İliç dedikleri bir küçük şehir

21 Mayıs 2013 17:04 / 1986 kez okundu!

 


Başı karlı Munzur’un ürperten serinliğini yavaş yavaş ısıtan bir Mart sabahı. Güneşin ilk ışıkları ilçeye yayılırken gezdiğimiz İliç, günün bu saatinde bile kalabalık sayılır. 3000 kadar nüfusu olan ilçenin ortasından geçen caddede son model arazi araçları ve midibüsler, sırtlarında fosfor yeşili yelekler, kafalarında baretler bulunan maden ve baraj işçilerini taşıyor.

Gececi işçiler yorgun, tıraşları uzamış evlerine dönerken, en az onlar kadar yorgun görünen gündüz vardiyası işçileri ise uykulu gözlerle boşalan servislere biniyor. Midibüsler caddeyi toz toprak içinde bırakarak ‘mecburiyet caddesi’nden ilçenin hemen yanı başındaki maden ve baraj inşaatlarına doğru gidiyorlar. İliç’te, belki de dünyanın hiçbir yerinde görülemeyecek bir şekilde, eğimli bir tepenin ortasındaki siyanürlü altın madeni ve hemen ovanın başlangıcındaki baraj inşaatı yan yana sıralanmış! Tepeden bakıldığında iki işletmenin tesisleri iç içe geçmiş gibi…

İLİÇ’TE BİR ÇEŞME VAR
Tehcir politikası öncesi Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bir yermiş İliç. Tıpkı komşu Kemaliye (Eğin, Ermenice Agn, ‘göz, pınar’ anlamında) gibi. Bu iki komşu ilçenin türküleri bile birbirine karışmış. “Eğin dedikleri bir ufak şehir”, “Munzur dağı silelenmiş karınan” türküleri buralarda yakılmış. Ermenilerin yaşadığı dönemden kalan evlerin bir çoğu tarihi özelliklerini yitirmişler. Hatta bir kilisenin bile dışarıdan belli olmayacak şekilde boyanarak ev yapıldığını söylüyor bize İliçliler. İlçenin tek tük kalmış tarihi dokusundan belki de en önemlisi sayılan Saatli Çeşmenin suyu hala gürül gürül akıyor. İlçeyi gezdiren Av. Serdar Doğan oluğunda bakır bir tas sarkan çeşmenin lezzetli suyundan içmemizi bekledikten sonra, bu sudan içenin nereye giderse gitsin bir gün İliç’e döneceği inancının olduğunu söylüyor, gülerek. Adını öğrenemediği bir ozanın dizelerinden bahsediyor Saatli Çeşme ile ilgili; “İliç’te bir çeşme var/altından su üstünden zaman akar”…



(Nusret Temur - İliç’te bir çeşme var/altından su, üstünden zaman akar.)


LENİN’İN İLİÇ’TE NE İŞİ VAR?
Çeşmenin hemen yanı başında belediye tarafından düzenlemesi yapılan şirin bir parktan karşıdaki karlı dumanlı Munzur Dağlarına bakarken gülümseten bir öykü daha anlattı Serdar bey. Belediye eski başkanlarından İsmail Eraslan ilçenin adını değiştirmek istemiş. Nedeni oldukça ilginç; Refah Partili Başkan, İliç’in adının Sovyetlerin komünist lideri Vladimir İlyiç Lenin’inkine benzemesinden rahatsız olmuş! Erzincan’ın Refahiye, Kemaliye gibi ilçe isimlerini göstererek İliç’in adının da Hilaliye olarak değiştirmek istemiş. Belediye başkanı bu arzusunu yerine getiremeden, bir zabıta tarafından vurularak öldürülmüş.

YİĞİDİN HASINA DELİ DERLER
Anadolu’nun birçok yerinde toplumun genel yargılarından farklı düşünene, yaşayanlara farklı adlar takılır. Bazı yerlerde ‘aykırı, aşırı’ denir bu tiplere. Geçtiğimiz yıl gösterilen Entelköy Efeköy’e karşı filminde de böyle bir ‘aşırı’ karakter vardır. Üniversitede okurken ‘siyasi suç’tan cezaevine girmiş, çıkınca da gelip köyünde çobanlık yapan birisidir ‘aşırı’. Köyüne gelen okul arkadaşı bakanı görmeye gitmez, ‘ben ondan büyüğüm, o buraya gelsin’ diye kendi ayağına çağırır. Sonuçta bakan gider onun evine. Yer sofrasında ‘senin okulda kollaman sayesinde buralara kadar geldim’ derken bile ‘aşırı’ sözünü esirgemez; “O zaman da keçi boku gibi hiçbir şeye bulaşmazdın”.



(Ali Bağış - İliç ilçesi)

İliç’in de aynı bu filmdeki gibi ‘aşırı’ları var. Yüzlerine karşı demeseler de bıyık altından bir gülümseme ile ama saygılıca ‘aşırı’ değil ‘deli’ diyorlar sadece. Anadolu’da söylenen “Bizde yiğidin hasına deli derler” sözündeki ‘deli’ tanımı gibi. Bunlardan birisi Nusret Temürlenk. Harp okulundan ve daha sonra da İTÜ jeoloji mühendisliği öğretim üyeliğinden siyasi nedenlerle atılmış. O da cezaevinden sonra köyüne dönmüş, hayvancılık yapmaya başlamış. Altın madeni ve baraj inşaatları yaşadığı bölgeye geldiğinde, zaten yıllardır eğitimini aldığı bir olayla karşı karşıya gelmiş. Hem madenin hem barajın tehlikelerini son derece bilimsel verilerle anlatırken, bu iki işletmenin ilk mağdurlarından birisinin de kendisi olduğunu söylüyor; “Dostal köyünde 20 yıldır hayvancılık yapıyorum. Bu baraj ve maden yüzünden 200 hayvanım öldü. Altın madeni küçük tenörlü ama rezervi yüksek göstererek borsadaki kağıtlarının değerini arttırıyorlar. Ayrıca bu baraj nedeniyle birinci sınıf tarım toprağı Kaban’ı dolduracak”…

‘ONUN ADI SESSİZ ÖLÜM’
İliç’in bir diğer ‘deli’si de Ali Bozkuş. Bölgede yıllarca maden ocakları işlettiği için madenciliği iyi biliyor. Bu yüzden siyanürlü altın madenine ilk karşı çıkanlardan birisi. Şimdi madene karşı hem çeşitli davalar açıyor hem de ilçedeki tepkinin yükselmesi için çalışıyor. Arada da şiirlerde yazıyor. İşte o şiirlerden birisi;

Karar senin

siyanürle öleceksin
benim değil karar senin
sessiz sessiz gideceksin
benim değil karar senin

siyanürü bilemezsin
baksan bile göremezsin
genç kardeşim ölemezsin
benim değil karar senin

gel kardeşim etme zulüm
bak şimdiden soldu gülüm
onun adı sessiz ölüm
benim değil karar senin


(İliç Maden Barajı - İliç’te, belki de dünyanın hiçbir yerinde görülemeyecek bir şekilde, eğimli bir tepenin ortasındaki siyanürlü altın madeni ve hemen ovanın başlangıcındaki baraj inşaatı yan yana sıralanmış!)



Özer AKDEMİR

19.05.2013


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.