Gezi-Yorum ve Bergen
27 Aralık 2006 15:10

VİKİNG PRENSESİ BERGEN
Dağların, denizlerin ve fiyordların bütün güzelliklerini sunduğu, Norveç’in en güzel ve minyatür şehri Bergen, Flam’dan sonra Voss üzerinden enfes manzaralarla tanışarak vardığımız yer.
Temmuz ayı, İskandinavya’nın harika zamanları.
Seyahatimiz boyunca, doğanın yarattığı mucize duraklarımız bizi şaşkına çevirdi. Büyüledi.
Bitmez, tükenmez, sayısız şelalelerin seyre doyulmaz manzaralarında, ışıltılı suların, üzerimizden bir sel gibi akıp giden pıtırcıkları ile arındık, yenilendik.
Akşamüzeriydi Viking Prensesi ile karşılaştığımızda. Bergen huzur dolu, tatlı, minik bir şehirdi. Eski Bryggen Limanı’nına göre otelimiz (First Otel) biraz daha yukarılara doğruydu.
Telaşımız büyüktü. Kuzeyin bu cazip cool cennetinde, her yeri bir çırpıda nasıl görebilirdik?
Tabanlarımız düşene kadar yürüdük de yürüdük. Ertesi sabah nasıl bir şehirde uyanacağını bilmek için karanlık basana kadar yürümenin bedeli ağır buralarda. Güneşin batmadığı, kuzeyin şık leydisinde, beyaz gecenin pembe olduğu vakte kadar (11.00-11.30) dolaştık, durduk.Otelden aşağıya inerken sağ tarafta Alman Evleri (getto), orta bölümünde denizin içine doğru uzanan kıyı boyunca turistik yeme-içme mekanları ve Eski Bryggen Limanı ilk karşılaştığımız yerlerdi.
2000 yılında Avrupa Kültür Şehri olarak seçilen Bergen,” pastadan evlerle”, yeşilliklere ve dağlara serpiştirilmiş gibi duran sevimli haliyle, akılcı ve modern bir hayatı açık bir ustalıkla kendisinde yaşatan esasında eski bir Viking toprağı.Unesco tarafından koruma altına alınmış, ahşap evleri çok güzel. Fakat onların gösterişten uzak, sakin yüzü bize de rehavet aşılıyordu.
Batmayan güneşin altında gezmek iki kat gezmek gibi. Bereket tur fiyatına eklenmiyordu çifte gündüzlerimiz. Bütün Bergen’i dolaşmak yorucu olmayabilirdi ama aynı zamanda akşam yemeği için yer aramak bir hayli uzun sürdüğünden bizi bitap düşürmüştü.. Sonunda salaş sokak lokantasında yemeği tercih ettik. Ve bu bizi hiç de hayal kırıklığına uğratmadı.Tahmin edeceğiniz gibi mükemmel deniz ürünlerinden oluşmuş bir ziyafet. Balık, karides, kalamar Bergen usulü harikaydı.
Ve sonra otelimize, masalın içine doğmuş kişiler gibi, ağzımız kulaklarımızda, mutlu turistler olarak döndük. Otelimiz de gayet güzeldi her şey gibi.
Sabah uyandığımızda, yeşil ağaçların, mavi gökyüzü ile buluştuğu yamaçlara sırtını dayayan pastel renkli ahşap evlerin, denizin, fiyord mavisi suların küçük şehrin en içlerine sokuluşunu hayranlıkla seyrediyoruz.
Erkenden indiğimiz Bryggen Limanı’nda Balık ve Çiçek pazarını dolaştık. Çilekleri kutu kutu satın aldık. Zaten pırıl pırıl ve tertemiz olan lezzetli, kırmızı meyvaları, detoks yolluğumuza kattık. Balık pazarı ya da çiçek pazarı dediğimize bakmayın, ne ararsan var burada. Geyik postundan,Viking başlıklarına, Ren geyiği kafasından, kara balina etine, yüz çeşit havyar ve böcek türüne ya da hiç tanımadığımız rengarenk bitki ve çiçeklere, kimi zaman içiniz giderek
bakakaldığınız, taşımayı göze alamayacağınız pek çok şey rastlayabiliyorsunuz pazarda.
Dileyen Bergen Akvaryum’una gidebilirdi fakat biz ünlü Norveçli kompozitör Edvard Grieg’in Evi’ni ziyarete gittik. Kazları beslediğimiz su kıyılarında yemyeşil pırıltılarla doldu gözlerimiz. Ünlü besteci E. Grieg lirik şarkıların klasik dehası, kuzeyin hülyalısı ve amansız sevdalısını şimdi daha iyi anlıyordum artık.Peer Gynt (Paavo Jarvi) editörün tavsiyesi size. Hele 11-12-13-14 çok sevdiğim bir müzik buketi. Ünlü bestecinin tevazu dolu heykeli,Bergen’in en geniş meydanında, büyük göletin yakınlarında ve Bergenlilerle iç içe ama evi ve piyanosunun durduğu küçük ahşap kulübe tepelerde, manzaralar içinde.
Gezmek garip bir duygu. Hep bir yanın güzelliklere yapışır, öbür ayağın eşikte durur.
Limanın sağında yer alan Alman Evleri görülesi yerlerden. Daracık bir kapıdan, iç avlusunda kısa bir tur attığınız tarih dokulu eski gettodan dışarı çıktığınızda, denize paralel küçük hediyelik eşya dükkanlarının ve giysi mağazalarının olduğu yerde hayatımın en güzel ve en özel takı ve obje tasarımlarının sergilendiği yerle karşılaştım. Tabii yapıştım ve bu sefer iki ayağımla beraber. Juhls’ Silvergallery , meğer sonradan farkına varıyorum ki Norveç’in ve hatta tüm kuzeyin en en exclusive, en elegan mücevher tasarımcısı imiş.Geyik boynuzu da kullanarak dağ için yapılmış çorba tasları ise oraların ahşap mücevherlerinden. Onca hayranlık, onca pahalılıkla karşılaşınca, ışık görmüş tavşana döndük. Ya hep ya hiç mantığı ile gezmeye devam ettik. Onların Oslo şubesinin adresini alarak çıktık Juhls’dan.
Norveç geleneksel giysilerinin albenisini kullanarak, modern bir stil anlayışıyla farklı bir marka geliştirmiş olan Husfliden ise zamanında değerlendiremediğim fırsatlar dükkanıydı.
Posta Merkezinin yakınlarında enfes işlere sahip, kuzeyin kendine özgü, benzersiz çizgisi ile tanıştığınızı daha ilk anda anlayabiliyorsunuz. İnanmayanlar internete girsin de görsün derim.
Bergen sokaklarında As Dıkterstuerne (Logehaven) çiçekler içinde hoş bir cafe restoranla avunduk. Deniz ürünlü salata, balık çorbası, ev işi sebzeli lazanya için 384 euro ise oralar için normal bir yemek tutarı içerisinde değerlendirilmekte.
Gelelim gündüz gibi gecemize. Burada insanlar kararması gereken gece için gerekmediği halde lamba yakıyorlar ya bizim ise beyaz gecelerde uyuyabilmemiz için Tanrı’nın lambasının sönmesi gerek.
Otelden Bergen’in merkezine indiğimizde bizi 83 yaşındaki, harika kadın Emily Teyze karşıladı. Allak bullak olduk.Dünyanın bu köşesindeki insanlar sıkılıp ta intihar etmezlerse 90-100 yaşına kadar tıpkı Okinavalılar gibi taş gibi yaşayıp, çalışabiliyorlar. Nazar değmesin ama omega 3, somon balığı, balina, havyar derken kuzeylilerin canına can katan kara kış mıdır yoksa bitmeyen geceler, gündüzler midir? Bilmem. Ama kova burcu Emily Teyze’nin
enerjisine ve halkla ilişkiler yeteneğine gıpta ile baktık hepimiz.
Norveç İskandinav Gecesi için Emily Teyze ve muhteşem rehberimiz Elzer Bey ile tırmandık Bergen tepelerine.(Fana Folklore) Önce onların küçük, kır kiliselerinde org ve koroyu dinledik. Sonra otantik bir çiftlik evine gittik. Folklorik dekorlar içerisinde, müzik ve dansla Norveç’i öğrendik.
Bizim Karadeniz’deki yaylalarda gördüğümüz seranderler gibi duran eski Norveç evlerini de üzerinde biten yeşil otları ile görmüş ve yerinde incelemiş olduk. Her şey iyi güzel de bize akşam yemeği diye salam ve tarçınlı muhlama, şekerli yufka yedirilince fena bozulduk diyebilirim. Hayranlığımız hafiften alaycılığımızla kirlendiyse de keyfimiz yerinde Emily Teyze’nin bir dediğini iki etmedik. O profesyonel yerel rehberimiz adeta bir Viking kraliçesi olarak başımızın tacı, bizi aldığı yere bıraktığında çocuklar gibi şendik hala…
Biraz daha gayret etsek Kuzey Kutbuna gidebiliriz. Oysa yandı burnumun üstü fena şekilde. Apansız inen bronzluk içerisindeyim. Kalakaldım kuzeyin sıcaklığı karşısında. Karların yumuşak tepelerin üzerinde hala şık bir pelerin gibi durduğu yerde, benim üzerimde askılı bluz.
Hardanger Fiyord’unun harika manzaraları ile Bruravik Brimnes arasında kısa bir Feribot yolculuğu yaparak 182 m.den düşen Voringsfoss Şelalesinde Bergen’i düşlerimizle yeniden var ediyoruz.
Geilo’dan sonra Halling Vadisi’nden devam eden yolculuğumuz esnasında Tyri Fiyord’u bize eşsiz yol arkadaşı…