Savaşa devamcıları anlayamamak - Mutlu Tönbekici

31 Ekim 2009 19:04  

 

Savaşa devamcıları anlayamamak - Mutlu Tönbekici

Dört beş yıl önce, Perihan Mağden yazdığı bir yazıdan dolayı “Halkı Askerlikten Soğutmak” suçundan (veya buna benzer başka bir saçmalıktan) yargılandığında şehit anneleri mahkeme önünde gösteri yapmışlardı. Çok ağır hakaretler etmişlerdi Perihan Mağden’e.

O vakit şöyle bir yazı yazmıştım: “Benim oğlum öldü, seninki de ölsün! Bu gösterinin başka bir temeli olamaz.”

“Bu kirli savaşa verecek tek bir canımız daha yok artık” diyen bir insana itiraz edebilecek en son kişinin oğlu savaşta ölmüş bir anne olması gerekmez mi?

Ben yaşadım, bu acıyı bir başkası daha yaşamasın demesi gerekmez mi o annenin?

Hayır. Bizim ülkemizde tam tersi olabiliyor. Canından can gitmiş biri tesellisini ancak savaşın sürmesinde, başka canların gitmesinde bulabiliyor.


***


Gene aynısı oldu. Günlerdir “savaşa devam” cıların gösterilerini izleyip duruyoruz. Şehit anneleri oğullarının mezarı başına götürülüyor, anneler gözyaşları döküyor, insanlar ellerinde Türk bayraklarıyla arabalarına binip yollara dökülüyor...

Demokratik bir ülkeyiz, insanların tepki göstermeye hakkı elbette var evet ama...

Anlamak hakikaten zor.

Bu kadar rekasiyoner bir halk isek “Haydi savaşa!” dedikleri zaman niye kimse sesini çıkartmıyordu?

Niye oğullarını, kardeşlerini, ağbilerini savaşa sorgusuz sualsiz gönderiyorlardı?

Niye kimse demokratik hakkını “Bir dakika. Ne oluyoruz? Bu niye bu kadar uzun sürdü? Niye bizim canlarımız gidip duruyor?” diye sormak için kullanmıyordu?

Niye sesini çıkartanlara, ne oluyor diye soranlara, böyle gitmez diyenlere en ağır hakaretler ediliyor, yumurtalar, domatesler atılıyordu?

Ülkenin savcıları sesini çıkartanlara mahkemeler açıyor, hakimleri de yargılıyordu?

Demokrasimiz sadece savaşı, öldürmeyi ve ölmeyi savunmak için mi var?

Dağdan öyle ya da böyle iniyorlar, bırakın insinler, bırakın bıraksınlar silahlarını...

Bu kadar mı zor barışa alışmak?


***


Göstericilerden bir kadın, herhalde kafası iyice karışmış şöyle bağırıyordu: “Oraya dünyanın parası yollanıyor. Her birinin çocuğu için paralar alınıyor cebimizden. Devlet benim çocuğuma bakmıyor onların çocuğuna bakıyor.. Yeter artık! Bitsin bu rezillik...”

Olayın ne olduğunu bilmesen Pakistan’dan veya Bolivya’dan söz ediyor sanırsın.

Sanki Türkiye Cumhuriyeti’nde toplanan vergiler yurtdışına çıkarılıyormuş, o vergiler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları yerine Pakistan Cumhuriyeti vatandaşlarına harcanıyormuş gibi... Öylesine öfkeli.

İnsan ister istemez düşünüyor. Halkın bir kısmının indinde memleketin sınırları çoktan değişmiş durumda mı acaba? Diyarbakır, Hakkari, Şırnak kafalarda “yurtiçi” olmaktan çıkmış, dolayısıyla oraya giden paralar yurtdışına çıkmış mı sayılıyor? Öyle olmasa bu kadar veryansın nasıl edilir ki bir başka memleket parçasına giden paralar yüzünden?

Tabii bu arada “Ne var ki orada?” “Ay yok korkarım ben...” “Ne işim var canım orda benim..” diye diye hiç oralara gitmişliği, oraları görmüşlüğü olmadığı için çocuklara hangi akıtıl(may)an paralardan söz ettiğinin de farkında değil.

Evet çok para akıtıldı ama ah keşke silahlara değil de sandığı gibi çocuklara akıtılsaydı o paralar.
 


gazetevatan.com
28.10.2009

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0