Siyaset ve hayvanlar

24 Ekim 2009 13:59  

 

Siyaset ve hayvanlar

Dünyada ve Türkiye’de çok önemli siyasal gelişmeler yaşanıyor. Kürt sorununda adım atılıyor. Gerillalar Türkiye’ye geldi ve tutuklanmadılar. Darbe planlayanlar Silivri2de yargılanıyorlar. Milyonlarca insan işsiz. Gezegenin iklimi değişiyor. Küresel ısınma bütün dehşetiyle artıyor. Bütün bu sorunlar içinde bir de üzerinde yaşadığımız gezegeni bizimle paylaşan dostlarımız var. 

Bazıları çok küçük, mesela fareler. İnsanların çoğunun fare var dendiğinde dehşete düştüğü küçük, sevimli hayvanlar. Çok büyükleri var. Mesela balinalar ve filler. Filleri dişleri için avlıyorlar. Balinaları ise yağları için. Ve milyonlarca “besi hayvanı” denen sığır, koyun, keçi ve domuz. Her gün milyonlarcası kesilip öldürülüyor, vücutları parçalanıyor. Kemikleri ayrı yere konuyor, etleri ayrı yere. Etleri kıyılıyor.

Bazı insanlar var. Et yemesem olmaz diyenler. Mutlaka et yemek istiyorlar. Teoriler var, et yemezsen sağlıksız olursun ve hatta aptal olursun diye. Müslümanlar yılda bir kere kurban bayramı yapıyorlar. Sokaklarda vahşet. Her tarafta katledilmiş hayvanlar. Ağaçlara asılmış hayvanların iç organları. Bir köşede postları. Kan, kan. 

Ben hayatımda hiç hayvan eti yemedim. Ne “kırmızı et”, ne tavuk ne de balık. Bu bireysel bir tercih. Neden yemedim? Doğrusu bilmiyorum ama yemedim. Hastalıklı değilim. Aklımın biraz kıt olduğu söylenir ama ben pek zararını görmedim. Kürt sorununda demokratik açılımın altında ABD’yi arayanlar belki et yiyorlar ama gene de benden çok akıllı oldukları söylenemez. Ergenekon davası Ayşe teyzeyi ilgilendirmiyor diyenler de herhalde et yiyorlar ama onların da benden daha akıllı olduklarını sanmıyorum. 

Neyse, siyaseti bir yana bırakalım. Hayvanlar için siyaset o denli önemli değil.

Hiç arkadaşları ile birlikte bir mezbahanın yakınına getirilen bir sığır sürüsünün neler düşündüğünü, neler hissettiğini düşündünüz mü? Kendinizi onların yerine koymak aklınıza geldi mi? 

Sığır sürüsü mezbahaya yaklaştığında telaşlanır. Tam anlayamaz ne olduğunu ama gene de daracık bir kamyonun içinde, tıkış tıkış arkadaşları ile birlikte havada kötü bir kokunun olduğu bir yere gelmiştir. Alman toplama kamplarında Yahudileri düşünün. Evlerinden koparılıp sürüler halinde, aslında sığır taşıyan vagonlara bindirilip toplama kamplarına gelirler. 

Sonra vagondan veya kamyondan inilir. Koku artar. Telaş artar. Ama bir bilinmezlik vardır. Sığır güdücüleri hayvanların arasına girer. Dana annesinden ayrılır. İnek bağırır, dana haykırır. Dana çekilerek mezbahaya götürülür. Artık o tuhaf kokunun ne olduğu bellidir. Kan. Koku giderek artar. Dana korku, panik içindedir. Direnir ama itilir. Sonra kapı açılır ve... 

Her taraf kan içindedir. Başka danaların, sığırların ölmüş vücutları her taraftadır. Dana için korku ve panik lafları bile yetmez biri danayı kuyruğundan çeker sonra ayaklarına bir ip dolanır, tepetaklak. Dana korku içinde. Sesi dahi çıkmaz artık. Korkudan gözleri büyümüştür ve sonra bir bıçak gırtlağına girer. Şah damarını keser. Kesikten kan fışkırır. Dana etrafı görmeye devam eder. Ama gücü azalır. Ve sonra her şey kararır. 

Adamlar ellerinde bıçaklarla üzerine çöker. Derisini yüzerler. Etlerini keserler. Etler daha canlıdır. Kıpır, kıpır kıpırdar. Koku… Her tarafta kan ve taze et kokusu vardır. Hayvanların bağırsaklarından çıkan pisliğin kokusu kan kokusuna karışır. 

Sonra sıra anneye gelir...

Bir düşünün. 3 yaşındaki çocuğunuzla birlikte bu ortama getirildiğinizi. Çocuğunuzun feryatlarınız arasında sizden koparılıp alındığını. 3 yaşındaki çocuğunuzun kafasının kesildiğini. Derisinin yüzüldüğünü. Çocuğunuzun feryatlarını duyduğunuzu, burnunuza kan kokusu geldiğini, ne olduğunu, ne olacağını hissettiğinizi ama tam da bilemediğinizi düşünün. Sonra siz de aynı yere sokuluyorsunuz ve yaşamınız bir kasabın bıçak darbesi ile son buluyor. 

Yahudileri düşünün. Trenden indiriliyorlar. Nazi subayları bağırıyor. Almanca emirler. Çocuklar annelerinden ayrılıyor. Erkekler kadınlardan ayrılıyor. Çocuklar ve yaşlılar usulca gaz odasına yollanıyorlar. Çalışamazlar.

Havada bir koku var. Ölüm kokusu. Sonra kamp. Eğer şanslıysanız. Ve sonunda bir gün gaz odasına sizde giriyorsunuz. Soyuluyorsunuz. Her şeyinizi ama her şeyinizi alıyorlar. Saçınız, takma dişinizi, gözlüğünüzü. Sevdiklerinizi ve canınızı alıyorlar. Sonra fırına. Yanıyor, duman oluyorsunuz. Siz duman olurken kampa bir yeni tren geliyor. Yahudiler iniyor. Dipçikler. Emirler. Çocuklar ve bebekler annelerinden koparılıp alınıyor. Gaz odasına. 

Dananın başına gelenle Yahudi’nin başına gelen çok benziyor. Ama Yahudi yakılıp ortadan kaldırılıyor. Amaç dünyada tek bir Yahudi kalmasın.
Sığırlarda amaç aynı değil. Sonunda pişirilip yeniyorlar. Bazıları az pişmiş seviyor, bazıları çok pişmiş. Bazıları kızartıyor öldürülmüş sığırın, dananın etini, bazıları haşlıyor. Bazıları etin suyunu da kullanıyor. Kemiklerin suyunu bile kullananlar var. 

Sonra kelle paçacılar var.

Bir düşünün 4 yaşındaki oğlunuzun kesilmiş, dili dışarıda, donuk bakışlı kafasının güzel bir tabak içinde masaya geldiğini. Misafirlerle birlikte oğlunuzun kafasına yumuluyorsunuz. Biri oğlunuzun gözünü yiyiyor. Bir başkası dilini kesiyor. Yanaklar vs. Ben bunları yapmamayı tercih ediyorum. İsteyen başka hayvanları öldürüp yiyebilir. Tercih serbest.

Orhan Bulut -
orhanbulut504@gamil.com 

Sesonline.net

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0