BU TARTIÞMA SÝZÝ ÜZMÜYOR MU?
23 Temmuz 2010 15:46 / 2228 kez okundu!
12 Eylül 2010 günü, önümüze konan Anayasa deðiþikliði paketine ister “evet” deyin, ister “hayýr”, isterseniz “boykot” edin. Bu sizin bileceðiniz þeydir. Bana saygý duymak düþer.
Ama bu referandum ya da plebisit tartýþmalarý sizi rahatsýz etmiyor mu? Gerçeklerin baþka türlü gösterilmesi “ayýp yahu” dedirtmiyor mu? Tartýþamadýðýmýzýn, tartýþma yerine kavga ettiðimizin farkýnda mýsýnýz?
Anayasa deðiþikliklerine “evet” deyince, 12 Eylül rejimine/ 12 Eylül Anayasal rejimine “hayýr” mý demiþ olacaðýz? Baþka deyiþle mevcut deðiþikliklerin referandumla oylanmasýyla Türkiye toplumu 12 Eylül rejimini mi oylayacak?
Baþbakan baþta olmak üzere sorunu böyle koyanlar, bence sorunu doðru koymuyor! Sorunun ortaya konuluþu çarpýk olunca, sorun da doðru tartýþýlmýyor, sinirler geriliyor vb.
Baþbakan,12 Eylül darbesi sürecinde yaþananlardan örnekler verirken ve duygulanýrken rol yapmýyor bence. Duygularýnýn sahici olabileceðine ben inanýyorum. Normal bir insan o süreçte yaþananlara ancak aðlar zaten. Ve fakat 12 Eylül günü yapýlacak oylamanýn konusu 12 Eylül rejimini oylamak deðil! Sorun benim önüme böyle konunca, kendimle alay edilmiþ gibi hissediyorum.
Zira 12 Eylül sürecini “içeride” 11 yýl 10 gün boyunca (24.07.1980 ila 01.08.1991 arasý) yaþadým. “Ýçeride” yaþadýklarýmý anlatmayacaðým, ama hasbelkader ölmeyip de dýþarýya çýktýktan sonra “içeriyi aradýðým” günler olduðunu söylemeliyim. Anayasa deðiþikliðiyle hayatýmda ne deðiþecek? Örneðin, dinlenmem-gözetlenmem-takip edilmem sona erecek mi? Zile basýlýp biz kapýyý açýnca “Hocam evde misiniz diye kontrole geldik” denmesi bitecek mi? Hem de aradan 30 yýl geçtikten sonra, hem de ellerinde dinci bir gazete olduðu halde.
Daha birkaç yýl öncesine kadar takip edildim. Ýþyerime ve evime alenen gelen “siviller”in tacizine uðradým. Hatta en son olan tacizin üzerinden henüz bir yýl geçmedi, avukatlarýmýn da haberi var. Anayasa deðiþikliði benim tacizimi önleyecek mi? Mesela en yakýn karakoldan iþime iliþkin yayýlan, “Ýyi eðitimciler ama aþýrý solcular, bu yüzden çocuklarýmýzý göndermiyoruz” “dedikodusu” ya da düpedüz yalýtma tavrý ortadan kalkacak mý?
1982 yýlýnda konmuþ “pasaport tahdidini” birkaç yýl evvel sekiz ayda kaldýrtabildim.
Hâlâ savcýlýk belgesi aldýðýmda þöyle yazýyor: “Adli sicil kaydý yoktur, Adli sicil arþiv kaydý vardýr”! Bu arþiv kaydý, kendi iþimin-býrakýn baþka iþleri- sorumlu müdürü olmaya bile engel oldu yýllarca. Þu anda mahalle muhtarý bile olamýyorum. Benim durumumda “sicili bozuk” binlerce insan var! Gerçekten bizi düþünen varsa, 80 yýl silinmeyeceði yazýlan “sicil yasasý”ný deðiþtirsinler. Hem bunun için Anayasa deðiþikliðine bile gerek olmayabilir. Yani Anayasa deðiþiklikleri onaylanýrsa, benim “adli sicil arþiv kaydým” ne olacak? 12 Eylül rejimiyle hesaplaþýyorsanýz, gelin bir saatte bu yasayý deðiþtirin. Buna engel bir Anayasa maddesi var mý?
***
Lakin ilk kez bir T.C Baþbakanýnýn aðzýndan “iade-i itibar da mý yapamayýz” lafýný duymak, insanýn yüreðine su serpmiyor da deðil. Ama buna engel olan ne var ki?
12 Eylül yargýlamalarýnýn ne denli hukuk dýþý, ne denli intikam hukukuyla yapýldýðýný bilmeyen kaldý mý? Zaten “peþinen verilmiþ cezalarýn” tiyatrosu oynandý o dönemin sýkýyönetim mahkemelerinde! Henüz tanýklarýmýz çok.
“Lütuf” vaadi beni yaralýyor arkadaþlar. Lütfetmesinler, demokratsalar demokratikleþme yapsýnlar. Kendi istedikleri Anayasa deðiþikliklerine “tatlandýrýcý” katmasýnlar ve “12 Eylül devam etsin mi etmesin mi oylamasý bu” demesinler! Bu açýklama samimiyetsizdir.
Biliyoruz, 12 Eylül rejimiyle hesaplaþmadan demokrasi filan gelmez bu ülkeye. Ama yapýlan hesaplaþma deðil. Hesaplaþacaklarsa beraber yapalým. Onlara düþen þey gayet basit: “12 Eylül 1980 darbesiyle haksýzlýða uðramýþ, iþkence görmüþ, hukuksuzluk yaþamýþ ve yýllarca tutuklu kalmýþ insanlarýmýzdan ve yakýnlarýndan devlet olarak özür diliyoruz,” diyecekler ve gerekli Anayasal ve yasal deðiþiklikleri yapacaklar. Hepsi bu! Bu devletin 12 Eylül darbesi maðdurlarýna bir özür borcu yok mu gerçekten? Darbe bahanesiyle ortalýðý kan gölüne Amerikancý “derin devlet”in döndürdüðü yeteri kadar açýða çýkmadý mý? Çýkmadýysa þu Ergenekon Davasý'ný neden 12 Eylül generallerinden baþlatmazlar? Neyse…
***
Kürtlerin, sosyalistlerin ve diðer düzen muhaliflerinin parlamentoya girememesi için Anayasa’ya sokulmadý mý yüzde 10 barajý? Kürtler ve solcular meclise girmek için niye bin bir türlü “seçim hilesi”ne (baðýmsýz adaylýk, seçilince grup kurmak vb) baþvurmak zorunda kalýyor?
Ya siyasi partiler yasasýndaki “Genel baþkan” krallýðý?
Çalýþanlarýn örgütlenme engellerinin bizzat Anayasa’da olmasý?
Ya Yök? Þu rektör seçimlerindeki rezaletleri gördükçe bu ülkede yaþamaktan utanýyor insan: Üniversite’de seçim yapýlýyor, en çok oyu alanlar bile Cumhurbaþkanýnýn önüne gidemiyor. Bu durum eski Cumhurbaþkaný zamanýnda da öyleydi. Þimdi yüksek yargýçlarýn seçimi de böyle olacak! Bu mu demokratikleþme? Daha sonra ayný numarayý mesela CHP'liler yapacak.
Yani ilke olarak savunmalýyýz demokrasiyi ve deðerlerini. Böyle “kuvvetler ayrýlýðý olmaz.” Ee mevcut da iyi deðil ki, denebilir. Doðru, iyi deðil. O kötü diye sen niye kendi kötünü yapýyorsun. Adaletli olan bir metin koysana ortaya?
Denebilir ki, bu deðiþiklikler içinde hiç mi olumlu madde yok? Elbette var. Ama kötü maddelerle olumlu olanlarý ayný paketin içine koyarak, niçin bizim önümüze koyasýnýz? Alemin akýllýsý sizler misiniz? Bu nedenle “Yetmez ama evet” diyemeyeceðim. Esasen Cumhurbaþkaný, þimdiki rektör seçimleri gibi Yargýtay üyelerini vd. ni seçecek. Mevcut yargýyý ben de eleþtiriyorum ama, yapýlanýn yargýnýn kuþatýlmasý giriþimi olduðunu görmezlikten gelemeyiz. Ve bir kötünün yerine ikame edilen baþka bir kötüyü-içinde tatlandýrýcý var diye- iyi diye gösteremeyiz.
***
Bu Anayasa deðiþiklik oylamasýnda “Hayýr” diyenler de, bence sivil diktatörlüðe “evet” denmiþ olmayacak. Þimdi çoðunlukta olduðu için yüksek yargýçlarý AKP hükümeti ve zihniyeti belirlerse, baþka bir zaman sonra onun karþý zihniyetinde bir parti belirleyecek. Yüksek yargýçlar iktidarlarla iyi geçinmek zorunda kalabilecek.
Eni konu 16 kere yapýlan deðiþikliklerin 17.si yapýlýyor. Ama 1987’deki gibi referandumla yapýlýyor. Ne rejim demokratikleþecek ne de diktatörlük olacak. Anayasa’nýn çevreyi koruyan 56. maddesi var ama süs olarak duruyor, uygulanmýyor. Bunun tersi maddeler de mümkün.
Tartýþma kendi mecrasýndan çýkartýlarak, esas düzleminden saptýrýlarak ve kavga ederek yapýlýyor. Adeta bu tarz, bilerek yapýlýyor. Benim zihnim þu baðlantýyý yine kuruyor.
Biz bu saptýrýlmýþ ve abartýlý tartýþmanýn halleriyle fena halde meþgul olurken; Kürt sorununda baþa dönülüyor, nükleer yasasý kaþla göz arasýnda çýkartýlýyor, bir ay önce rezil bir maden yasasýný sabaha karþý maden lobilerinin lehine geçirdiler, HES bahanesiyle ülkenin bütün sularýný su tekellerinin eline geçmesinin hem yasasýný hem uygulamasýný yapýyorlar, GDO ve bio çeþitliklik yasasý zaten yapýlmýþtý vb. Bu yasalarla ilgili kamuoyu, neden mevcut “tartýþma” nýn çeyreðini bile yapmaz? Neden? Neden?...
Bütün bu süreçler (kavga etmeler sürerken çýkan yasalar) hangi demokratikleþmeye hizmet ediyor? Peki, bu geliþmelerle ülkenin devletinin içinde yaþanan iktidar kavgasý arasýnda bir iliþki yok mu? Biz bu kavganýn iki yanlýþ tarafýndan birini –demokrasi adýna- seçmek zorunda mýyýz? Ýki yanlýþtan birini seçtiðimiz için mi acaba kavga ediyoruz? Bu iki tutumdan birinin yanýnda yer almak ya da objektif olarak öyle görünmek yerine, niçin kendi gerçek demokrasi isteyen tutumumuzu ortaya koymuyoruz?
Gelin yeni bir Anayasa, gerçekten demokratik ve sosyal muhtevalý bir Anayasa oluþturulmasý sürecini, 12 Eylül rejiminin bütün kurum ve kurallarýyla ortadan kaldýrýlmasýný önerelim ya da baþlatalým ya da…Ve insan gibi konuþarak, gerçekten diyalog kurarak baþlatalým.
Saygý sunarým.
Muammer Sakaryalý
22.07.2010