küçük Millet Meclisleri artık “Asiller Meclisi” olmalı - Mustafa Sütlaş

28 Eylül 2013 12:05  

 

küçük Millet Meclisleri artık “Asiller Meclisi” olmalı - Mustafa Sütlaş

Geçen beş yıl içinde seçilmiş milletvekilleri ilgi göstermese de halk ve sivil toplum örgütleri ‘k’mm’leri benimseyip sahip çıktı...

demokrasileri var etmek de, sürdürmek de emek ve çaba ister.

genellikle bu emek ve çabayı ondan çıkarı olanlardan çok, onun yokluğundan zarar görenler üstlenirler. hem de sıklıkları kendileri için değil, başkaları kendileri gibi demokrasinin yokluğundan ve eksikliğinden zarar görmesinler diye.

bir grup insan daha vardır, bu iki kesimin dışında: “doğrunun bu olduğunu düşündükleri için” çaba harcayanlar.

ama onları diğer iki kesim de pek fazla desteklemez, hatta bazen görmek de istemezler. çünkü bilirler ki demokrasiyi “doğru olduğu” için destekleyenler, yarın başka bir nedenle, başka doğruları da gösterir, onlar için çaba sarf eder ve onlar için mücadele ederler.


temsili demokrasinin sorunu

temsili demokrasilerde kararlar “temsilciler” aracılığıyla alınır. belirlenen temsilcilerin genellikle temsil ettikleriyle “aynı” oldukları, “aynı” düşündükleri, “aynı” davrandıkları kabul edilir. bir de öyle olmazsa bir sonraki “belirleme anı”nda (‘seçim’ sözcüğü bilinçli olarak kullanılmamıştır) eğer temsilci temsil edilenle “aynı” değilse değiştirileceği varsayılır. gerçekten de öyledir. o anda temsilci ile temsil edilen asla “aynı” değillerdir. ama sorun o andaki “aynı”lık değildir. bütün o süreçteki “aynı”lığın olup olmadığını sorgulamak gerekir aslında.

oysa demokrasiler bu sorunsalı sözcüğün en gerçek anlamıyla “es” geçerler ve görmezden gelirler. temsili demokrasilerin en temel belki de kendini inkâra varacak açmazı budur.

onun için demokrasiyi öğrendikçe “temsili demokrasi”den giderek daha çok uzaklaşıp, “doğrudan” olanına yaklaştım ve onu benimseyip gereklerini yerine getirdim.


karar alma süreçleri

şimdiye kadarki deneyimlerim bana karar alma süreçlerinin hep yanlış kurgulandığını gösterdi. geldiğimiz nokta ve demokrasinin niteliği, bunun yalnız bana özgü olmadığını gösteriyor.

herhangi bir karar sürecinde öncelikle topluluklara “ihtiyacınız ne ve ne istiyorsunuz” soruları birbirini tamamlayarak sorulur. bunlara verilen yanıtlar üzerinden de kararlar alınır.

oysa insanların “doğal”, bilgisel”, “sınıfsal”, “düşünsel” ve “inançsal” farklılıkları vardır ve salt “sayısal temeldeki” çoğunluk desteği ya da belirlemesiyle doğru, geçerli, gerçekçi kararlar alınmasını sağlamaz.

bu gerçekler temsili demokrasinin eksikliğini dolayısıyla “yanlış”lığını çoğaltan, yaygınlaştıran ve büyüten ciddi bir sorundur.

peki ne yapılmalıdır?

ilk yanıtım: “temel ilkeler dışında hiçbir somut olgu ya da olaya dair hiçbir zaman herkesi içine dahil eden büyük kararlar almamalıdır.”

bir karar alınacaksa onu ilgilendiren en küçük topluluklarda, ondan etkilenecek ve uygulayacak kişiler tarafında alınmalıdır. ayrıca bu ölçekte düşünürken de, daima hak temelli bakarak, yalnız neyin nasıl istendiği değil, neyin neden istenmediği de sorgulanarak herkesin aynı kararda buluşmasını sağlayacak yol, yöntem ve araçlar uygulanmalıdır.


demokrasi eğitimle ve yaşayarak varolur

bunların hepsi “demokrasinin öğrenilmesi ve içselleştirilmesi” sürecidir. bu eğitimin somut yaşamda ve pratik içinde gerçekleştirilmesi en uygunudur.

topluluklar böylelikle herkesin yararına olan noktalarda “uzlaşarak” doğru, gerçekçi ve uygulanabilir kararlar alabilirler. bu noktada somut yaşamdakine benzeyen “oyunlar” çok anlamlı ve öğreticidir.

sevgili şanar yurdatapan’ın öncülüğünde ve özverili çabaları sayesinde bu coğrafyanın bazı yerlerinde böyle bir “oyun” oynanıyor. hem keyif alarak, hem de her buluşmada ‘demokrasi’nin temel özelliklerinin uygulanarak oynandığı bir oyun.

geçenlerde aldığım bir mesaj olmasaydı bu oyunun başlangıcından bu yana geçen sürenin “beş yıl” olduğunu fark etmeyecektim.

güzel, keyifli, yararlı ve gerekli bu oyunun, zaman zaman oyuncusu, sıkça izleyicisi, arada sırada da başkalarına anlatıcısı (1,2,3) oldum, her zaman bunun mutfağında olanlara şükrânlarımı ve desteğimi ifade ettim. bu çabayı bir “mücadele ve demokrasi eğitimi alanı” olarak elimden geldiğince, gücüm yettiğince destekledim. bundan sonra da aynı nitelikleri nedeniyle desteklemeyi sürdüreceğimi de ifade edeyim.

sevgili şanar bana da yolladığı mesajında geline noktayı belirterek bazı taleplerini iletiyordu.

bianet’te yayınlanan, sevgili ekin karaca’nın yaptığı söyleşide, sevgili şanar onları ayrıntılarıyla anlatıyor. bana yolladığı “5 yıllık rapor” da o söyleşinin ekinde yer alıyor.


katılım ve anlamı

ben burada bunların tümünü yinelemeyeceğim. ancak vurgulanması mutlaka gerekli olan bir saptamayı paylaşacağım:

tkmm’lerin geçen beş yılında gerçekleştirilen toplantılara sivil toplumu temsilen çağrıda bulunulan 15.410 kişiden, 9.072’si (yüzde 59); davet edilen 4.991 milletvekilinden 321’i (yüzde 6,43) ve davet edilen 772 belediye başkanının da 70’i (yüzde 9,06) katılmış.

bunun anlamı sevgili şanar’ın da özellikle vurguladığı gibi “sivil toplumun vekillerin gelmemesine rağmen kmm’lerine sahip çıkmaları”.

oysa yukarıda da belirttiğim gibi eğer demokrasiye yönelik algı ve davranışımızı ancak birlikteyken değiştirebilir, dönüştürebiliriz.

bir “oyun” anlamına gelse de bu çalışma sivil toplumla siyasetin sürekli ve düzenli buluşması, diyalogunu sağlayacak önemli bir olanaktır. dolayısıyla vekillerin bu toplantılara katılımını ‘boş vakti’ olduğunda uğrayacağı bir yer olmaktan çıkarıp, bunu da bir ‘görev’ olarak algılamalarını sağlamak gerekli.

1 Ekim’de yeni dönemine başlayacak meclisin ve seçilmiş milletvekillerinin ajandalarına, kendi yerellerinde gerçekleşen tkmm’lere hem birer temsilci, hem de oraların birer vatandaşı olarak katılmaları çok önemli.


forumlarla buluşma ve bütünleşme sağlanmalı

diğer yandan özellikle son dönemdeki toplantılarda sıklıkla dile getirdiğim, bana yolladığı mesajına verdiğim yanıtta da ifade ettiğim bazı önerilerimi yukarıda belirttiğim “demokrasi”ye dair düşüncelerim doğrultusunda dile getirmek istiyorum.

“gezi parkı direnişi” ve ardından gündeme gelen “park forumları” tkmm çerçevesinde demokrasi mücadelesi anlamında yapılanları genişleten ve yaşamın doğrudan içine taşıyan yeni araçları tüm topluma hem de olabildiğinde yaygın bir şekilde sundu, sunmayı da sürdürüyor.

dolayısıyla “tkmm” bir yapı olarak gelinen bu aşamada bence birbiriyle bağlantılı “iki yönlü” bir faaliyeti eş zamanlı olarak sürdürmeli. aslında tkmm bileşenlerini bir bölümü zaten “park forumları”nda hem örgütsel olarak, hem de kişisel olarak zaten temsil ediliyor.

ancak olanakları paylaşmak ve çoğaltmak, eşgüdümlü ve ortak çabalar içinde olmak, yalnızca temsilci vekillere ve seçilmişlere ulaşmak ve anlatmanın ötesinde yaşamın içindeki kimi konularda ve durumlarda “eyleme”, “davranma” ve “tutum alma” noktasında daha etkin olmak, giderek yaşamı belirlemek böylelikle bir “vekiller” aracılığıyla eylemekten çıkarak “doğrudan eylem”e ve onun oluşturulduğu “doğrudan demokrasiye” ulaşarak, demokrasiyi daha iyi algılamak, anlamak ve uygulamak söz konusu olabilir.

dolayısıyla kendisinin temel ilke ve niteliklerini de koruyarak, bunları hem park forumlarında ifade etmesi, hem de oralardan edindiklerini de katarak “resmi temsili demokrasi”nin taraf ve kişilerine “birlikte ve doğrudan demokrasi eğitimi”nin verilmesini, şimdiye kadar yaptıklarını yaparak sürdürmesi, giderek bir “temsilciler meclisi” olmaktan çıkarak “türkiye’nin asiller meclisi” olmaya yönelmesi pek çok bakımdan çok yerinde olacaktır.

not: t‘k’mm’nin artık bir tv programı var. bazı illerdeki yerel kanallarda ve genel yayın yapan imc-tv’de her hafta yayınlanan program ekimden itibaren internetten yayın yapacak olan t‘k’mm-tv’de de yayına başlayacak.

Bianet

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0