Taner Akçam: 'Türklerin Lozan'ı, aslında Kürtlerin Sevr'idir...'

23 Temmuz 2012 17:54  

 

Taner Akçam: 'Türklerin Lozan'ı, aslında Kürtlerin Sevr'idir...'

ÖZEL- Tarihçi, Prof. Dr. Taner Akçam, Sesonline.net'e konuştu: "AKP, 'zamanın ruhu'nun epey gerisinde." "Türklerin Lozan'ı, aslında Kürtlerin Sevr'idir..." "Ortadoğu'da, Kürtlerin Sevr'ine son verecek tutum bölgenin geleceğini kurar..." "Ben Türkiye'nin Ortadoğu'da 'insan haklarına ve onuruna saygılı' yeni düzenin lideri, sözcüsü olabilecek potansiyele sahip olduğunu düşünüyorum. Ama bunun için Türkiye'nin tarihi ile yüzleşmesi şart..."

ABD'deki Clark Üniversitesi, Öğretim görevlisi Prof. Dr. Taner Akçam'ın, 19 Temmuz 2012 tarihli The New York Times gazetesinde (İngilizce'nin yanı sıra, 'ilk kez' Türkçe' olarak) yayınlanan "Türkiye’nin insan hakları iki yüzlülüğü..." başlıklı makalesi Türkiye'de de yankı uyandırmayı sürdürüyor. Makalesinde; "AKP’nin Türkiye ve Müslüman dünyasındaki popülaritesi, Erdoğan’a bir hoşgörü döneminin öncülüğünü yapma fırsatı veriyor. Türkler, Hristiyanlara yapılan soykırımı ve diğer gruplara karşı işlenen suçları tanıyarak, insan hakları alanında lider olabilirler. Fakat, Osmanlı’nın hataları telafi edilmediği sürece, Türkiye’nin örnek bir özgürlük ve demokrasi ülkesi olma çabaları sonuçsuz kalacak. Püriten ahlakçılar ve inatçı realistler, yanlış bir biçimde, adaleti sağlamakla ulusal menfaatleri korumanın birbirine ters düştüğüne inanıyorlar. Oysa tarihteki hataları kabul etmek sadece tek tarafın kazançlı çıkacağı bir oyun değildir" değerlendirmesinde de bulunan tarihçi Taner Akçam'la makalesinin yankıları ve gösterilen tepkilerle ilgili Sesonline.Net'te yer alan görüşleri...

"Yazılarıma içerden ve dışardan gösterilen tepkilerin niteliği arasındaki fark, belki de Türkiye'nin global dünyada kat etmesi gereken yola ilişkin de bir ipucu olabilir. İleri sürdüklerim sıradan-ortak aklın savunması gereken şeyler ve aslında çok tılsımlı bir tarafı da yok… Geçmişinle yüzleşmezsen o seni kovalar; tarihte işlenmiş insan hakları ihlalleri üzerine konuşmaz isen, insan haklarına saygı duyan bir rejim ve bir gelecek kuramazsın, bu kadar basit bu… Türkiye ise tarih konusunda, deve kuşu gibi, kafasını kuma sokmayı tercih ediyor.

30 yılı aşkındır zorunlu–gönüllü sürgünde yaşıyorum. Yazdığım herşeyi ama herşeyi önce Türkçe ve Türkiye insanına yönelik olarak dile getiriyorum. Ama yazdıklarım büyük ölçüde ciddi sessizlikle duvarına çarpıyor; yok sayılıyor. Ama ne zaman, aynı görüşler başka dillerde yayınlanırsa dikkat çekiyor. 2006'da 'Shameful Act' adlı İngilizce kitabım çıktığında Hürriyet gazetesi koro halinde saldırıya geçmişti. Oysa, bu kitap, 1999'da Türkiye'de yayınlanmış ve tam bir sessizlik ile karşılanmış kitabımın, İngiliz okuyucu için yeniden düzenlenmiş halinden başka birşey değildi.

Şimdi, The New York Times gazetesinde çıkan makalem için de aynı şeyleri söylemek isterim. Ben bunları sürekli yazdım ve söyledim. Taraf gazetesinde geçen Ağustos ayındaki uzun yazım sadece bu konu ile ilgili idi. The New York Times, o makalenin bir özeti gibidir. Türkçesine ilgi gösterilmemesi ama 'The New York Times'da çıkınca ses getirmesi normaldir', denebilir. Buna ilişkin bazı makul gerekçeler ileri sürülebilir. Ama ben Türkiye'nin büyük bir ülke olduğuna inanıyorum. Bu konuda yapılması gereken tartışmalar dışardan hatırlatılmasa keşke..."

TÜRKİYE'NİN ORTADOĞU POLİTİKALARI

"Türkiye'nin Ortadoğu'ya yönelik politikaları konusunda da bir iki ek şey söylemek isterim. Hükümetin bölgeye ilişkin kapsamlı bir programı olup olmadığını bilemiyorum. Sayın Davutoğlu, bazen genel ilkeler itibarıyla doğru mesaj anlamına gelebilecek bazı sözler söylüyor. 24 Nisan 2012 Meclis konuşması veya Paris'te 'Suriye dostları' toplantısında söyledikleri bu çerçevede ele alınabilir. Ama Ortadoğu'ya ilişkin söyledikleri öyle ciddi eksiklikleri içeriyor ki, AKP'nin 'zamanın ruhu'nun epey gerisinde olduğunu söyleyebilirim.

Davutoğlu'nun Ermeni soykırımı konusunda söylediklerini bir örnek olarak vermek isterim. "Söz yerinde ağırdır" diye bir deyiş vardır, eğer bir söz zamanında söylenirse kıymet taşır, anlamlı olur. Davutoğlu epeydir, "ortak acı" falan gibi sözler ediyor. Bence bu tür sözlerin artık hiç bir anlam ve hükmü yok.

Bazı gazetecilerimizin, Davutoğlu'nun söylediklerini "büyük adım" olarak sunmalarını anlayamıyorum. Bunlar 2002'de, iktidara geldiklerinde söylenseydi belki anlamı olurdu ama, artık kimseyi heyecanlandırmaz bu sözler. Çünkü, dönemin ruhunun çok ama çok gerisinde, eski türkünün yeni ambalajla sunulması ötesinde çok bir anlamı yok."

"ORTADOĞU'DA KÜRTLERİN SEVR'İNE SON VERECEK TUTUM BÖLGENİN GELECEĞİNİ KURAR"

"Ortadoğu konusunda söyleyebileceğim ek fikir şu olabilir: Suriye ve Ortadoğu'da 1916 'Sykes–Pichot düzeni' sona ermiştir. Yeni düzen, İngiliz ve Fransızların çizdiği sınırlar üzerinden olmayacak.

Sömürgeciliğin dayattığı sınırların anlamsızlaşması, yeni sınırların çizilmesi zorunluluğu olarak anlaşılmamalı… Ortadoğu'da izlenecek strateji, yeni düzene uygun yeni sınırlar çizmek olmamalı. Ortadoğu ve Balkanları "sınır çizmek" zihniyeti kan gölüne çevirmiştir.

Yapılacak şey "sınırları anlamsızlaştıracak" bir çizgi izlemektir. Bu da ulusal devletler modelinin ötesine geçen bir perspektife sahip olmaktır. Çarpıcı bir örnek vermek isterim; bizlerin çok onur duyduğu, Türk Lozan'ı aslında; Kürtler'in Sevr'idir.

Ortadoğu'da artık Kürtlerin Sevr'ini sona erdirecek bir çizgi tutturmak gerekir, diye düşünürüm. Kürtler bölge halklarının sınırlar ötesi birlikteliği için büyük bir şanstır. Ve Kürtler'in Sevr'ine son verecek tutum, bölgenin geleceğini kurar.

"TÜRKİYE, ORTADOĞU'DA MÜSLÜMANLARIN SAVCISI, HRİSTİYANLARIN AVUKATI OLABİLİRSE..."

Bunun için ama yeni sınır çizmek değil, var olanları anlamsızlaştıracak bir çizgi gerekir. Bunun yapabilmeniz için ise, Ortadoğu'yu herkesin evi olarak örgütlemeyi bilmeniz gerek. Ortadoğu, Hristiyan, Müslüman, Musevi, Alevi, Türk, Kürt, Arap, Yahudi herkesin ortak vatanı olabilir. Bunun için ama Erdoğan hükümetinin "Müslümanlara karşı işlenmiş suçlar" felsefesinden "insanlığa karşı işlenmiş suçlar" felsefesin kaymayı başarması gerekiyor. Zorluk burada ve Erdoğan bunu yapacak donanımdan uzak görünüyor. Aslında kolayca yapılabilecek bir şey bu. Erdoğan, yeter ki kendisinin (yani sembolik olarak temsilcisi olduğu Müslümanların) savcısı ve Hristiyanlar başta olmak üzere diğer azınlıkların avukatı olmayı bilebilisin. Çünkü Ortadoğu tarihi sadece Müslümanların "kurban" olarak yaşadıkları bir tarih değildir. Müslümanlık adına da çok cinayetler işlendi bu topraklarda…

Ben Türkiye'nin Ortadoğu'da "insan haklarına ve onuruna saygılı" yeni düzenin lideri, sözcüsü olabilecek potansiyele sahip olduğunu düşünüyorum. Ama bunun için Türkiye'nin tarihi ile yüzleşmesi şart. Geçmiş bugündür, Ortadoğu'da ve bölge halkları birbilerini hala atalarının devamcıları olarak görüyor ve algılıyor. Cumhuriyet öncesi o büyük depremle yüzleşmeden, Ermenilere, Rumlara ve Süryanilere yapılanları açık olarak kabul etmedikçe, Türkiye bu rolü yerine getiremez..."

Sesonline.net

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0