Temiz siyaset, temiz toplum için adalet aygıtı çalıştırılmalı

10 Mart 2014 18:55 / 1297 kez okundu!

 

 

Her şeyin sömürüye açıldığı, havanın, suyun ticari bir meta haline geldiği, toprağın, yaşamın bu kadar kirletildiği yerde egemen olan siyasetin de kirlenmesinden daha doğal ne olabilir ki? Böyle olmakla birlikte, var olan sistem içinde yapılabileceklerin ıskalanmaması gerektiği düşüncesindeyim.

Devlet, Paralel Devlet tartışmalarının arasında 17 Aralık operasyonu aslında mızrağın çuvala sığmadığı anın adıdır.

Yolsuzluk, rüşvet, nüfuz ticareti gibi ciddi iddialar, evlerde ayakkabı kutularında çıkan, çelik kasalarda saklanan paralar haksız kazancın boyutunu gösteriyor. Diğer yandan dört bakanın ve bakan oğullarının son olarak da kamuya mal olan ses kayıtları ile Başbakan ile oğlu Bilal Erdoğan’ın adlarının geçmesi olayı sıradan birer adli vaka olmaktan çıkartıyor.

Nüfusunun büyük çoğunluğu açlık ve yoksulluk sınırında yaşamaya çalışan, işsizlik ve yoksullukla cinnet getirip eşi, çocukları ve kendi canına kıyan babaların ülkesinde yaşıyoruz. Bir yanda bu gerçeklik, diğer yanda rakamları akılda tutulamayan haksız kazanç görüntüleri var olan eşitsizliği daha belirgin hale getirdi.

Bu olaylar üstüne Başbakan’ın yargıya açık müdahale niteliğindeki telefon görüşmelerini doğal gösterme çabası, yargının verdiği karara karşı “gücünüz yetiyorsa yıkın bakalım” diye rest çekmesi, toplumda ciddi güvensizlik oluşmasına yol açıyor.

Bu güvensizlik nasıl aşılacak? Her şey 30 Mart’ta yapılacak yerel seçim sonuçlarına bağlanmış durumda.  Seçim sonuçlarına göre ortaya saçılan iddiaların doğru olup olmadığı değerlendirmelerine  hazırlanılıyor.

Seçim sonuçları yaşanan hukuksuzluklara karşı seçmenin tepkisini göstermesi açısından son derece önemlidir, mutlaka dikkate alınmalıdır. Ancak bunun yeterli olmayacağını düşünüyorum. Çünkü ortada suç niteliğinde ciddi iddialar var. Suç iddiası varsa bunun soruşturması ve yargılamasının yapılması gerekir. Yargılama süreci yaşanmadan Başbakan R.Tayyip Erdoğan’ın montaj demesiyle, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Ağrı dağı kadar gerçek“ demesi sorunu çözmeye yetmiyor hele hele Kılıçdaroğlu’nun Başbakana yönelik “yurtdışına kaç” önerisini içeren sözleri toplumda oluşan güvensizliği azaltmıyor, körüklüyor.

Başbakan ile oğlu arasında geçen konuşma kayıtlarının gerçek olup olmadığı konusunda, iktidar kanadının da muhalefet kanadının da söyledikleri toplumdaki güvensizliği ortadan kaldırmaya yetmiyor. Bunun için mutlaka bir hakeme başvurulması gerekiyor. Bu hakem de ne kadar tartışmalı olursa olsun yargıdan başkası olamaz.

Kaldı ki; Başbakan yargıya ve ihalelere müdahale niteliğindeki konuşma kayıtlarını yalanlamadı, "ne var bunda, başbakan olarak bundan doğal ne olabilir" dedi. Başbakanın doğal buluyor olabilir ama kayıtlardaki konuşmalar ceza yasasında suç olarak tanımlanmış eylemler arasında. Başbakanın yargıya müdahale niteliğindeki sözleri, Anayasanın 138.maddesindeki "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz" düzenlemesi ile örtüşmüyor mu? Başbakan ve bakanlar Ceza Yasasındaki "yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs" "İhaleye Fesat Karıştırma", "Nüfuz ticareti", "görevini kötüye kullanma" suçlarını işleme özgürlükleri mi var?

Kendisini hukuk devleti olarak tanımlayan bir sistemde böyle bir şey olamaz.

Bunun için yaşanan hukuksuzluklara karşı siyasal mücadelesinin  yanı sıra hukuksal sürecin de işletilmesi  gerekiyor.  Buradaki sıkıntı yargının sorunlarının yanı sıra yargıçların, savcıların çekingen davranma halleri. Bunu aşacak olan da toplumsal destektir. Ses kayıtlarının alınışı ve yayınlanmasına ilişkin Ankara C. Başsavcılığı soruşturma başlattı, konuşmaların içeriği hakkında henüz soruşturma yok. 

 

55 Milletvekilinin girişimine ihtiyaç var;

Pekiyi bu süreç nasıl başlatılacak? Başbakan ve Bakanlar hakkında özel soruşturma yöntemi var. Anayasa’nın 100.maddesine göre, Başbakan hakkında, TBMM üye tamsayısının en az 1/10'nin vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. Bunun için 55 milletvekilinin Meclise soruşturma önergesi vermesi gerekiliyor. Muhalefet partilerin bu süreci başlatmamalarını almakta güçlük çekiyorum. İktidar partisinin Meclisteki çoğunluğunun bu soruşturulma sürecini engellemeye kalkışacağının farkındayım, öyle de olsa süreç başlatılmalıdır. Bu sayede mesele olağan sürecinde Meclisin gündemini oluşturacaktır. Meclisin gündem yapması,  toplumsal muhalefetin örgütlemesin, de kolaylaşacaktır.  

Konuşmaların Meclise gönderilen fezlekelerde yer aldığı söyleniyor, şayet öyleyse fezlekelerin Meclisin gündemine gelmesiyle bu olaylar daha çok konuşulacaktır. Ancak Meclis soruşturması için fezlekeye de gerek yoktur.

Diğer yandan Başbakanın oğlunun ve diğer kişilerin yasal  dokunulmazlıkları yok, bu kişiler hakkında derhal soruşturma başlatılmalı,  başlamış soruşturma varsa onun derinleştirilmesi,  tamamlanıp davaya dönüştürülmesi ya da olaylar gerçek değilse takipsizlik kararı verilmesi gerekiyor. Bu konuda savcılara çok önemli görevler düşüyor. Savcılar, iktidarın baskısına toplumun adalet  talebinden alacakları güçle karşı durabilirler. Bu soruşturmalar Meclis’teki soruşturma sürecini de etkileyecektir.

Bu sürecin toplumsal hareket şeklinde yürütülmesi adalet arayan her yurttaşın katılacağı kampanyalara dönüşmesi tıkanan adalet aygıtını işletecek, aynı zamanda demokratik topluma giden yolun taşlarını döşeyecektir...

Temiz siyaset, temiz toplum için her yerde, her alanda, herkes için adalet için yapacak çok şey var, mutlaka bir şeyler yapmalı.

 

Av. Arif Ali CANGI

10.03.2014

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.