Reçete Peçete değil mi?

30 Haziran 2010 22:56 / 2884 kez okundu!

 


6 Haziran 2010’da “Reçete mi, Peçete mi?” başlıklı yazım tekrar yayımlandı. Bugün de aradan geçen sürede ülke politikasında önemli bir insan olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun cevaben yazdıklarını paylaşmak istiyorum.


REÇETE, PEÇETE DEĞİL!

Maliye ve Gümrük Bak. Gel. Gn. Md. Yrd. Kemal Kılıçdaroğlu (Cumhuriyet 12.6.1990)


Her önlem belli bir gereksinmenin sonucudur. Üçlü reçete uygulaması da düşük gelir beyan edenlerin kavranması amacıyla getirilmiştir. Bilgisayara yüklenen bilgilerden ilk sonuçlar alınmaya başlanmıştır. Günde bir hastaya baktığını iddia eden hekimlerimiz öncelik ve ivedelikle inceleneceklerdir. Kuşkusuz üçlü reçete uygulamasının, hekimlerin tümünü “Vergi kaçıran kişiler” olarak töhmet altında bıraktığı şeklinde bir düşünce yanlıştır.

18 Mayıs 1990 günlü Cumhuriyet’in bu sayfasında Sayın Mahmut Tolon’un bir yazısı yayımlandı: “Reçete, Peçete” başlığını taşıyan yazıda Sayın Tolon, Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nın “Üçlü Reçete” uygulamasını eleştirerek kendince olaya gülmecesel bir boyut kazandırmaya çalışıyor. Sayın Tolon’a göre şayet reçetede yazılı ilaçlardan biri eczanede yoksa eczacı, reçetenin “….. dörtte birini cart diye yırtıp eczanedeki dosyasına koyar (mış)….”

VERGİ İSTİHBARAT ARŞİVİ

Sayın Tolon bu gülmeceyi (!) yazarken acaba tek örnek reçetenin uygulandığı dönemde, eczanede bulunmayan bir ilaç için eczacının reçetenin dörtte birini cart diye yırttığını mı kabul ediyor? Böyle düşünüyorsa yanılıyor. Çünkü dün nasıl bir uygulama yapılıyorsa, bugün de benzeri uygulanıyor. Tek fark, eskiden doktor tek örnek reçete düzenlerdi, bugün ise üç örnek düzenlemektedir. Ama ben Sayın Tolon’a gülmece değil de yaşadığımız bir dramı anlatmak isterim. 1988 yılında Ankara Defterdarlığı, belli eczanelere birer denetim elemanı oturtarak serbest çalışan hekimlerin düzenledikleri reçeteleri saptamaya çalıştı. Sonuç ne oldu biliyor musunuz? Denetim elemanının bulunduğu sürede eczaneler reçete gelmediği için ilaç satamadılar!

Vergi vermek bir kültür olayıdır. Yaşadığı topluma saygı duyanlar, eğitim gibi, sağlık gibi temel yatırımların ödenen vergilerle gerçekleştiğinin bilincinde olanlar, kazançlarının vergisini daha rahat öderler. Çünkü bu kişiler gelirlerini, yasaların kendilerine tanıdığı güvence altında elde ediyor ve vergilerini de yine aynı yasaların öngördüğü kurallar ışığında ödemenin sorumluluğunu taşıyorlardır. Bu sorumluluk toplumda yaygınlaştığı ölçüde vergi uygulamalarında başarı sağlanır.

Günümüzde çağdaş vergi sistemini, genelde beyana dayanan vergiler oluşturur. Başka bir anlatımla, kişiler kazançlarını kendi özgür iradeleriyle beyan ederler. Ancak beyanlar esas olmakla birlikte bu beyanların gerçekliğinin çeşitli yöntemlerle doğrulanması da gerekmektedir. Bu amaçla devlet, yaygın ve yoğun vergi denetimini sürekli kılmakta, inceleme elemanları sayısını arttırarak vergi incelemesi yapmakta ya da hayat standardı uygulaması gibi otokontrol müesseselerini vergi kanunlarına koymaktadır. Bu tür uygulamalar hemen hemen her ülkede ufak farklılıklarla uygulana gelmektedir.

Öte yandan, gelir idaresinde bilgisayar uygulamasının yaygınlık kazanmasıyla birlikte, merkezi istihbarat arşivi oluşturma çabaları da önem kazanmaya başlamıştır. 10 Mayıs 1989 günü Resmi Gazete’de yayımlanan bir dizi genel tebliğ ile bu konuda ilk adım atılmıştır. Vergi istihbarat arşivinin oluşturulması ile a. Vergi kayıp ve kaçağına neden olan mükelleflerin kolayca saptanması, b. Vergi inceleme ve denetiminden etkinliğin arttırılması, c. Vergi incelemesi yapan elemanlara sürekli bilgi akışının sağlanması amaçlanmıştır.

Şu hususun özellikle vurgulanması gerekiyor ki Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nda toplanan bilgilerin Vergi Usul Kanunu uyarınca, mükellef bazında, kamuoyuna açıklanması yasaktır. Bir başka anlatımla verdi idaresi, mükellefin faaliyetlerinin gerektirdiği gizliliğe uymak zorundadır.

REÇETE UYGULAMASI

Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nca getirilen ve kamuoyunda “üçlü reçete” olarak adlandırılan uygulama yeşil masada “olgunlaştırılmış bir karar” değildir. Sağlık bakanlığının 14.6.1988 gün ve 1548 sayılı yazısı üzerine çalışmalara başlanılmış ve hazırlığı yaklaşık 1 yıl sürmüştür. Çalışmalar yapılırken pek çok hekimle görüşülmüş ve ayrıcı tıbbi deontoloji tüzüğünden ispeçiali ve tıbbi müztahzarlar kanuna kadar sağlıkla ilgili tüm hukuk mevzuatı gözden geçirilmiştir.

Kuşkusuz üçlü reçete uygulamasının temel amacı gerçek kazançları kavramaktır. Çünkü özellikle sağlık hizmetlerinde yaygın bir vergi kaçağının olduğu bilinmektedir. Bugün vergi idaresinin otomasyona geçtiği 10 büyük ilimizdeki (İstanbul, Ankara, İzmir, adana, bursa, Manisa, Kocaeli, Eskişehir, Gaziantep, kayseri) hekimleri (diş hekimleri dahil) son 3 yılda beyan ettikleri aylık ortalama kazançları ile ortalama vergileri şöyledir.



Bu tablo yüksek öğrenim gören ve belli bir kültür düzeyinde olan hekimlerimiz açısından hiç de iç açıcı değildir. Mizahi olan reçete, peçete değişi değil işte bu acı tablodur. Hele hele vergi kaçırmak için düz beyaz kağıda adını ve ünvanını yazmadan hastanın ilaçlarını yazıp eczaneye gönderen hekimden, bırakın ülkesine ve insanlarına, mesleğine dahi saygı duymasını beklemek iyimserlik olmaz mı? Kaldı ki gerçek kazançlarını beyan eden sınırlı sayıdaki değerli hekimimiz tablodaki ortalamayı yükseltmiştir. Bu hekimlermizin gelirleri dikkate alınmazsa ortalama aylık gelir çok daha komik rakamlara düşecektir. Hatta yasalar izin verse muayeehanesinden elde ettiği aylık gelirlerin düşüklüğü dolayısıyla (beyanlarına göre) günde bir simit ve çayla geçimini sağlayabilen hekimlerimizi kamuoyuna açıklayalım ve bu hekimlerimize sosyal yardımlaşma ve dayanışma fonundan (kamuoyunda bilinen adı fakir fukara fonu) yarım yapalım.

SONUÇ
Her önlem belirli bir gereksinmenin sonucudur. Üçlü reçete uygulaması da düşük gelir beyan edenlerin kavranması amacıyla getirilmiştir. Bilgisayara yüklenen bilgilerden ilk sonuçlar alınmaya başlanmıştır. Günde bir hastaya baktığını iddia eden hekimlerimiz öncelik ve ivedelikle inceleneceklerdir. Kuşkusuz üçlü reçete uygulamasının hekimlerin tümünü “vergi kaçıran kişiler” olarak töhmet altında bıraktığı şeklinde bir düşünce yanlıştır. Maliye ve gümrük bakanlığı, vergi istihbarat arşivini oluştururken ne hekimler ne de diğer meslek grupları için böyle bir düşünceden hareket etmiştir. Çünkü sadece hekimler değil mühendis ve mimarlar kuyumcu ve sarhaflar garimenkul alım satımı yapanlar imalatçı sınai müesseler avukatlar ve bilgi verme zorunluluğu getirilen öbür kamu kuruluşları da bakanlığımıza sürekli bilgi vermektedirler. Dolayısıyla bilgi toplamadaki temel amaç, haklarındaki bilgi toplanan kişileri vergi kaçakçısı olarak suçlamak değil, idare ve mükellef açısından daha sağlıklı bir denetime ortam hazırlamak, vergi kaçıran lehine doğabilecek haksız rekabeti önlemektir.


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.