Korku filmi kareleri - Eser Karakaş

23 Eylül 2011 14:55  

 

Korku filmi kareleri - Eser Karakaş

Korku filminden kasdım iğrenç terör olayları değil.

Terör daha bir süre devam edecek; önemli olan devletin güvenlik güçlerinin, istihbarat kuruluşlarının bu olguyla etkin mücadele etmesi ve, haydi kavramı açık kullanayım, işbirliği içinde olmaması.

Terörle devlet işbirliği içinde olur mu demeyin, hem bizde, hem de dünyada çok sayıda örneği var; önemli olan devlet görevlilerinin “heronları çekin, bizimkiler çok kayıp veriyor” dememesi.

Korku filminden kasdım son günlerde basında tartışılan üç konu.

Susurluk meselesi, mesela Ömer Lütfi Topal cinayeti, Hrant Dink cinayeti ve en son olarak da Muhsin Yazıcıoğlu cinayeti; bu son meseleye de artık, Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün dehşet açıklamalarından sonra kaza demek herhalde pek mümkün değil.

Bu üç meseleyi ön plana çıkarmamın nedeni her üç konuda da cinayetlerin göbeğinde devlet görevlilerinin açık açık yer alıyor olmaları.

Bir cinayetin göbeğinde devlet görevlilerinin açıkça yer alıyor olmaları da çok şaşılacak bir mevzu değildir, dünyanın her yerinde örnekleri mevcuttur ama bu üç konuda da en korkunç olan şey cinayetlere doğrudan karışan devlet görevlilerinin, siyasetçilerin büyük bölümünün hala yargılanamıyor olmalarıdır.

Susurluk olayı sonrası Çankaya’da 22 Aralık 1996 günü bir toplantı yapılıyor ve bu toplantıda, örnek olarak sunduğum Ömer Lütfi Topal cinayetinin katillerinin devletin tüm kademeleri tarafından isim isim bilindiği konuşuluyor.

Cumhurbaşkanı Demirel Başbakan Erbakan’a dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener’in ve yine dönemin Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin’in isimlerini veriyor; bu olayın üzerinden 15 sene geçiyor, İbrahim Şahin ancak Ergenekon davası ile yargının eline düşüyor ama Meral Akşener, bırakın yargının elinde olmayı, TBMM’ye başkanlık yapıyor.

Türkiye bir kabile devleti değil ise, Meral Akşener’in TBMM’ye başkanlık yapması kabul edilebilir bir konu değildir; gazetelerin dikkatle okunması bu ifadeyi neden kullandığımı anlamak için yeterlidir.

Hrant Dink cinayeti de Susurluk’tan aşağı kalmamaktadır; birileri, bizleri, 17 yaşında bir çocuğun, bir ramazan davulcusunun azmettirmesiyle, Trabzon’un bir beldesinden (Pelitli) kalkıp İstanbul’a gelip Hrant’ı öldürdüğüne inandırmak istemektedirler.

Şunu unutmayalım, dünyanın en büyük aptalları başkalarını aptal zannedenlerin içinden çıkarlar; hakkında müebbet hapis istenen Erhan Tuncel, cinayet planını Trabzon Emniyet Müdürlüğüne (müdürler de Reşat Altay, Ramazan Akyürek) defalarca haber verdiğini de açıklamaktadır.

Hrant’ı öldüren çetenin tetikçileri Trabzon’dadır ama işin korkuncu olayın belirleyici detaylarının bürokrasinin menfur dehlizlerinde gizlenmiş olduğudur.

Cumhurbaşkanı Sayın Gül rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu kazası (!) konusunda inanılmaz ifadeler kullanmaktadır; acaba Yazıcıoğlu kazası (!) ile 22 Aralık 1996 Çankaya toplantısı arasında bir bağ bulunmakta mıdır? (Yazıcıoğlu o toplantıya katılmıştır)

Bu üç konuda isimleri geçenleri, tetikçiler hariç, kare kare hatırlayalım: Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Meral Akşener, İbrahim Şahin, Ramazan Akyürek, Reşat Altay, Erhan Tuncel, vs.

İşte size bir korku filminin kareleri; her karesi ayrı bir istihcan, ayrı bir korkunçluk.

Devlet gibi devlet bu olayları en küçük detayına kadar çözen devlettir.

twitter.com/KarakasEser

Star

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0