedefim okuyucuya “vay be ne kadar heyecanlandým ve keyifli vakit geçirdim” dedirtebilmek...

Romanýnýzda gerçek kiþileri kullandýðýnýzý söylediniz.

Evet. Kýrýk Heykel bir politik kurgu romaný ve içinde Erdoðan var, Obama, Netenyahu var. Gerçek olaylar var, Arap Baharý var, Türkiye’de çok bilinmeyen ama ‘79’lardaki meþhur Kâbe Baskýný var, ki El Kaide’nin filizlendiði olay olarak bilinir. Bütün bu olaylarý da kullanarak üzerine bir kurgu inþa ettim.

Ve roman kahramanýnýz da bir kadýn…

Evet. MÝT ajaný bir kadýn, bir de CIA ajaný var. Ve tabii roman sanatýnýn hakkýný vermeye çalýþtým. Çok uçabilirdim de, roman sanatýnýn güzelliði de burada yani sizi yaþadýðýnýz hayatýn monotonluðundan çýkarýp baþka bir dünyaya taþýyor. Romanýn amacý da bu deðil mi? En azýndan benim için amacý bu.

Bugünü bu bakýþ açýsýyla deðerlendirirsek, geçtiðimiz haftalarda dünya gündeminde Boston’da Çeçen iki kardeþin yer aldýðý olaylar vardý. Ve bu olay 2001’den sonra Amerika’nýn yaþadýðý en büyük þoklardan biri olarak tarif ediliyor. Sizin yorumunuz nedir, merak ediyorum.

Bu olayý her hangi bir yere baðlamýyorum. Sonuçta Amerika 270 milyonluk bir ülke ve içinde her türlü sapkýn yaþayabiliyor. Oklahoma bombacýsý vardý hatýrlarsýnýz, 168 kiþiyi öldürmüþtü. Yani bu tür þeyler Amerika’da sýk sýk oluyor. Biliyorsunuz Amerikalýlar profiling (profil çýkarma) iþini severler... Yine de onlara hak veriyorum, haksýz da deðiller, neticede ortada bilimsel bir gerçek var ve yaþanan tecrübeler var. Üstelik Obama çok saðlýklý bir þekilde tepki verdi diye düþünüyorum, hatta bizim gazetelerimiz, haber merkezlerimiz bile Obama kadar saðlýklý davranmadý. Hemen bir sürü komplo ve çaðrýþýmlarla olayý yorumladýlar. Ama Obama bence gerçekten tam bir liderlik göstererek çok soðukkanlý bir þekilde bu iþin detaylarýna bakarak, arkasýnda kim var onu bularak, söylenmesi gerekenleri söyledi.

Tekrar romancý kimliðinize dönersek, bundan sonraki yazýn hayatýnýzda stratejiniz ne olacak, kendinizi nerede görüyorsunuz ve nereye taþýmak istiyorsunuz?

20 yýldýr gazeteciyim, bunu uluslararasý düzeyde yapýyorum ve devam etmek istiyorum. Romancýlýk alanýnda da Politik Kurgu dediðimiz mecrada yürümek istiyorum çünkü Türkiye’de böyle bir boþluk olduðunun farkýndayým. Mesela Polisiye açýdan Ahmet Ümit var ve baþka yazarlar da var ama Politik Kurgu açýsýndan dünya olaylarýný da ele alan buna benzer romanlar Türkiye’de yok. Bizde küresel bir kaos hikayesini ele alan bir roman yok. Bu mecrada yürümek ve gazeteciliðe elimden geldiði kadar devam etmek istiyorum. Çünkü gazetecilikten besleniyorum. Yazdýðým olaylardaki ilhamý oradan alýyorum. Ýkisini beraber, paralel yürütmeye çalýþacaðým ama hedefim iyi bir romancý olmak. Okurlar okusun ve keyif alsýnlar istiyorum, ki ilk romana gelen tepkiler de o yönde ve mutlu ediyor bu beni. Çünkü Türkiye olarak zor bir hayat yaþýyoruz ve tüm dünyada yaþayanlarýn çoðu gibi bizde de % 80’imizin hayatý vasattýr. Sabah kalkarsýnýz iþe gidersiniz, eve gelir yemek yersiniz. Bir rutini yaþarsýnýz. Romancýlýðýn en güzel ve cazip tarafý da budur, insanlarý farklý dünyalara taþýrsýnýz, onlara heyecan ve güç aþýlarsýnýz. Çünkü bir okur olarak ben kendim okurken hayattan büyük lezzet alýyorum, deðiþik dünyalara giriyorum ve ayný þeyleri okurlarýma da yaþatmak istiyorum.

Yolunuz açýk olsun, büyük bir samimiyetle görüþlerinizi bizimle paylaþtýðýnýz için teþekkür ederiz.

Rica ederim, benim için zevkti.


Özlem COÞAN

14.05.2013



Son Güncelleme Tarihi: 20 Mayýs 2013 16:32

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.