Türkler Türkiye'nin parçalanmasını isteyebilir! - Rasim Ozan

07 Nisan 2008 09:12 / 1681 kez okundu!

 

Bu sene de baharı karşılamanın bayramı olması gereken Nevruz çok üzücü olaylara sahne oldu.İki insan öldü, ölenlerin cenazesi bile apar topar gömülmek istendi. Yöre halkı haklı olarak tepki gösterdi. Bölge mülki amirleri son derece sorumsuz ve işgüzarca d

Kürt meselesine bakışı hangi yönde olursa olsun insanların önce bu realiteyi kabul etmesi gerekiyor... Teröristler, hainler, provakatörler edebiyatı artık bu meseleyi anlatmıyor. Provakatörler varsa provakasyona hazır bir ortam da net bir şekilde var ya da oluşmuş demektir. Artık ortada çatışma açısından mümbit bir toprak var ve en ufak bir tohum bile o topraktan bitebiliyor bir ağaç haline gelebiliyor. Artık “tohumu atan provakatörler” edebiyatını bitirmeli ve toprak'ın durumu meselesine odaklanmak zorundayız. Bu zorunda olanlar da sadece Kürt meselesi özgürlükler ve barış ile çözülsün diye düşünen, bu meseleye öncelikli ahlak-merkezli bakanlar değildir. Ahlakı ve yaşanan somut insani acıları bir yana koyup “Devletin varlığı, birliği, bekası yani selameti herşeyden öncedir” perspektifiyle bu meseleye yaklaşanlarda da artık alarm zilleri çalmalı. Bir devletin güvenlik güçleriyle o devlete ait toprak parçasının bir kısmında yaşayan halkın nerdeyse tamamının karşı karşıya geldiği, çatıştığı, arada zerre güven bağının bulunmadığı, sadece mermilerin konuştuğu bir ülke nereye kadar sağlıkla ve selametle yaşayabilir, var kalabilir?



Geçtiğimiz 10 Mart'ta da bu meselenin gittikçe akut haline geldiğinin farkında bir sivil toplum kurumu çok değerli bir workshop (çalıştay) düzenledi. Ruşen Çakır'ın başında bulunduğu SORAR'ın “Kara harekatı sonrası PKK ve Kürt sorunu” başlığıyla düzenlediği toplantıya Altan Tan, Aydın Engin, Cengiz Çandar, Doğan Erbaş, Hasan Cemal, Nuray Mert, Osman Kavala, Şahin Alpay, Soli Özel, Şerif Mardin, Seydi Fırat, Mehmet Tezkan, Mehveş Evin, Ümit Kardaş, Ümit Fırat gibi seçkin bir kadro davetliydi ve bu mesele kimse kendini sansürlemeden çok rahat biçimde 4 saat kadar konuşuldu. Kürt meselesinin şu anki durumu, gideceği yer, bu andan sonra da neler yapılabileceği ve olabilecek çözüm önerileri net biçimde ortaya kondu.

SORAR konuşulanları özetleyerek kendi web sitesinde yayınladı (www.sorar.org.tr). Bu tür toplantıların geniş bir katılımla devlet tarafından da formel ya da informel olarak düzenlenmesi gerekiyor. Ya da böyle çabalar içinde olan sivil kurumlarla iletişim halinde olunması şart.

SORAR toplantısında da belirtmeye çalıştım, artık hepimizin bir şeyi net biçimde görmesi gerekiyor. Kürt meselesi siyasal bir sorun olmanın yanında her geçen gün derecesi artan biçimde bir toplumsal ayrışma meselesi haline geliyor. Bugüne kadar, 24 yıllık son çatışma boyunca toplum yani Türkler ve Kürtler somut olarak birbiriyle çatışmadı. Bir etnik gerginlik ciddi olarak oluşmadı. Zaten böyle bir geçmişi derinlere dayanan kesimlerarası etnik nefret ya da toplumsal çatışma fay hattı da yok. Dolayısıyla 1978’deki Maraş olayları benzeri sivil halkın belli kent merkezlerinde birbirine girdiği, Türk bakkalın Kürt manavı, Kürt berberin Türk terziyi boğazlamaya çalıştığı, etnik nefret duygusuyla insanlarının birbirini öldürmeye girişmesi gibi korkutucu hadiseleri bu meselede yaşamadık. Fakat şu ana kadar böyle feci iç savaş provalarının yaşanmaması, Türkler ve Kürtler arası kökü tarihsel çatışmalara dayanan derin fay hatlarının olmaması hiçbir şeyin garantisi değildir. Türkiye her geçen gün değişen, yeniden harmanlanan bir toplum, eski Türkiye yerinde sabit durmuyor. Açıkça söylemek gerekir ki Türkiye’nin yeni kuşaklarıyla birlikte karşılıklı sevgisizlik, güvensizlik ve etnik ayrışma psikolojisi hızla artıyor. Bu mesele siyasal bir sorun olma durumunu gün geçtikçe geride bırakıyor ve eğer bu sorun bir toplumsal mesele haline, bir ayrışma meselesi haline adamakıllı gelirse kimse olacakların önünde duramaz... Bu ülkenin kent merkezleri çatışma sahası haline gelir ve tüm toplum olarak kendimizi bir kan banyosunun ortasında buluruz.



Türkiye son yıllarda kendini “ulusalcılık” olarak takdim eden bir milliyetçilik türüyle tanıştı. Milliyetçilik deyince Orta Anadolu merkezli, taşralı, belli ölçüde dindar, alt-orta sınıf kökenli, kent seçkinleri tarafından küçümsenen bir insan modeli akla gelirdi. Ulusalcılıkta ise taşıyıcı aktörler farklı. Batı bölgeleri özel olarak İzmir merkezli, çok kuvvetli sekülerist vurguya sahip, kentli, eğitimli, orta ve üst-orta sınıftan gelen bir insan modeli ulusalcılığın taşıyıcı aktörü. İzah etmeye çalışacağım gibi ulusalcılık diye kendini ifade eden ikinci milliyetçilik çeşidi birinci modele göre çok daha tehlikeli. Şüphesiz bu insan tipinin ortaya çıkması ya da daha doğrusu belirgin ve berrak hale gelmesinin Türkiye’nin laiklik krizi ile de birebir alakası var. Bahsi geçen Batılı, kentli, eğitimli, laik kitleler hem İslami kesimin hem de Kürt kesiminin modernleşmesi, merkeze gelmesi karşısında ciddi bir panik yaşıyorlar. Hem iktisadi olarak hem siyasal olarak İslami kesim ve Kürtler aktörleşiyor, her geçen gün daha çok güç ve nüfuz sahibi oluyor. Metropol merkezlerinde sosyal manzaralar değişiyor. Merkeze doğru ilerleyen iki kesim de kendi kimlikleriyle, kendi görünürlülükleriyle o merkez içine yer almak istiyor. Toparlarsak Kürtlerin ve İslami kesimin modernleşme talebi, iktisadi alanda orta-sınıflaşma, kültürel ve siyasi alanda aktörleşme arzusu bu alanlarda iktidarını temin etmiş, konforlu biçimde yaşayan, iç dünyasında da her zaman kendini bu ülkenin esas sahibi gören LAST (Laik yaşam biçimine sahip Sünni Türk) kesimini feci biçimde rahatsız ediyor. Bu kesim iktidarını kaybetme korkusundan ötürü sağlıklı düşünme yeteneğini büsbütün kaybetme tehlikesi ile de karşı karşıya. Ben genel sosyal bir teori olarak da “kaybetme korkusunda olanlar”ın “kaybedenler”den çok daha çatışmaya ve şiddete eğilimli olduğunu düşünürüm. Öte yandan LAST kesiminin bu nevrotik ruh hali Türk devletinin belli güçleri tarafından da her an diri tutulmaya ve şiddeti de artırılmaya çalışılıyor. Psikolojik harp unsuru olarak akıl almaz mail trafikleri, olmadık söylentiler, resmi raporlara bile geçen lojistik destek verilen bazı faşizan televizyon dizileri bu paranoyak ortamı derinleştiriyor.

Bugün bu LAST kesiminin özellikle üniversite çağındaki çocukları büyük oranda “Kürtler de bizim kardeşimiz” söylemini bırakmış durumda. O söyleme karşı artık hiçbir inançları yok. Bugünün laik ve milliyetçi kentli Türk gencinin Kürtlerle ortak hiçbir manevi bağı yok, aksine Kürt halkını bu ülkenin baş belası hatta bu ülkenin geri kalmışlığının baş sebebi olarak görme psikolojisi yaygın ve daha da yaygınlaşıyor. Ulusalcılık diye sözde “vatanın bütünlüğü”nü herşeyden üstün tuttuğunu iddia eden bu akım benim kanaatimce yakın zamanda kendi çocuklarının bizzat ülkenin bölünmesi ve batı bölgelerinde yaşayan Kürtlerin de anabölgelerine geri gitmesi/gönderilmesi talebini açık açık dillendirdiğine şahit olacak.

Gelecekte Ulusalcılık akımının içinden ülkenin bölünmesi talebini içeren ve belli ölçüde taraftar toplayan bir Türk siyasal hareketi çıkacağını düşünüyorum. Bu zaten LAST kesimi içinde alttan alta, iç sohbetlerde dillendirilen bir şey fakat resmi devlet ideolojisinin sürekli “birlik ve bütünlük” kavramını vurgulama mirası sebebiyle kamusal olarak ifade edilmiyor. Öte yandan yeni kuşaklar zaman geçtikçe Türk devletinin bütünlük vurgusunu da takmayacak ve İtalyan kuzeyligi benzeri bu siyasal bölünme talebini ifade edecektir. Türk devlet elitleri de bütünlük vurgusunda samimiyseler bu yükselen ayrışma tehlikesini görmek zorundadırlar. Ha eğer LAST kesimindeki bu yükselen etnik nefret duygusu ve onun beraberinde ayrışma ve giderek bölünme taleplerinin de stratejik olarak ellerini güçlendireceğini düşünüyorlarsa ya da bilinçaltlarında onların da “küçük olsun, Kürtsüz olsun, bizim olsun” fikri varsa bu ülkeyi bir felakete, bir iç savaşa, bir kan banyosuna sürüklediklerinden şüpheleri olmasın...

Bu ülkede LAST’ların bölünme talebi Çekoslavakya benzeri barışçıl bir siyasal bölünme vurgusuyla da gelmeyecektir. Batı bölgelerinde olan Kürtlerin de yaşadıkları şehirleri terk etmesi yönünde psikolojik ve fiili baskı bunun arkasından gelecektir. İzmir ve Mersin başta olmak üzere metropol merkezleri Maraş-78 benzeri çatışmalara sürekli sahne olacaktır. Maalesef katır-kutur bir modernist/sosyalist bakış açısıyla bu meseleye yaklaşan hakim Kürt siyasal aktörleri de bu çatışmayı derinleştiren bir zihniyete sahiptir.

Açıklanması için ayrı bir yazı lazım ama temel tespit olarak belirtelim ki modernleşme/sekülerleşme iki tarafta da ayrışmayı artırıyor ve daha da artıracak. Modernleşme/sekülerleşme süreci iki tarafın milliyetçiliğini de daha modernist Anglo-Germen ayrışmacı/farklılaşmacı modelde yeniden kuruyor. Olmayan toplumsal sorun oluşuyor ve derinleşiyor...



Bu Nevruz vesilesiyle yaşadığımız, devletin güvenlik güçleriyle Kürt halkının birebir çatıştığı görüntüler çok vahim. Fakat daha vahim ve korkutucu olacak olanı Türklerle Kürtlerin dükkan dükkan, ev ev, sokak sokak çatışma ihtimalidir... Devlet ile toplumsal kesimlerin çatışmasında devletin bakışı yönünde köklü bir siyasal değişim yaşanırsa, Devlet elitleri basiret ve sağduyu sahibi olursa bir durulma olur, hatta Gaffar Okkan benzerinde görüldüğü gibi durum tamamen terse, devlet görevlisiyle geçmişte o devletle çatışmış halk arası bir sevgi bağına da dönebilir. Bazı şeyler o bölgenin mülki amirlerinin bile sağduyusuna, basiretine ve yeteneğine bağlı. Maalesef bu 24 yıl içinde bu yalın insani olguyu bile başarabilen çok az devlet görevlisi olabildi. Fakat iş devlet-toplum meselesini aşıp toplumsal kesimler arası bir meseleye dönerse sadece Nevruzlar ve Bahar ayları değil, bu ülkede yaşadığımız ve sevinçle karşılamamız gereken tüm mevsimler ve tüm aylar kan kırmızısına boyanır. İlk kıvılcım çakıldıktan sonra toplumsal ayrışma/çatışma durumlarını durdurmak hiç kolay değildir.



Kürt meselesi çok önemli bir dönemeçte...Bazı şeyler ellerimizden kayıp gidiyor mu diye endişeliyim...


Rasim Ozan Kütahyalı

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.