Mehmet Baransu: 'Balyoz’u aklamak, darbeyi ve darbecileri aklamaktır...'

29 Ocak 2011 02:52  

 

Mehmet Baransu: 'Balyoz’u aklamak, darbeyi ve darbecileri aklamaktır...'

"Gölcük’te hard diskler bulundu, önemli olan bu. Sanırım iddianamede 5 No’lu hard disk olarak geçiyor. Bu hard disk’te de Balyoz ile ilgili belgeler var. Bugüne kadar hep diyorlardı ki işte efendim biz CD’yi kabul etmiyoruz, sahte CD’ler. Ama hard disk’ler bulunursa belgelerin gerçekliği ortaya kesin çıkar. Hard disklerin bulunması lazım diyorlardı. Şimdi hard diskler bulundu. Bakalım bu kez ne diyecekler?.."

"Eğer başbakan gider darbecilerle anlaşırsa başbakan bunun hesabını vermek zorunda kalır. Eğer cumhurbaşkanı bu davayı kapatmaya çalışırsa cumhurbaşkanı bunun hesabını vermek zorunda kalır. Daha da ileri gidiyorum. Her ikisi de tutuklanır. Bugün olmazsa yarın tutuklanırlar. Darbecilerle anlaşan, darbe planlarını kapatmak isteyen herkes bunun hesabını mutlaka verir."

Arife Köse, Mehmet Baransu röportajı - Sesonline.net


NEDEN MEHMET BARANSU?


Geçen Ocak ayında Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu tarafından savcılığa teslim edilen bir bavul belgeyle, 2003 yılında 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan başkanlığında düzenlenen bir savaş seminerinin aslında gerçek bir darbe planı olduğu iddialarıyla çalkalandı Türkiye. İnsanlar stadyumlara konulacak, camiler bombalanacak, çeşitli suikastlerle ülkede darbe ortamını oluşturmak için ‘kaos’ yaratılacaktı. O gün bugündür Balyoz Davası gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Biz de, Balyoz ile ilgili belgeleri savcılığa ilk teslim eden kişi olan ve bu konuda araştırma ve çalışmalarını hala devam ettiren Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu ile Balyoz Davası’nı ve Gölcük’te ortaya çıkan belgelerin bu dava için ne anlam ifade ettiğini konuştuk.

» Arife Köse: İsterseniz konuya Balyoz Davası’nın en güncel hali olan Gölcük’te ortaya çıkan belgelerden başlayalım. Bu belgelerin neden şimdi ortaya çıktığının bir cevabı var mı?

Mehmet Baransu: Bu hep sorulan bir sorudur, ama bence ‘neden şimdi’nin peşinden çok gitmek gerekmiyor. Ne zaman bir şey olsa hemen ilk sorulan soru ‘neden şimdi?’ oluyor. Bazen Taraf’ta bir haber yazıyorum, hemen tartışma başlatıyorlar, ‘neden şimdi?’ diye. Halbuki ben o yazıyı yazmayı on beş gün önce planlamış ve tamamen tembelliğimden on beş gün beklemiş oluyorum. Başka hiçbir nedeni yok. Tamamen benim tembelliğimden kaynaklanan bur durumdan tartışma yapan gazeteciler, avukatlar oldu. Aynısını Ergenekon operasyonlarında ve Gölcük’te de gördük. Gölcük meselesinde ‘neden şimdi?’ sorusunun çok önemi yok. Belgeler gazetecinin önüne gelir, gazeteci onun kimin işine yarayıp yaramayacağına değil, olaya bakar. Gölcük’te belgelerin bulunmuş olması bence çok daha önemli. Belgelerin, döşemenin altına saklanmış ve oradan çıkarılmış olması çok daha önemli. Belli ki onların orada olduğunu bilen birisi savcıya ihbar göndermiş ve dolayısıyla savcı Gölcük’e gittiği zaman belgelerin saklandığı yeri biliyor. Bu belgelerle ilgili olarak da diğer Balyoz belgeleriyle ilgili olduğu gibi tartışmalara yaşanacaktır ama Gölcük’te hard diskler bulundu, önemli olan bu. Sanırım iddianamede 5 No’lu hard disk olarak geçiyor. Bu hard disk’te de Balyoz ile ilgili belgeler var. Bugüne kadar hep diyorlardı ki işte efendim biz CD’yi kabul etmiyoruz, sahte CD’ler. Ama hard disk’ler bulunursa belgelerin gerçekliği ortaya kesin çıkar. Hard disklerin bulunması lazım diyorlardı. Şimdi hard diskler bulundu. Bakalım bu kez ne diyecekler?

» Bu hard disk, Balyoz ile ilgili belgelerin ilk kaydedildiği bilgisayarın hard diski mi?

- Gölcük'te İstihbarat şubenin hard diskleri. İçerisinde balyoz soruşturmasıyla ilgili çok sayıda belge var. 2003 yılıyla ilgili balyozla ilgili belgeler var hard diskin içinde. Orada hard disklerin dışında başka CD ve belgeler de çıktı. Bundan sonra Balyoz ile ilgili daha büyük tartışmaların olacağını tahmin ediyorum. Bunun donanma komutanlığının içinde bulunmuş olması bence çok ama çok anlamlı. Esas anlamlı olan konu şu. Belgeler İstihbarat Şubesinde, İstihbarata Karşı Koyma Biriminde bulundu. Bunlar sahte demeye başladılar. Bir kişi 9 çuval belgeyi çuvalın içine doldurup oraya koyamaz. Donanma içinde kameralar var. Birileri kafasına göre gidip 9 tane belge dolu çuvalı oraya bırakamaz. Demek ki bu çuvallar yıllardır oradaydı. 28 Şubat’ta kurulan Batı Çalışma Grubu’nun da merkezi Gölcük’tü. Bir ay ya da daha kısa bir zaman içinde Balyoz dışında başka belgeler de ortaya çıkacak. 28 Şubat ile ilgili belgeler ortaya çıkacak, ses kayıtları çıkacak ve biz askeri vesayetin ne anlama geldiği gerçeğiyle bir kez daha yüzleşeceğiz.

» Bu belgeler de mi Gölcük’ten çıktı?

- Evet, oradan çok belge çıktı. Biz şu anda sadece Balyoz ile ilgili olanları biliyoruz, çünkü onları mahkemeye gönderdiler. 28 Şubat süreciyle ilgili belgeler de çıktı. Çok yakında onları da öğreneceğiz ve muhtemelen 28 Şubat süreci de yargıya taşınacak.

» Balyoz’u kimse tam olarak aklamamakla birlikte, hakim olan düşünce bunun bir darbe planı olduğunun net ve kesin bir şekilde söylenemeyeceği yönünde. Herkes bu planda bir sorun olduğunu kabul ediyor ama net bir şekilde darbe planı olduğunu da kabul etmek istemiyor, bu konuya hep bir soru işareti olarak yaklaşmayı tercih ediyorlar. Siz Balyoz’un darbe planı olduğunu nasıl bu kadar kesin söylüyorsunuz?

- Çok basit. Çetin Doğan 2002 yılında da 1. Ordu Komutanı’ydı. Ve benim savcılığa verdiğim belgeler arasında 2002 yılında yapılan gerçek Harp Oyunu Semineri de var. Yani 2002 yılında yapılan gerçek bir seminerin belgeleri savcılığın elinde var. Bunlar kamuoyuna açıklanmadı, çünkü Genelkurmay devletin gizli belgesi olduğu için bunların açıklanmasını istemedi. Dolayısıyla mahkeme de, savcılık da açıklamadı. Ben o belgeleri gördüm ve savcılığa teslim ettikten sonra devletin gizli belgesi olan belgeleri yaktım, imha ettim. Çünkü bende bulunması halinde devletin gizli belgelerini elimde bulundurmaktan dolayı tutuklanabilirdim. Genelkurmay, mahkemeye açıklamayın bu belgeleri dedi çünkü o gerçek Harp Oyunu Semineri açıklandığı takdirde iki ülkeyle aramızda savaş çıkabilir. Bunun için açıklamayın dediler. 2002 yılındaki seminer planı şöyle bir şey; bir ülkeyle ilgili bir savaş semineri yapıyorlar, seminer belgelerinde ülke isimleri geçmiyor, sadece ‘Mavi Kuvvetler – Kırmızı Kuvvetler’ diye yazıyor ama haritaları olduğu için hangisinin hangi ülke olduğunu anlıyorsunuz. Bu ülkedeki mermilerin sayısı, tankların sayısı, helikopter sayısı, silahların özellikleri, hepsinin envanter kayıtları var. Diyorlar ki, ‘bu seminerde biz şu saatte şuraya şu kadar top atışı yaptık, elimizde şu kadar top kaldı, düşmanın şu kadar topu var’. Haritalar üzerinde bu ülkenin füze rampalarının nerede olduğu, bizim ülkemizdeki füze rampalarının nerede olduğu, helikopterlerin nerede olduğuna varıncaya kadar bildiğiniz, gerçek bir savaş planı 2002’de yapılmış. Şimdi bir de bizim Balyoz diye bildiğimiz 2003’de yapılan plan ve bunun belgeleri, power point sunumları ve ses kayıtları var. Eğer bunların yalan olduğunu bu kadar iddia etmeye devam ederlerse o zaman ben de bir kampanya başlatırım ve derim ki devletin bu gizli belgelerini açıklayın. O belgeler açıklandığı zaman, siyah ile beyaz arasındaki fark ne kadar aleni ise, 2002’deki seminer, savaş oyunu dedikleri şey ile 2003’te yapılan Balyoz planı arasındaki fark o kadar açık olduğunu herkes görür.

» Madem ordu resmi olarak bu tür seminerler, savaş oyunları düzenliyor ve bunlar kayıt altında tutuluyor, Balyoz’a şüpheyle bakanlar bu ikisi arasındaki farkı bilmiyorlar mı?

- Bilemezler. Bilenler de konuşmuyorlar zaten. Konuşanlar Doğan’ın akrabaları ve avukatları. Onlar da kafa karıştırmak, dare toplantısını seminer kılıfına sokmak için çalışıyorlar. Unuttukları bir şey var. 2002 yılındaki gerçek seminer, mahkemenin gizli kabul ettiği belgeler onları çok zor durumda bırakacak belgeler. Gerçek semineri askerler dışında kimse bilemez. Bir de gördüğüm için ben biliyorum. Savcılar ve mahkeme heyeti biliyor. Ben o belgeleri teslim ettim. O belgelerin arasında ‘gerçek seminer nasıl yapılır’ın bütün belgeleri vardı. 2003’de ‘Olasılığı Yüksek En Tehlikeli Senaryo’ diye bir şey icad etmişler, darbe planını da bunun üzerine kuruyorlar zaten. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman diyor ki, ‘bunu görüşmeyin, 2002’deki savaş seminerini genişletin’ diyor. Eğer çok zorlarlarsa birileri çıkar devletin o gizli belgelerinin hepsini açıklar. O zaman da herkes zor durumda kalır. Biz o zaman bu belgeleri çok gizli belgeler oldukları için ve Türkiye Cumhuriyeti çok zor durumda kalacağı için yayınlamadık. Diyorlar ki, ‘aslında dış tehdit ile ilgili bir plan yapıldı, bu dış tehdit sonucunda içeride oluşacak bir kargaşa durumu da gündeme alındı’. 2002’de de yapılmış aynı seminer. 2003’teki bu konuşmalar, listeler 2002’deki seminerde yok? Çünkü 2002’deki gerçek bir savaş oyunu. 2002’de de onların algısına göre irtica tehdidi yok mu? Ama 2002’deki planda, 2003’te olan kayıtların hiçbirisi yok. 2003’tekinin gerçek bir darbe planı olduğunu herkes biliyor. Merak mı ediyorlar, açsınlar Balbay’ın günlüklerini okusunlar. Orada MİT Müsteşarı’nın 2003 yılında yapılan darbe planıyla ilgili sözlerini görecekler. Çetin Doğan, 2003'te 1'inci Ordu Komutanı iken AKP'nin Nazilere benzediğini, Naziler gibi sivil diktanın seçimle geleceğini öne süren binlerce faks çekti. Bu faksı Aktüel dergisi yayınladı. Çok mu merak ediyorlar, açsınlar o faksı ve o faksta yazılanlarla bugün AKP hakkında sürdürülen sivil dikta tartışmalarında kullanılan cümlelerin birbirine ne kadar benzediğini görsünler. Geçenlerde Nuray Mert bu tartışmayı ilk kendisinin başlattığını, AKP’nin sivil diktaya gideceğini ilk kendisinin söylediğini iddia ediyordu. O yazılarla Çetin Doğan’ın bütün birliklere gönderdiği faksı karşılaştırsınlar ve ne kadar benzediklerini görsünler. Kimse ‘bunu ilk kez ben buldum’ demesin. Onlardan önce bulanlar var, hatta birebir aynı kelimelerle faks çekenler var. O dönemde Çetin Doğan ile çalışmış herkes bunun darbe planı olduğunu bilir ve söyler. Ayrıca, çok basit bir şey var, Kara Kuvvetleri Komutanı neden açıklama yapmadı? Neden net bir şekilde yalanlamadı? Hatta bizim dediklerimizi doğrular imalarda bulundu. ‘Bilmiyorum, duymadım’ dedi sadece. Ama aslında Hilmi Özkök de her şeyi biliyor, Aytaç Yalman da her şeyi biliyor. Milli Mutabakat hükümeti kurulması, insanların stadyumlara alınması, sorgulanması, bunların hepsine ait ses kayıtları var, listeler var. Tankların nereye konacağı bile belirlenmiş. Neden tankı koyuyorsunuz? Hangi kamu görevlisinin içeri alınacağı yazıyor? Savaş seminerinde ne işi var bunların? İnsanların üzerine çok giderlerse, devlet güvenliğini falan düşünmezler ve 2002 yılında yapılan gerçek savaş seminerinin belgelerini basarlar. O zaman Türkiye bir ülkeyle savaşa mı girer, o da onların bileceği iş.

» ‘Birileri çıkar belgeleri açıklar’ derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?

- 2002’de yapılan ve savcılıkta olan savaş seminerinin kopyaları var hala Genelkurmay’da. 1. Ordu’da. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda. Biri onu ortaya çıkarır ve der ki ‘bak işte gerçek seminer böyle’. Ben de yazarım gördüklerimi. Kampanya başlatırım, gizli belgeleri açıklayın, kamuoyu bilmek zorunda diye. Seminerin savaş oyunumu, darbe planı mı olduğunu ilk okuldaki çocuk bile anlar o belgeler açıklanırsa. Mahkemeye verirlerse beni, gizli oturumda o belgelerin açıklanmasını isterim. Açılır belgeler ve görürüz. Yalan söylemediğim ortaya çıkar.

» Bir de Balyoz ile ilgili kanıtların geçerli kanıtlar olup olmadığına dair ciddi bir tartışma var. Görevlendirme listelerinden tutun da, 11 No’lu CD’deki zaman çelişkilerine, TÜBİTAK’ın raporunun doğru olup olmadığına dair ciddi iddialar var. İddianamede bu kanıtlar hakkındaki boşluklar dolduruluncaya, savcılar bu kanıtların doğruluğunu ve geçerliliğini tam olarak kanıtlayıncaya kadar bu davanın bir ‘muamma’ olarak kalacağı söyleniyor. Siz buna katılıyor musunuz?

- İlk başta Çetin Doğan’ın akrabaları ve avukatları bütün delillerin 11 No’lu CD’de olduğunu söylediler. Bu büyük bir yalan. Ses kayıtları, power point sunumları, el yazıları, başka CD’ler var bunları destekleyen. Bunların hepsi delil. Bütün deliller 11 No’lu CD’de değil. Türkiye’de kimse okumadığı, dolayısıyla Balyoz ile ilgili belgelerin ve iddianamenin tamamını okuyan hiçbir gazeteci yok. Şu anda bu konuda sadece iki kişi araştırma yapıyor, birisi ben, diğeri ise Sedat Ergin. Dolayısıyla Balyoz’u hangi noktadan tartıştığımız önemli. Örneğin listelerin güvenilir olamayacağını söylüyorlar. Halbuki bu görevlendirme listeleri Balyoz’un ana unsuru değil. Bir kere ortada bir seminer var, bu semineri destekleyen ses kayıtları, power point’ler var. Hiç kimse şunu tartışmıyor, eğer bu bir savaş semineriyse 12 Eylül Bayrak Harekat Planı’nın burada ne işi var. Bayrak Harekat Planı, bir darbe planıdır. Bunun burada ne işi var? Ve neden bu Bayrak Harekat Planı seminerde temel olarak alınıyor, bütün seminer neden bunun üzerine kuruluyor? Bunu kimse tartışmıyor. Bunun cevabı verilmeli. Diyorlar ki 2003’de hazırlanmış bir CD’de 2008’de yeni yapılan yerler nasıl çıkar? Bunun kararını verecek olan ben değilim, bunun cevabını verecek olan TÜBİTAK. Ortada darbe planı olduğu çok açık olan bir plan var. Evet, bu soruların cevabı teknik olarak bulunmalıdır, ama Balyoz’un temeli bu değildir. Diyorlar ki 11 No’lu CD daha geç bir tarihte oluşturulmuştur. Peki ses kayıtları, power point’ler, diğer CD’ler, el yazıları, insanları sorgulayıp stadyumlara toplamalar, fişlemelerin perdede yansıması, sokaklara tankların dizilmesi, darbe yapıldığında karşılaşacağım binlerce darbe ayrıntısının ne işi var seminerde? Kimi kandırıyorlar? Karşılarında çocuk mu var? Bakın ne Doğan’ın kızı ve damadı ne de avukatları ses kayıtları dediğinizde konuşuyorlar. Geçen bir televizyona çıkmışlar ve ses kayıtlarındaki aşırılıklar beş altı sayfayı geçmez diyorlar. Ben özetini kitabıma aldım yüz sayfaya yakın. Ses kayıtlarındaki aşırılıklar, gözaltına almalar, ezmeler, tutuklamalar ve buna benzer aşırılıklar bir kitap olacak kadar fazla. En az 300 sayfa. Kimi kandırıyorlar? Gazeteci konuk olarak bu kişileri televizyona çağırmış ama kendisinin konudan haberi yok. Konuğu yalan söylüyor onu bile anlamıyor çünkü okumamış. Eskiden bu gazetecileri ilk dakikada kapının önüne koyarlardı bilgisizliklerinden ama şimdi hsfta dört gün program yaptırıyorlar ve sonra da sokak yazarı diye köşe yazarı yapıyorlar. Bilgisizlik diz boyu.

» Görevlendirme listeleri üzerine ciddi bir tartışma yürütülüyor. Bu listelerin altında imza yok ve o listede adı geçen bir çok kişinin, adının orada olduğundan haberi bile olmadığı söyleniyor.

- Listelerde adı geçenler adlarının oraya yazıldığını biliyorlar mı, bu planın içinde bizzat yer aldılar mı yoksa sadece adları mı oraya yazıldı, bilmiyorum. Bu, yargılama sonucunda ortaya çıkacak. Eğer ben 2003 yılında 1. orduda görev yapıyor olsaydım mecburen ben de bu görev listelerinde olabilirdim. Ben de emir verildiği için o belgeleri hazırlardım. Orduda bazı insanlar bazı şeyleri yapmaya mecbur. O dönemde Çetin Doğan’ı kim karşısına alabilir? Çetin Doğan Kara Kuvvetleri Komutanı’nı takmamış, subayları bunu biliyor. Mecburen Doğan’ın tüm hukuksuz emirlerini yerine getiriyorlar. Tabii ki bu anlamda mahkeme adil olmalı ve gerçek suçluları ortaya çıkarmalıdır. Bir kişiye bile haksızlık yapılmamalı bu süreçte. Geçenlerde Balyoz sanıklarının avukatlarından biriyle görüştüm. Bana biraz sitem etti, dedi ki, ‘benim müvekkillerime haksızlık yapıldı, haberleri yok ama isimleri listelerde geçiyor’. Ben de dedim ki, ‘eğer böyle bir şey varsa o zaman ben onları da savunurum’. Bu avukat da eski bir asker. ‘Sizin elinize böyle belgeler gelseydi siz bir gazeteci olarak ne yapardınız’ diye sordum. Bana, ‘sizin yaptığınızın aynısını yapardım’ dedi. ‘Ama size tek eleştirim, bu belgeleri size veren subayı açıklamalıydınız’ dedi. Dedim ki, ‘tanımıyorum’. Ben bunu o zaman savcılığa da söyledim. Sanıkların avukatıyla bile aynı noktada buluştuk, ama ben bizim gazetecilerle anlaşamıyorum. Bu ülkede tuhaf bir gazetecilik var. Olayların üzerini kapatmaya yönelik bir gazetecilik var.

» Şimdi bir de Gölcük’ten çıkan belgeler var…

- Şimdi hard disk’i açıklayacaklar. Gölcük’ten çıkan belgeleri ve o belgelerin oraya nasıl konduğunu açıklayacaklar. Türkiye’de bu işler biraz ‘kol kırılır, yen içinde kalır’ mantığı ile götürülmeye çalışılıyor maalesef. Eğer yine böyle davranırlarsa bir Gölcük daha çıkar.

» Nasıl yani?

- Bakın, Türkiye’de 2003 yılında Balyoz darbe planı yapıldı. Balyoz hayata geçirilemediği için Ayışığı, Sarıkız darbe planları yapıldı. Buradaki listeler Balyoz’daki listelerin aynısı. Balyoz Olmadığı için listeler, planlar Ayışığı, Sarıkız, Eldiven, Yumruk olarak karşımıza aynı kişiler tarafından çıkarıldı. Bunlar da olmayınca listeler 2007 yılına kadar güncellendi. Başka darbe planları yapıldı. Kim vardı 2007 yılında? 2007 yılında Süha Tanyeri var. O dönem Genelkurmay İkinci Başkanı Ergin Saygun. Her şeyi o planlıyor. Bu CD’ler neden güncellenir, neden saklanır? Çünkü Ergin Saygun da 2007’de AKP hükümetine karşı bir şeyler yapmaya çalıştı. Ergin Saygun 2003’de Balyoz seminerinde aktif görevde. Zırhlı Tümen Komutanı ya da başka bir görevde. Süha Tanyeri ise 1. Ordu Komutanı kurmay başkanı. Her şeyi organize eden, cdleri kozmik odada yazan ve saklayan kişi. Süha Tanyeri 2007 yılında ABD’de de Hudson Enstitüsü’nde yapılan seminerde de karşımıza çıkıyor. Bertan Nogaylaroğlu, Ergin Saygun karşımıza çıkıyor. Anayasa Mahkemesi başkanını öldürülmesi, Taksim’de bomba patlatılmasıyla ilgili planlar yapıldı Hudson’daki toplantıda. O toplantıya katılan Zeyno Baran 2007’de Türkiye’de darbe olma ihtimalinin yüzde elli olduğunu söylüyordu. Bu şekilde devamlılık arz eden, aynı isimler etrafında dönen bir süreç var karşımızda. Darbe planları sürekli gündemde tutuluyor. Bu yüzden her yerden darbe belgeleri çıkar.

» Bu darbe planları neden yok edilmemiş?

- Askeriyede darbe planlarını yok edemezsiniz. Listeleri yok edemezsiniz. Listeleri yok ettiğiniz anda 20-30 yıllık hafızanızı silersiniz. Bu da darbe yapamamak anlamına gelir. Şimdi siz 2015 yılında bir darbe yapmaya kalkıştınız. Elinizde liste olmazsa kimi içeri alacaksınız? Ben darbe planlarını gördüm. Kimse bunların hepsini hafızasında tutacak bir beyne sahip değil. Ben o belgeleri beş kez okudum. Toplam on tane isim sayamam irticacı diye. Unuturum. Balyoz’un ses kayıtlarında şöyle bir şey var, birisi çıkıyor diyor ki, ‘efendim daha önce MİT’in başında askerler vardı, biz çok iyi enformasyon alıyorduk, listeler alıyorduk. Ama şimdi siviller var, liste alamıyoruz. 1982’deki irticacı listeleri elimizde. Bunlar zaten değişmez. O yüzden yine onları içeri alabiliriz’. Aradan 23 yıl geçmiş. Karşımızda bir insanın 23 yılda değişemeyeceğini düşünen bir zihniyet var. Askerin mantığı böyle çalışıyor. Ses kayıtlarında Çetin Doğan listeleri güncelleyin diyor. Neden listelerin güncellendiğini anlıyor musunuz şimdi. Listeler işte bunun için vardır ve bu listeler sadece bir yerde tutulmaz. Bu listeler birkaç yerde tutulur. Yarın Balyoz’un başka belgeleri çıkarsa kimse şaşırmasın. Türkiye’de açıklanmayan iki darbe planı daha var. Birisi Özden Örnek’in günlüklerinde geçer. Bunlar çıkarsa kimse şaşırmasın. Çıkmayabilir de, ama çıkarsa da kimse şaşırmasın. Askerde çayı karıştırmak için bile emir verilir. Belge imha etmek için de emir alması gerekir birilerinin. Kimse kafasına göre, bir yerden emir almadan belge yakamaz. Bu belgeleri, listeleri 2015, 2020 yılında bir darbe yapmak için toprağın altına gömerler ama yine de imha etmezler. Anıtkabir’in altına gömerler, yine imha etmezler. Bu darbe planlarını yaparken sadece İstanbul’dakileri değil ki tüm Türkiye’yi fişliyorlar. Bunları nerede saklayacaklar? Darbe yaptıklarında kimi içeri alacaklarını nereden bilecekler? Bu listeler her yıl güncellenir, hatta yılda birkaç kez güncellenir çünkü ileride yapılacak darbelerde kullanılırlar. Bugün tüm birlikler aransın, sivil savcılar arama yapsın, orduda hiç de azımsanmayacak bir grup, darbe yapmaktan içeri girer. Planlar ortaya çıksın, Türk halkının yüzüne bakamaz bazıları. Kimse kimseyi kandırmasın. Darbe yapmaktan vazgeçmiş bir ordumuz yok halen.

» Balyoz ve Ergenekon davaları ayrı ayrı devam ediyor. Balyoz İddianamesi’nin doğru olmadığını, Balyoz’un bir darbe planı değil sadece bir seminer olduğunu kanıtlamak için müthiş bir çaba harcandığını görüyoruz. Sizce bunun sebebi nedir?

- Çünkü Balyoz gerçekten çok büyük bir olay. İlk kez her şeyleriyle yakalandılar. Balyoz’da Kuvvet komutanları yargılanıyor. Kuvvet Komutanları’nın yargılanması demek, bundan sonra bu tür işler yapan kuvvet komutanlarının yargılanabileceği anlamına gelecek. Ergenekon’da şimdilik generalleri kurtardılar. Alttaki subayları harcamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama Balyoz’da bu şansları yok. Çünkü Balyoz’da bir numaralı sanık orgeneral. İki ve üç numaralı sanıklar kuvvet komutanları. Bu onlar için son kale. Balyozu aklamak onlar için darbeyi aklamak olacak. Çünkü bir daha darbe yapabilmeleri için o zeminin tekrar oluşması gerekiyor. Sivil yargı ilk kez darbecileri yargılamış ve mahkum etmiş olacak.

» Dolayısıyla bunun hukuki değil, siyasi bir dava olduğunu söyleyebilir miyiz?

- Bu kesinlikle siyasi bir davadır. Ben Balyoz belgelerini teslim ettikten sonra mahkeme bir arama ve gözaltına alma kararı çıkardı. Başbakan yurt dışındaydı. Ona vekalet eden devlet bakanı Cemil Çiçek Genel Kurmay’a görüşmeye gitti ve bir anda arama ve gözaltılar durdu. Anayasa’da der ki, ‘mahkemelerin üzerinde hiçbir güç ve organ yoktur’. Ve maalesef bizim başbakana vekalet eden bakanımız, Genel Kurmay Başkanımız anayasal suç işlediler. Başsavcı, emniyete, ‘kendi imzası olmadan arama yapamayacaklarına’ dair yazı gönderdi. Ben de çıktım dedim ki, ‘başsavcı anayasal suç işlemiştir ve yargılanmalıdır’. O yazıyı bir ay sonra geri çekmek zorunda kaldılar. Onlar bununla ilgili hesap verecekler bence. Ortada işlenmiş bir suç var. Siz mahkemenin üzerine çıkamazsınız. Dolayısıyla evet, Balyoz siyasi bir davadır. Aynı gün orgeneraller Genelkurmay’da toplantı yaptılar. Bunun anlamı ne? Bir gün sonra başbakan, cumhurbaşkanı, Genelkurmay başkanı köşkte toplantı yaptılar Balyoz ile ilgili. Bunun anlamı ne? Ne olduğu çok açık. Ben mahkeme sürecinin devamında da bu tür şeylerin yaşanabileceğini düşünüyorum. Çünkü bizde hep devleti yıpratmadan bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Ayrıca bence, eğer insanlar gerçek bir yargılama sürecinin yapıldığını görürlerse daha çok şey açıklayabilirler.

» Nasıl yani? Başka tanıklar mı ortaya çıkabilir?

- TSK’nın içinde sadece darbeciler yok. Bunlardan bıkmış çok büyük bir kitle var. Çünkü örneğin adam 30 yıl çaba sarfediyor ve haketmesine rağmen general olamıyor. Çünkü örneğin bir albay general olacak ve bu süreçte generalin kanaati yüzde 60. Yüzde 60 kanaatle general yapılıyor insanlar bu ülkede. Bunlar ister istemez rahatsızlık yaratıyor. Eğer ordu içinde bu tür ve başka türlü haksızlıklara uğramış insanlar gerçek bir yargılama süreci olduğunu görürlerse bütün bildiklerini anlatabilirler.

» Eğer bu siyasi bir dava ise o zaman siyasi iradenin tavrı oldukça belirleyici olacaktır. Siz AKP’nin bu iradeyi sağlayabileceğini düşünüyor musunuz?

- Eğer başbakan gider darbecilerle anlaşırsa başbakan bunun hesabını vermek zorunda kalır. Eğer cumhurbaşkanı bu davayı kapatmaya çalışırsa cumhurbaşkanı bunun hesabını vermek zorunda kalır. Daha da ileri gidiyorum. Her ikisi de tutuklanır. Bugün olmazsa yarın tutuklanırlar. Darbecilerle anlaşan, darbe planlarını kapatmak isteyen herkes bunun hesabını mutlaka verir. Kitaplarımla ilgili imza günleri vesilesiyle Anadolu’yu dolaşıyorum. Gittiğim yerlerde herkesle konuşuyorum. Toplum kesinlikle bu tip yapılanmaların ortaya çıkmasını istiyor. Artık geri dönülemez bir süreçteyiz. Hatırlarsanız Çukurca’daki mayınları PKK’nın değil de devletin döşediği ortaya çıkınca şehit aileleri Genelkurmay’ın önünde gösteri yaptı. Geçen gün mahkemede generale pet şişesi fırlattılar. O yazar, çizer, aydınların göremediği işte bu zihniyet değişikliğidir. On yıl önce birisinin bir generale pet şişe fırlatabileceği, şehit ailelerinin genelkurmayın önünde gösteri yapacağı kimin aklına gelirdi. Artık insanlar hesap soruyorlar. Genelkurmay Başkanları’ndan da hesap soracağız. İnternet denen bir olgu var ve bu olgu gerçekten insanlar üzerinde çok etkili. Artık bu işler TRT Radyosu’nu ele geçirmekle olmuyor. Bu belki hemen olmaz ama beş yıl sonra yine hesabını sorarlar. Biz nasıl bugün 2003’ün hesabını soruyorsak, gelecekte de bugünün hesabı sorulur. Biz artık bu yola girdik. Herkesin buna göre hareket etmesinde, hukuk içerisinde kalmasında fayda var. Sadece darbeyle ilgili değil bu. Bu toplum artık hesap soruyor ve her alanda hakkını istiyor. Bu toplum artık yönetime ortak olmak istiyor. 28 Şubat sürecinde var mıydı böyle bir bilinç? Artık insanlar her yerde örgütleniyor, her yerde mitingler yapıyor, suç duyurularında bulunuyor.

* * *

MEHMET BARANSU KİMDİR?

Iğdır'lı bir aileye mensup olan Mehmet Baransu İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni kazandı ve İstanbul'a geldi. Gazeteciliğe Akşam gazetesinde stajyer olarak başladı. Okul döneminde okulun ajansında ve 32. Gün programında da bir süre çalıştı. Daha sonra, 1997-2000 yılları arasında Aksiyon dergisine geçti. Marmara Üniversitesi'nde yüksek lisans yapan Baransu, "Amerika'da çocuk cinayetleri ve medya" konulu tezini hazırlamak için ABD'ye gitti. Tezini tamamlamak dil eğitimi almak için ABD'de üç buçuk yıl kalan Baransu, Türkiye'ye döndükten sonra kısa bir süre Hürriyet’te çalıştı. Daha sonra yeni kurulan Taraf gazetesine geçti. Burada yaptığı haberler nedeniyle hakkında soruşturmanın gizliliğini ihlal suçlamasıyla pek çok dava açıldı. Baransu’nun, Karargah (2010) ve Mösyö: Hanefi Avcı’nın Yazamadıkları (2010) adlı iki kitabı bulunuyor.


Sesonline.net


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0