Ne yiyeceğiz? - Nihal Bengisu Karaca

26 Mayıs 2012 14:40  

 

Ne yiyeceğiz? - Nihal Bengisu Karaca

‘Organik insan’ kaldı mı?

Geleceğinin tekin ellerde olmadığını hissedenlerin bezgin hayıflanmasına, geleceği sezer gibi artan “yamyam filmleri” eşlik ediyor sinemalarda. Savaş öncesinin sessizliğine saygı duyarcasına ağır ağır aşağı düşüyor kaşlar, muhabbet hep aynı konuya geliyor: Ne yiyeceğiz?

Türkiye’nin tarihsel acılarıyla yüzleşmeye çok meraklı olduğumuz bir dönemden geçerken, bazen, “aslında ölüyor olduğumuz gerçeği“ ile yüzleşmekten imtina etmemiz için mi kuruluyor bu polemik masaları diye düşünmekten kendimi alamıyorum. İnsanları terör kadar çok öldüren başka şeyler de var. Katil marullar, darbeci kabaklar, Ergenekoncu limonlar dersem dikkat çeker mi?

Hadi kendimizi bıraktım. Yeterince yaşadık bana kalırsa. Ama çocuklar var evlerde. Memeleri çıkan erkenden, erkek/kız fark etmeden. Altınçilek, kuşburnu gibi “mucizevi” başbakan kürleriyle çocuk büyütülemiyor ki. Yetmez ki. “Yaşam tarzınızı değiştirin” diyorlar. Porsiyonları küçültün. İyi de, sağlık için küçüldükçe porsiyonlar, miktarların “kalitesi”, “besin değeri” önem kazanıyor; ara ki bulasın. Hemen her kalite ve değer sorunu o makûs gerçekle karşılaşmanıza neden olmakta: Sağlıklı bir şey kaldı mı?

Kırmızı et, zaten kötü. Sığırlara kan ve kan ürünü ile soslanmış yemler yedirildiğini bildiğimizden beri, bağırsak sistemimizdeki bozulmaların nedenini az çok kestirebiliyoruz. Beyaz et baş tacımız olabilirdi; genleri değiştirilen, ışıklarıyla oynanarak biyolojik saatleri bozulan, hormon verilen strese gark olmuş hayvanlardan gelmeselerdi. Balıklar deseniz çok değişti... 2006’da İngiltere’de yapılan araştırmalar, nehirlerdeki erkek balıkların yüzde 33’ünün, suya karışan ve östrojen hormonu (kadınlık hormonu) ve aynı etkiyi yapan bazı endüstriyel atıklar yüzünden “dişileştiğini” tespit etti. ABD’de, California Eyaleti kıyılarında bilim adamlarının yaptığı araştırmalar sonucunda bazı erkek balıkların testislerinin içinde büyüyen dişi yumurtalıkları bulundu. Bilim adamları doğada yaşanan bu inanılmaz dişileşme vakasının sebebinin kirlilik olduğu konusunda birleştiler. (Mine Akverdi, “Yeşil Köşe”de yazmıştı.)

Marketlerden alınan yoğurdun hali perişan. Bozulmuyor, ekşimiyor ki, bu da doğallıktan kilometrelerce uzak olduğunun delili. Süt deseniz, bir vampir kadar uzun ömürlü. Raf ömrü uzatılmış her gıda, tabutumuza çakılan bir erken çivi daha. Yeşile dönelim desek, asıl fecaat orada. O rokaların, maydanozların, taze fasulyelerin ağır metal atıklarını taşıyan nehir sularıyla sulanırken... Anladınız siz. En belalı konu ise, çiftçilerimizin vitamin gibi bol keseden kullandıkları tarım ilaçları. Üniversitelerin yaptırdığı analizlerde tarım ürünlerimizde çok yüksek oranlarda “zehir” kalıntısı bulunuyor. Bazıları çok komplike, oylumlu zehirler üstelik. Çiftçilerimizin, yirmi dönümlük arazilerindeki limonları satım evresine safha safha hazır edebilmek ve daha yüksek kâr elde edebilmek için olgunlaşmalarını geciktiren ilaçlarla sıvamaları söz konusu örneğin. Mine Şenocaklı’ya röportaj veren Dr. Yavuz Dizdar anlatmış. (03.04.2012/Gazete Vatan) Sonunda da diyor ki: “...Bir şeyin olgunlaşmasını ilaçla durdurduğunuz zaman bunun içinde illa ki bir kalıntı kalır. O kalıntı insanda da olgunlaşmayı durdurucu bir etki yapar. Ne olur, spermler olgunlaşamaz, yumurta olgunlaşamaz.” Yani, tüp bebek merkezlerine yapılan taleplerin artması bir tesadüf değil. Buzdolabında büyümeye devam eden salatalıklara ne demeli? Vücuda girdikten sonra da hareket ivmelerini sürdürdüklerini düşünüyorum. Konserve gıdalara yüklenen “koruyucu” maddelerin yaptıklarını düşününce bu hiç mantıksız gelmiyor. Prof. Dr. Barbaros Çetin’in, “Ekolojik Kıyamet” başlığını taşıyan bir mülakat için aktardığı veriler çok ürkütücüydü misal. Şöyle diyordu: “Son 3-4 yıldır Avrupa’daki bazı mezarlıklarda insan cesetleri çürümüyor. Çünkü Avrupa sanayi devrimi geçirdi, aşırı kirlendi ve uzun yıllar hep konserve, koruyucu gıda yapıyor. Dolayısıyla insan kimyasallarla, koruyucularla kendini mumyaladı... Çürümüyor şimdi insan cesetleri...

İnsanlar çürümezse gezegenin biyolojik yapısı ölen diğer bitkileri, hayvanları nasıl çevirecek? Biyolojik çevrim olmazsa dünya ölü bataklığına dönüşecek.” (26.03.2007/ Milliyet) Organik gıdanın önemi anlaşıldı ama insan “organik” olmaktan çıktı. En hazin olanı, bütün bunların yazılmasının, konuşulmasının hiçbir şeyi değiştirmemesi.

Habertürk

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0