Robert Fisk'in çarpıcı satırları... Oral Çalışlar

02 Haziran 2010 02:27  

 

Robert Fisk'in çarpıcı satırları... Oral Çalışlar

İngiliz gazeteci Robert Fisk’in çarpıcı satırları, Batı’nın sorumluluğunu da, yaşananların kritik yanını da son derece dolaysız ve belki çok alışık olmadığımız bir dille ortaya koyuyor: “Bu noktaya nasıl geldik? Belki de hepimiz İsrail’in Arapları öldürmesine alıştık.

Belki de İsrail Arapları öldürmeye alıştı. Şimdi de Türkleri öldürüyorlar. Ya da Avrupalıları. Son 24 saatte Ortadoğu’da bir şeyler değişti ve İsrailliler, (bu katliama verdikleri son derece aptalca tepki düşünüldüğünde), olan biteni kavrayamamış gibi görünüyor. Dünya artık bu zorbalıklardan bıktı usandı. Sadece politikacılar sessiz.”

Batı dünyası, gelişmiş demokrasiler, kendi ilkeleri, kendi evrensel değerleri açısından bir sınavdan geçiyorlar. Hâlâ, birçok soru işaretinin aydınlanamadığı koşullardayız. Hâlâ, gemilere el koyma, hiçbir hukuki sorumluluğu olmayan insanları öldürme, yaralama ve alıkoyma zorbalığı noktasında İsrail geri adım atmış değil. İsrail’in yaptığından pişman olduğuna ilişkin en küçük bir ize rastlayabilmiş değiliz. Fisk’in dediği gibi, İsrail yönetimi “olan biteni kavrayamamış gibi görünüyor.”

***

Tayyip Erdoğan’ın AK Parti grubundaki konuşmasının içerdiği merkezi öğe, uluslararası güce yapılan ‘görev çağrısı’ydı. Erdoğan, İsrail’in yaptıklarına tepki göstermeyenlerin, harekete geçmeyenlerin de ‘suç ortağı’ olduğu noktasına vurgu yaparak, bir gerçeği dile getirdi. Bugüne kadar İsrail’in her yaptığının yanına kâr kaldığı da net bir gerçek. İsrail, Fisk’in deyimiyle, ‘Arapları öldürmeye alıştı.’ Belki dünya da buna alışmak zorunda kaldı.
Uzun yıllardır yaşananların gerçekten farklı bir boyut kazandığı bir dönüm noktasındayız. Saldırının Türkiye’nin bölgede daha etkin bir güç olarak ortaya çıktığı, ABD’nin Irak’tan çekilmeye ve bölgedeki rolünün bir kısmını Türkiye’ye devretmeye hazırlandığı bir dönemde gerçekleştirilmiş olması çok önemli.

Türkiye’ye karşı böyle bir dönemde böyle bir şey yapabilen bir İsrail’in psikolojisini, ne gibi hesaplarla hareket ettiğini, kendi gücünün sınırlarının ne oranda farkında olduğunu değerlendirmemiz kolay değil.

***

Obama, ABD ile İslam dünyası arasında Bush yönetimi döneminde oluşan ‘kan davası’na son verme niyetiyle birçok girişimde bulunmuştu. Bu amaçla başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu ülkelerine geziler yapmış, oralarda yeni mesajlar vermeye çalışmıştı. İsrail’in Türkiye’yi hedef aldığı, Türklerin insanlıkdışı bir saldırıyla karşı karşıya olduğu böylesine gergin bir süreçte ABD’nin nasıl bir rol oynayacağını tüm dünya merak ediyor.
Türkiye’de ABD karşıtlığının köklü bir geçmişi var. Irak işgaliyle birlikte bu karşıtlık daha da güç kazanmıştı. Anketlerde ‘dünyada Amerikalıların en sevilmediği ülkeler’ sıralamasında Türkiye’nin başı çektiği yönünde haberlerle karşılaşmaya devam ediyoruz.

Bununla birlikte, dünyadaki değişen dengelerin etkisiyle, Türk toplumundaki Amerikan karşıtlığının hafiflemesi yönünde ciddi bir şans da oluşuyor. Son birkaç yıldır Türk-Amerikan ilişkilerinde gerçekleşen olumlu gelişmelerin ardından karşımıza çıkan bu saldırı ile birlikte şaşırtıcı bir dönemece girdik.

***

İsrail’in Türkiye gibi bölgedeki en önemli ağırlık merkezlerinden birini oluşturan bir gücü kendisine düşman etmeyi göze alan böyle bir saldırıyı gerçekleştirmesi, tarihsel önemde bir olay. Başta ABD olmak üzere dünyadaki önemli aktörlerin sergileyecekleri tutumlar, hem Türkiye’nin hem de dünyanın geleceği açısından büyük önem taşıyor. Sadece ABD değil bütün Batı dünyası ilginç ve kritik bir karar aşamasında.

Başbakan Erdoğan da, biz gazeteciler de, sokaktaki vatandaş da stres altında... ABD gerçekten de sessiz kalmaya devam mı edecek? İsrail’in Gazze’ye uyguladığı insanlıkdışı ambargoyu sürdürmesini ‘İsrail’dir yapar’ şeklinde karşılayabilecek mi? İsrail, bu tarz şeyleri tekrarlamasını imkansızlaştıran bir ‘yaptırım’la karşılaşacak mı yoksa karşılaşmayacak mı?

***

Militarizm artığı bazı emekli generallerin, ‘haydi savaşalım’ havası içine girmeleri şaşırtıcı değil. Neredeyse elde silahlarla sokaklara dökülmek üzereymişiz gibi bir psikoloji yaratmaya çalışıyorlar. En büyük ideali ve vizyonu savaşmak olan savaş fetişisti çevrelerin, Türkiye’yi dünyadan tecrit olacağı ve haklıyken haksız konuma düşeceği bir çizgiye doğru sürüklemekten çekinmemeleri doğal.

Böyle ‘afaki’ atıp tutmalar emekli kahvehanelerinde bir anlam ifade edebilir ama siyasetin somut gerçekleri akla ve hukuka uygun davranmayı gerektirir. Türkiye’nin şu ana kadar doğru ve yerinde bir tutum sergilediği kanaatindeyim.

Türkiye, belki biraz da yeni yeni geliştirdiği bir erdem olan soğukkanlılığını koruyabildiği oranda, bir denge unsuru olarak sahip olduğu önemi arttırabilir. Gazze’ye uygulanan ambargonun aşılması, İsrail saldırganlığının tecrit ve teşhir edilmesi de, ancak soğukkanlılık ve dengenin korunmasıyla mümkün olabilir.

Uluslararası gücü harekete geçmeye çağıran ve dünyanın vicdanına seslenen Türkiye, yaşadığı tüm acılara ve içinde bulunduğu tüm toplumsal çelişkilere rağmen, rasyonel ve gerçekten barışsever bir duruş sergileyebildi.

Türkiye’nin bu çizgiyi sürdürmesi şart. Şimdi aklıselim zamanı. Duygular gerçeklerin önüne geçmemeli...


Oral Çalışlar/Radikal

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0