Sol’un referandumla imtihanı - Erol Katırcıoğlu

29 Temmuz 2010 16:30  

 

Sol’un referandumla imtihanı - Erol Katırcıoğlu

Geçen yazımın başlığı “Sol neye karşı, düzenin güçlerine mi AKP’ye mi?” idi. Özellikle kendini “sol”da tanımlayan bazı kişilerden çeşitli eleştiriler aldım. Eleştirilere bakınca da konuyla ilgili tartışmaya devam etmek gerektiğini düşündüm.

Bir kere bu okuyucularım ve dostlarım “düzenin güçleri” ile AKP’yi ayırmam konusunda benle hemfikir değiller. Onlara göre asıl düzeni temsil eden güçlerin partisi AKP. Bu nedenle de demek istiyorlar ki bu referandum AKP’nin eğemen olduğu düzeni tahkim etme operasyonu, düzeni değiştirmek falan değil...

Bu, düzeni tahkim etme lafı önemli. Tahkim etmek sağlamlaştırmak anlamına geldiğine göre AKP’nin düzeni belirleyici bir güce sahip olduğunu varsayıyor. Yani AKP düzeni ele geçirmiş ama yine de tahkim etmesi gerekiyor, yoksa elinden kaçırabilir (kime?). O nedenle de bu referandumla o ele geçirmiş olduğu düzeni tahkim edecek, yani sağlamlaştıracak.

Peki ama AKP, düzeni belirleyici bir güce erişmişse neden bir türlü istediklerini gerçekleştiremiyor? Örneğin başörtülü kızların sorunununu neden çözemiyor? Kürt açılımı neden duvara tosladı? Alevi açılımından neden anlamlı hiçbir şey çıkmadı?

Bunun da ötesinde AKP, düzeni kime karşı tahkim etmeye çalışıyor? Ya da tersten söylersek eğer, AKP düzeni “tahkim” edemezse, yani güçlendiremezse kime karşı zayıflamış olacak? Mevcut düzene karşı değil mi?

Bence asıl soru da bu. Yani eğer AKP’nin düzeni tahkim ettiğine inanıyorsanız ve bu tahkim operasyonunun adımlarından birini de referandum olarak düşünüyorsanız ve bu nedenle de hayır diyorsanız o zaman AKP’ye karşı mevcut düzeni savunuyorsunuz demektir. Bu durumda da, ne mevcut düzenin vesayetçi bir düzen olduğu ve ne de 12 Eylül Anayasası’nın bu düzenin ruhunu yaratttığı sizi hiç ilgilendirmiyor demektir.

Peki ama sahiden sizi hiç ilgilendirmiyor mu?

Doğrusu sizin “hayır”ınızın gerekçesi AKP olduğu sürece kaçınılmaz olarak şu anki düzeni, bu düzeni oluşturan 12 Eylül Anayasası’nı, askeri ve sivil bürokrasiyi ve haydi ekleyelim bütün bunların varlık nedenleriyle kendi varlık nedenini birleştirmiş bir arkaik sermaye sınıfını (böyle olsun istemediğiniz halde) onaylamış oluyorsunuz.

Bence durum bu…

Oysa AKP öyle düzeni kontrol eden ve her istediğini yaptırabilen bir parti değil. Yani düzenin belirleyici gücüne hala sahip değil. Zaten bu kavga da ondan.

Eğer illa ki sol bir jargon kullanacaksak olup bitenleri belki de şu terimlerle ifade etmek çok daha doğru.

AKP’nin mevcut düzenle kavgası, toplumun “eski efendileri”ne karşı “yeni efendi” olmak isteyenler arasındaki bir sınıf savaşıdır.

Bu kavgayı böyle okuyunca da Marx’ın Komünist Manifesto’daki sözlerini hatırlamamak mümkün değil. Marx orada, burjuvazinin eski rejimle savaşının kendi kuracağı yeni rejimin değişim araçlarının kaçınılmaz olarak proletaryanın eline geçmesini de neden olduğunu söyler.

Bu çerçeveden bakınca da AKP’nin eski rejime karşı verdiği mücadelenin de eski rejimin değişimini talep eden işçilere, işsizlere, Kürtlere, Alevilere ve dindarlara yeni rejimin eskisi gibi olamayacağının mücadele ruhunu ve araçlarını da vereceği sonucuna varabiliriz.

Nitekim ben önceki yazılarımda yalnızca bir “evet” yoktur derken, AKP’nin mevcut rejimle kavgası (yani “evet”i) hayırlı bir “evet”tir ama bizim “evet”imiz aynı zamanda yeni rejimin eski rejime benzemeyeceği iddiasını da (yani “hayır”ı da) içeren bir “evet” olmalıdır demek istedim.

Batı’da sol nasıl modernitenin çocuğu ise bizde de Cumhuriyet’in çocuğudur. O nedenle de

Cumhuriyet’in kokusu sinmiştir sola. Bugün referandum, toplumun önüne referanduma götürenlerin de bilmediği, öngörmediği yeni ufukların açılmasına neden olacak.

Neyse ki bu ülkede bunu gören solcular da var.


Erol Katırcıoğlu (erolkatircioglu@gmail.com)

Taraf


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0