Karın ağrısı

28 Temmuz 2012 17:38 / 1628 kez okundu!

 


Ankara’da sokakların ağaçlarla gölgelendiği caddelerdeyiz. Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda yapılan binalara baktıkça düzenin önemli bir şey olduğunu düşünüyor insan. Güvenlikli yapılar, belirli renkler… Merkezden uzaklaştıkça bahçe içinde, çocukların köpeklerle oynadığı şirin fotoğraflar.

Yanan her ışığın örttüğü perdelere benziyor günler. Hafif soluklaşıyor. Dünkü acılar küçülüyor sanki. Gerçeklerin büyümesini beklerken unutulmaktan ziyade duruyor. Mahkeme salonları, ansızın gelen ölümler, plânlı adımlar…kuytularda indirilen gençler. Her fikirden insan. Bir ülkenin dinamiği olan çocuklar yaşamaktan, mücadeleden alıkonmakla kalınmıyor aileler parçalanıyor. Binbir umut binbir söz ve fikir ertelenmekte. İktidar para. Eşit olmak bir düş.

Haberleri geldiğinde onsekizlikler şimdi elli yaşlarında olmalı. Değişen var mı diye uyanıp umuda sarılanlar çoğunlukta. Mucizelerin varlığına gönlünü verenler gülmekten hiç vazgeçmediler. Yedisi birden gittiğinde bile bu böyleydi. Ağıtlar ağızların içine sıkıştı. Ancak acı büyütürken dizleri kanayan çocukları ülkenin aslında kana kan büyüsüne kapıldığını anlamak da başka trajedi. Kocaman sözcüklerle cümle kuran yığınlar ekranları kendine kullananlar taç olmuşlar.

Kanı akıtanlar ilk cümlede “yetmez ama evet”e bağlıyorlar. Zaten iktidara çıkarken sıraya konan düşlerin tek tek halledildiğini görmezden gelerek yapıyorlar. Mitoz bölünmenin endamındaki tuhaf yetişkinler birbirlerini aşağı çekmede usta oldukları kadar yan yana gelebilselerdi neleri değiştirebilirdik. Yıllardır eleştiri batağından çıkamayan kralların söz çuvallarıyla ördükleri mezarlarıyla dolu kütüphaneler. İki kadehin deminden onuncu yıl marşına sahip olup arkadaşlarına sırtına dönenlerin de imzası büyük gündüzümüzde. Işık içindeyiz ışık.

Bakınız ne söylemişler… ÜLKÜCÜLER, 12 Eylül hukuksuzluğunun ve anti demokratik 12 mahkemelerinin kurbanıdır. Haksız yere uzun yıllar cezaevlerinde yattılar. Aradan 34 yıl geçmesine rağmen, Bahçelievler’i gündeme getirenler; Dev-Yol, Dev-Sol, TİKP, TİKKO ve benzeri derin sol bölücü örgütlerin yapmış oldukları yüzlerce katliamı, cinayetleri, infazları neden gündeme getirmiyorlar?

ORAK çekiçli bayrağı taşıyanlarla Türk bayrağını taşıyanlar karşı karşıya gelmişlerdir. Türk bayrağını taşımaktan, İstiklal Marşı’nı söylemekten daha meşru, ahlaklı bir şey yoktur. Biz onlar yüzünden okula giremedik sokakta yürüyemedik. Bu haklarımızı istedik ve aldık. Ülkücü camianın müdahalesi meşru ve doğrudur.

Meşru, doğru, müdafaa ve diğerleri. Mücahit yedi insanın arkadaşıydı. Evden biraz erken ayrılmıştı o kadar. Yıllar sonra tesadüfen tanıştığımızda evi, konuşmaları gözlerinden geçip giden “anı” bıraktı. Ağır, sessiz buluşmaların tekrarında müzikten, saz eserlerinden, şiirden konuştuk ama çocuklara dokunamadık. Dikenli tellerle orada öyle yatan meşru müdafaaya (!) kurban giden çocukları.

Seninki benden benimki senden ne iyi ne de kötü. Ancak konuşmanın adabı solmuş meğer. Uyandıran kanlı olmanın dilinden gerçek hukuka dönebilse.

Gelir mi o şafak?

Ne dersiniz.

Yakında AVM’lerde buluşur çay içeriz.

Vay abi ne günlerdi iyi hakladık demecesine.


İffet DİLER

28.07. 2012



 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.