Etnik Temizlik ve Ekonominin Türkleþmesi - Sait ÇETÝNOÐLU
08 Aðustos 2012 14:18 / 1673 kez okundu!
II. Mahmut’un Hayriye Tüccarlarý fermaný ile ekonomik aktör olarak sahneye çýkartýlmaya çalýþýlan müslüman - Türk’ün, II. Jöntürk/Kemalist iktidar dönemindeki cisimleþmesini çeþitli veçhelerden inceleyen Murat Koraltürk "Erken Cumhuriyet döneminde Ekonominin Türkleþtirilmesi" adlý çalýþmasý ile gayrimüslimlerin ekonomik yaþamdan yasalara aykýrý zor ve insanlýk dýþý sert önlemlerle kazýnmasýný ve yerine müslüman-Türk’ün geçirilmesini çok net bir þekilde dile getirir.
II. Hamid döneminde uygulamaya konulan Birlik ve Selamet Projesi ile ümmet tarifinden dýþlanan Gayrimüslimler için selamet bir daha geri gelmemek üzere ortadan kaldýrýlma sürecinin son halkasý olan Kemalist dönem uygulamalarý Koraltürk’ün çalýþmasýnda özlü bir þekilde ortaya konulmaktadýr. Hamid’in ümmet tarifinde yer almayanlar Kemalist dönemde de vatandaþ tarifi içinde yer almayacaklardýr.
Her türlü zor ve þiddetle tarihsel topraklarýndan kazýnan bu unsurlar giderken geride býraktýklarý ekonomik deðerlere Müslüman-Türkler tarafýndan el konulurken, iþgücü piyasasýndan da dýþlanan bu unsurlarýn yerine de Müslüman-Türk unsurlar yerleþtirilmektedir.
Zaten Ýttihatçýlar (1. Jöntürk) da dahil olmak üzere tüm Osmanlý yönetici sýnýfýnýn imparatorluðu bir arada tutabilmek için geliþtirdiði tüm düþünceler daima hakim etnisitenin tartýþmasýz egemenliði olarak anlaþýlmýþtýr. ‘Millet -i Osmaniye’ terkibinin açýk karþýlýðý Türk’tür. Diðer unsurlar dýþlanýr. Bu dýþlama Kemalist iktidar sürecinde billurlaþýr.
Koraltürk, bu billurlaþmayý üç baþlýk halinde ve on iki alt baþlýktaki örnek olaylarla çeþitli yönleriyle inceler: Göç ve ekonominin Türkleþtirilmesi, Sermayenin Türkleþtirilmesi, Ýþgücü ve mesleklerin Türkleþtirilmesi. Koraltürk, incelediði örnek olaylarý bir yap-bozun parçalarý gibi birleþtirerek bütünü fotoðraflarken, örnek olaylarla resmettiði bu süreç, iktidar adýna yaþanan insanlýk dýþý uygulamalarýn istisnai tedbirler olmadýðýný gayrimüslimlere karþý uygulamalarýn köklerini, Ayhan Aktar’ýn deyimiyle uygulamalarýn soyaðacýný gözler önüne seriyor.
Ýncelemede milli iktisat yerine Ekonominin Türkleþtirilmesi terimi tercih edilmiþtir. Koraltürk’ün tercihini incelemeye sunuþu ile katkýda bulunan Ayhan Aktar þu kelimelerle özetler: “Bir bakýma, Milli Ýktisat kavramý Ýttihatçýlarýn ve onlarýn devamý olan Kemalistlerin kendi ekonomik tercihlerini simgeleyen yansýz veya kanser terminolojisi ile izah edersek selim bir kavramdýr. Kavramýn habis ve yýkýcý tarafý ilk anda kendini ele vermez, ilk bakýþta, milli iktisat politikalarýnýn anti-emperyalist ve yabancý sermayeye karþý özellikleri dikkat çeker. Azýnlýk mensubu tüccara ve üreticiye karþý bir ayrýmcýlýk içeren boyutu göze çarpmayabilir. Ekonominin Türkleþtirilmesi kavramý ise akademik anlamda doðru bir kavramdýr. Cumhuriyet tarihi içinde azýnlýk mensuplarýnýn ekonomik hayattan tasfiye olmalarýna yol açan yasal veya yasa dýþý tüm tedbirlerin toplamýný ifade eder. Eðer yaþanan sürecin adýný koymak istersek, ekonominin Türkleþtirilmesi doðru, tarafsýz ve bilimsel bir adlandýrma olacaktýr.”
Aktar, ayrýca Ziya Gökalp’ýn "Yeni Hayat ve Yeni Kýymetler" adlý makalesinden örnekler vererek, tasfiye/kazýma sürecinin ideolojik temelini vurgular: “Ziya Gökalp, Türkiye'deki gayrimüslimleri Latin Amerika tipi komprador burjuvazi tipinde bir ekonomik örgütlenme modeli içinde görmekte ve ayný zamanda dini bir ayrým olan Müslim-gayrimüslim ayrýmýnýn, dinsel olmaktan öte kültürel farklýlýklar düzeyinde de ele alýnmasýný gerektiðinin altýný çizmektedir. Kýsacasý, Türkleþtirme politikalarýnýn temeli, kültürel plandaki farklýlýklarýn da bir grubun tasfiyesi ile birlikte ortadan kaldýrýlmasý ve Müslüman Türk unsurun egemenliði altýnda yeknesak, homojen ve etnik-dini bakýmdan birbirine benzer bireylerden oluþan bir toplum yaratýlmasýdýr. Murat Koraltürk'ün bu kitapta yan yana getirdiði yazýlarýný dikkatli bir biçimde okuduðumuz zaman, Cumhuriyet'in ilk yýllarýnda ekonominin Türkleþtirilmesi sürecinde siyasi iktidarýn kendi yurttaþlarýna karþý uygulamýþ olduðu politikalarýn ayný zamanda nüfusun homojenleþtirilmesi amacýný da taþýdýðýný görüyoruz. Hedef, uzun vadede esas olarak Müslüman-Türk unsurun egemenliði altýnda iþleyen bir ekonomik düzen yaratmaktýr.”
Osmanlýda, Müslümanlar bürokratik burjuvaziyi oluþtururken azýnlýklar da ticaret burjuvazisini oluþturmasý ve ayrý kutuplara düþmeleri, 1908 Jön-Türk Burjuva Devriminin tuhaflýðýdýr, bundan sonraki tarih bu ‘garabetin’ ortadan kaldýrýlmasýnýn tarihi olacaktýr. Türk bürokratik burjuvazisi devrimi yaptýðýnda, ittifak kuracaðý ‘yerli’ ticaret ve sanayi burjuvazisi yoktur, ‘milli’ler burjuva devrimini yaparken, burjuvalar ‘gayri milli’dir, ‘milli’ unsurlardan oluþmamaktadýr (burada meþruiyetini Batý’da ya da Batýcýlýkta arayan bürokratik burjuvazinin ne kadar ‘milli’ olabileceðini tartýþmýyoruz!). Türk burjuva devrimi, diðer burjuva devrimlerinde olduðu gibi ittifak kuracaðý milli unsurlardan oluþan ‘milli’ burjuvazisi olamadýðýndan bunu kendi eliyle yetiþtirecek yani kýsaca Bürokratik burjuvazi Gayrimüslim burjuvaziyi yok ederek, yerine kendi geçerek iktidarýný tehdit edebilecek bir unsuru ortadan kaldýracaktýr. Kýsaca Müslüman-Türk bürokratik burjuvazi ticaret ve sanayi burjuvazisine dönüþecektir. Koraltürk’ün çalýþmasýnda uygulamalarýn iktidara yönelik yüzünü açýkça görebilmekteyiz.
Bürokratik burjuvazinin iktidarýna tehdit olarak gördüðü Gayrimüslim ticaret ve sanayi burjuvazisini süreç içinde etkisizleþtirerek yok etmesi bir iktidar mücadelesi olup, dönemin sosyal formasyonuna denk gelir. Bu bakýmdan Müslüman-Türk unsurun egemenliði altýnda iþleyen ekonomik düzen bir sonuçtur. Bu sonuç devletin niteliði ile ilgilidir. Bu nedenle devletin niteliðini, politik kertenin önemini, yönetici politik sýnýfýn ideolojisini dikkate almayan tahlillerin bir kýymet-i harbiyesi olamaz. Bu tür bir yaklaþým veya yok sayma da, kaçýnýlmaz olarak 1. ve 2. Savaþ sýrasýnda üretim ve daðýtým zincirinin dinamitleyen 1915 Soykýrýmý ve Varlýk Vergisi uygulamalarýnýn ekonomik akýl dýþýlýðýný ve yok ediciliðini anlamaya imkân vermez. Zira sistem hakkýnda bütünleyici bir anlayýþýn yokluðunda, sisteme ve/veya onun kimi veçhelerine dair tahlillerin inandýrýcýlýðý tartýþmalýdýr. Tabiî bizzat bu uygulamalarýn misyonu ve iþlevi de...
Marx'ýn ünlü eseri “Kapital’in birinci cildinin birinci bölümünün baþlýðý meta fetiþizmidir. Bununla Marx kapitalist toplumun sýrrýný açýða çýkarmak istemiþtir. O sýr, kapitalizmin ekonomiye dayanmasý, ekonominin de tüm diðer sosyal veçheleri belirlemesi, sosyal formasyonda asýl belirleyici olanýn ekonomik kerte olmasýyla ilgilidir. Eðer biri haraca dayalý pre-kapitalist üretim tarzýyla ilgili bir kitap yazmaya giriþmiþ olsaydý, eserin adý Kapital yerine iktidar, birinci bölümün baþlýðý da Meta fetiþizmi yerine Ýktidar fetiþizmi olurdu." Samir Amin'in bu tespiti son derecede önemlidir ve nasýl burjuva toplumu ekonomik belirleyiciliðe dayanýyorsa, pre-kapitalist dönemin Avrupa dýþýndaki sýnýflý toplumlarý da baþlý baþýna bir ekonomik rol üstlenmiþ bulunan devletin (siyasal kertenin) belirleyiciliðine dayanýyordu. Öyleyse pre-kapitalist dönemin toplumlarýnýn ve/veya onun kalýntýlarýnýn anlaþýlmasý için siyasal veçhenin anlaþýlmasý, haraca dayalý sosyal formasyonun sýrrýnýn açýða çýkarýlmasýnýn önkoþuludur. Meta fetiþizmiyle ilgili olarak Marx, Ýlk bakýþta meta, çok önemsiz ve kolayca anlaþýlýr bir þey gibi gelir. Oysa metanýn tahlili, aslýnda onun metafizik incelikler ve teolojik süslerle dolu pek garip bir þey olduðunu göstermiþtir diyor.
Marx'ýn bu saptamasýný hatýrlatan Fikret Baþkaya, Türkiye'deki iktidarýn yapýsýna, iktidar fetiþizmine dikkat çekiyor ve eski rejimle bir kopuþun yaþanmadýðýný vurgular: "1923 sonrasýnda Türkiye'de geçerli rejim, retoriðe raðmen, imparatorluktan bir kopuþun sonucu olmadýðý için, haraca dayalý sosyal formasyona özgü nitelikler, belirleyicilikler de etkili olmaya devam etti. Bugün de devam ediyor."
Uygulamalarý bu pencereden görmek olgularýn açýklamalarýnda ve akýl ve insanlýk dýþýlýðýný açýklamamýza imkân verecektir. Uygulamalarý iktisadi pencereden iktisadi akýl çerçevesinden görüp açýklamaya çalýþmak yanýltýcýdýr. Ýktisadi önlemler bir iktisadi akýl çerçevesinde alýnmamýþtýr. Zaten alýnmasý da bu melez iktisadi formasyon içinde düþünülemezdir. Uygulamalarýn iktisadi görünüm altýnda olmasý bizi þaþýrtmamalýdýr. Uygulamalar ve önlemler tam anlamýyla iktisat dýþýdýr. Ýktidar tarafýndan doðrudan doðruya “gayrimüslimler potansiyel tehlike olarak görülmüþ ve ekonomi gibi önleyici yöntemler ile, askerlik hizmeti gibi cezai tedbirler aracýlýðýyla onlarý bertaraf etmek gerekmiþtir. Burada þunu bir kez daha belirtmekte fayda var: o dönemde askerlik rejim karþýtlarýný cezalandýrmak ya da caydýrmak için devletin elinde en güçlü silah gibi algýlanmaktadýr.” Bu bakýmdan ekonominin Türkleþmesini bir sonuç olarak düþünmemiz gerekir.
Bürokratik burjuvazi iktidar adýna kendisine rakip olabilecek her þeyi yok etmekte bir an bile tereddüt etmeyecektir. Rejimde bir kopuþun yaþanmamasý 1. Jöntürk döneminde yarým kalan iþler 2. Jöntürk dönemin ana politikasý olarak uygulamaya konulur. Kýsaca Osmanlý’nýn dýþ fetihlerden gelen alýþkanlýðýyla, iç fetihle, - Holocaust için Taner Akçam’ýn kullandýðý kavramý ödünç alýp ifade edersek - bu kez “ana evi”ni ziyaret etmiþtir.
Þunun altýný çizmekte yarar var; Osmanlý yöneticileri hiçbir þekilde gayrimüslimleri vatandaþý olarak görmemiþ, haklarýný tanýmamýþtýr. Ki ardýllarý da ayný tavrý günümüze kadar sürdüreceklerdir. Osmanlý Millet Nizamnamesi Üsküdar’ýn ötesine gitmez. Osmanlý Meclis-i Mebusan’ýnda her dinden ve milliyetten üye varken, Ankara’da toplanan ilk meclise (kendilerini destekleyen gayrimüslim kiþiler olmasýna raðmen) hiç gayrimüslim üyenin çaðrýlmadýðýný da belirtelim. Meclis sadece Müslümanlara açýktýr. Kemalistler baþýndan itibaren gayrimüslimleri yurttaþý olarak görmemektedirler. Rýza Nur, Lozan’da mübadele fýrsatý çýktýðýnda tüm Gayrimüslimleri ülke dýþýna sürmek istemiþse de bunlarý kabul edecek ülke bulamamýþ olduðunu esefle ifade etmektedir. Bu bakýmdan bünyesine yabancý saydýðý unsurlarý yok etmek gayet doðal bir þeymiþ gibi algýlanýr.
Bu bakýmdan, Müslüman-Türk sermayenin oluþturulmasýnýn bu hukuk, ahlak ve insanlýk dýþý bir süreç olarak gerçekleþtirilmesinin sonuçlarýndan biri de bu uygulamalarýn bölüþüme de etki eden bir ahlak dýþýlýk eþlik ediyor.
Koraltürk, etnik temizlik politikasý ve Gayri Müslim anasýrýn bu coðrafyadan kazýnmasýna dair uygulamalarýn sürekliliðini “[E]rken Cumhuriyet döneminde ekonominin Türkleþtirilmesi uygulamalarýnýn benzerlerine Ýkinci Meþrutiyet döneminde de rastlanýr. Ýttihatçýlar-Kemalistler veya Ýkinci Meþrutiyet-erken Cumhuriyet dönemleri arasýnda genel olarak iktisat politikalarý açýsýndan bakýldýðýnda gözlemlenen sürekliliðin ekonomiyi Türkleþtirme baðlamýnda da gözlemlendiðini ifade etmek gerekir… [E]rken cumhuriyet döneminde, ikinci Meþrutiyet döneminde ulaþýlan hedeflerden daha büyüðüne ulaþýldýðý söylenebilir. Sözleriyle ifade ederken, sistematik politikanýn önemli anlarýný ve bu uzun süreç içindeki önemli kýrýlma noktalarýna iþaret eder: “Yitirilen topraklardan göç eden Müslüman nüfusun iskâný, 1915'te Ermeni nüfusun tehciri ve 1923'te Türk-Yunan nüfus mübadelesi gibi giriþimler Türkiye nüfusunun etnik ve dinsel kompozisyonunda önemli deðiþiklikler yarattý. 1912'de gayrimüslimlerin bugünkü Türkiye sýnýrlarý dâhilinde yaþayan nüfus içindeki oraný % 20 iken, yaþanan savaþlar ve göçler sonrasýnda Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayýmý olan 1927 sayýmý sonucuna göre, Hýristiyanlarýn ülke nüfusu içindeki payý % 2,64'e geriledi. Gayrimüslim nüfusun sayýca ve oranca azalmasýna karþýn, kalanlarý öncelikle Türkiye'yi terk etmeye zorlayan, kalacaklarý ise iyice etkisiz kýlacak demografi mühendisliði uygulamalarýna baþvuruldu. Gayrimüslimleri baský, sindirme ve yýldýrma ile gözlerini korkutarak ülkeyi terk etmeye zorlayan ve þiddeti de kapsayan bu tür olaylarýn en bilinenleri, 1934 Trakya Olaylarý ve 1955 6-7 Eylül Olaylarý'dýr. Her türlü zor kullanýmýna karþýn Türkiye'de yaþamayý sürdürmek isteyen gayrimüslimler "Vatandaþ Türkçe Konuþ!" kampanyasý ve Varlýk Vergisi uygulamasý gibi kültürel ve ekonomik Türkleþtirme uygulamalarýna maruz kaldýlar.”
Ýncelemesine Osmanlý’nýn son dönem politika ve uygulamalarýnýn özetlenmesiyle baþlayan Koraltürk, bu uygulamanýn sonuçlarýný özetler: “Doðu Trakya ve Batý Ana¬dolu'da yaþayan Rumlar, Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yerel örgütleri ve Teþkilat-ý Mahsusa'nýn ortak operasyonu ile Yunanistan'a göçe zorlandý… Osmanlý devleti, birinci Dünya Savaþý sýrasýnda gayrimüslim unsurlata karþý geniþ çaplý bir tehcir uyguladý. Bu uygulamanýn yasal temelini 27 Mayýs 1915 tarihli tehcir kanunu oluþturdu. Buna göre sahillerdeki Rum köylüleri iç bölgelere yerleþtirildi. Ermeni tehciri ise hazýrlanan ayrý bir talimatname çerçevesinde gerçekleþtirildi. Bir diðer gayrimüslim unsur olan Yahudiler, yoðun olarak bulunduklarý Filistin'den ihraç edildiler. Diðer gayrimüslim unsurlardan Nasturiler, Süryaniler ve Keldaniler de tehcir edildiler… Gidenlerin sahip olduklarý servetin el deðiþtirmesi de hedefti. Tehcir edilen Ermenilerin býraktýklarý mallara iliþkin olarak 26 Eylül 1915'te bir kanun çýktý. Rum mallarýna iliþkin ise 21 Þubat 1916 tarihli bir talimatname hazýrlandý… Ayný zamanda býrakýlan mallar milli iktisat anlayýþýna uygun olarak el deðiþtirdi.”
Koraltürk’ün alýntýladýðý Ahmet Refik Altýnay sözleri sürecin veciz özeti gibidir: “Ýttihatçýlar da kendilerine muhalif muharrirleri öldürürler. Rumlarý ve Ermenileri de ayný felakete duçar eylemeyi düþünürlerdi. Boykotajlar, milli ticaretler bu düþüncenin mukaddimesi gibiydi... Fakat milli ticaret, Türk unsurunun saadetine medar olmaktan ziyade felaketini hazýrlamýþtý. Cemiyet müntesiblerinin ticarete atýlmasý ise artýk münakaþalarda, müzayedelerde ortaklýklar vücude getiriyor, zavallý millet harbin en acý felaketleri içinde kesesini boþaltmak mecburiyetinde bulunuyordu.” Bu olguyu Talat da yalanlamaz: “Anadolu'da milli þirketler tarafýndan yönetildiði için milli bir servet oluþturan, servet birikmesine raðmen gerektiði gibi geliþmeyen ve normal bir þekilde uygulanmayan bu teþebbüsler, çeþitli itiraz ve eleþtirilere yol açmýþtýr. Vatandaþlara refah saðlama ilkesini, [Esnaf dernekleri] kurucularýnýn -dolayýsýyla bile olsa- hiçbir çýkar düþünmemeleri pekiþtiriyordu. Ancak sonralarý ayný ilke sayesinde kimi kiþilerin yakýn akrabalarý ve dostlarý, ticaretle hiçbir iliþkileri olmadýðý halde, büyük servetler elde ettiler ve bu da halkýn bütün güvenini sarstý.”
Çok dikkat çekmeyen ve fazla üzerinde durulmamýþ ve iþlenmemiþ dýþlayýcý politikalarýn nirengi noktalarýný ve söylemi ele alan Koraltürk politikadaki sürekliliði vurgular. Bu söylem ve uygulamalarýn gelecek süreçteki sert politikalarýn ipuçlarýdýr. Ayrýca milli mücadelenin örgütlenmesi Ermeni ve Rum tehlikesi ve bu üzerine kurulmuþ karakteri gelecek sürece yansýr. Konsolos Horton’un raporunda iþaret ettiði gibi Ýzmir’e giren ordu ‘Ermeniler’i yok etmek ve boþ zamanlarda da Rumlar’la ilgilenmek üzere belli bir plan dahilinde hareket edilir. “Dindaþlýða dayalý etnik çoðulculuðu veri olarak alan Milli Mücadele, Anadolu'da yaþayan ve ortak paydasý Ýslâmiyet olan çeþitli etnik topluluklarýn Ýtilaf Devletleri ve bu devletlerin yardýmýyla Anadolu'da bir Ermeni devleti kurmak ve Anadolu'yu Yunanistan'ýn bir parçasý haline getirmek isteyen Ermeni ve Rumlarýn çabalarýna karþý bir tepki hareketidir.” Milli mücadeleyi örgütleyen korku Ermeni ve Rumlarýn geri gelme korkusudur. Gelecek dönem politikalarý da kalanlarýn/bakiyelerin yok edilmesi üzerine kurulmasý þaþýrtýcý deðildir. Koraltürk, “Milli Mücadelenin zaman zaman itilaf Devletlerine karþý söyleminden daha sert bir söylemi Ermeniler ve Rumlara yönelik geliþtirdiði ifade edilebilir. Bu söylemde öne çýkan konulardan birisi Osmanlý Ýmparatorluðu'nda gayrimüslimlerin, Müslümanlarýn sefaletine raðmen zenginleþtikleri görüþüdür.Bu söyleme göre Müslümanlar askerlik hizmetini yerine getirirlerken canlarýný dahi yitirirler, gayrimüslimler ise sayýca artma imkâný bulmakta ve askerlik yerine çalýþma hayatýnda yol aldýklarý için zenginleþmektedirler.” Kullanýlan dil yapýlacaklarýn aynasýdýr. Mebuslarýn meclis konuþmalarýndan örnekler verir, Daha 1921 gibi milli mücadelenin ilk yýllarýnda, hýristýyanlarýn amele taburlarýnda sonuçlanacak askerlik serüveni ile ilgili meclis görüþmelerinde kullanýlan dil nefret söyleminin örnekleridir: Kütahya Mebusu “Cemil [Altay] Bey'e göre Millet-i Ýslâmiye'nin vatanýn muhâfaza-i istiklâl ve mevcudiyeti uðrunda hayât ve servetini feda ederken teba'a-i Osmâniye’den bulunan milel-i Hýristiyâniye'nin müdâfa'a-i vatan kaydýndan âzâde bir hâlde teksîr-i nüfûs ve tezyîd-i nüfuza çalýþmalarý vatandaþlýk þeref ve haysiyetiyle kâbil-i te'lîf olamayacaðýndan bi't-tabf i bu gibi umûr-ý nâfi'a ve hidemât-ý vataniyeye þitâb ekmekten bir veçhile geri durmayacaklarý cihetle teklîf-i mezkûr hakîkaten becâ ve þâyân-ý kabul görülmekte...dir.
Bu öneri hayat geçmez ancak “Milli Mücadele sýrasýnda Ankara Hükümetinin egemen olduðu topraklar üzerinde yaþayan gayrimüslimlerin durumu zorlaþýr. Onlara duyulan öfke ve þüphe somut sonuçlar doðurur. 1921'de Ankara Hükümeti cephe hattýnda bulunan gayrimüslimlerin önlem olarak cephe gerisine sevk edilmesine karar verir.” Hýristiyanlarýn topraklarýndan sökülüp ikinci bir sürgünü gerçekleþir.
Çorum Mebusu Haþim [Apaydýn] Bey yalnýzca Hýristiyanlarýn deðil Musevilerin de bu kanun kapsamýna alýnmasýný önerir. Sonra müzakereye geçilir. Canik mebusu Nafiz [Özalp] Bey milel-i Hýristiyâne'nin de Türkler gibi taht-ý silâha alýnmasý ve bunlarýn da kânunda musarrah olduðu üzere, gayr-ý mü-sellah kýsmýnda istihdamý lâzým gelir. sözleriyle Hýristiyanlarýn silahsýz bir þekilde askerlik yapmalarý görüþünü savunur. Bu görüþ ile gayrimüslimlere karþý duyulan güvensizlik bir kez daha kendini gösterir.” Sonuçta milli mücadele yýllarýna Hýristiyan erkekler yük hayvaný olarak geçireceklerdir. Ayvalýk doðumlu çaðdaþ Elen edebiyatýnýn güçlü kalemi Ýlias Venezis 31328 numara olarak geçirdiði bu yýllarýný anlattýðý özyaþam öyküsü Esaretin Günlüðü Numara 31328 bu amele taburlarýný resmeder.
Ankara ve onun Ýstanbul’daki temsilcileri daha Ankara hükümeti kontrolü ele geçirmeden Ýstanbul’daki Gayrimüslimler ile ilgili fiþlemeler yapýlmýþtýr.”1 Kasým 1922'de Ýstanbul'un fiilen Milli hükümetin eline geçmesinden evvel M.M. Teþkilatýnýn temas murahhasý olarak çalýþýrken, teþkilatýmýza girmiþ tüccarlar ve iþ adamlarýyla sýký bir temas kurmuþtum. Maksadým zafer olup Ýstanbul Milli hükümetin eline geçer geçmez, Ýstanbul'da Türk tüccarýný bir araya toplayacak bir dernek kurmaktý. Önce maskelenmiþ bir ön teþkilatla çalýþmaya karar verdik. Bu teþkilatýn adý Türkiye Ýktisadi Ýstihbarat ve Neþriyat Merkezi' idi. On kadar tüccarý biner lira ile ortak yaparak on bin lira sermayeli bir anonim þirket kurmuþtum. Þirket 1922 yýlý Haziran baþýnda faaliyete geçti. Türk Ticaret Salnamesi' adlý bir eser yayýnlamak bahanesiyle Ýstanbul'un bütün yazýhanelerine adamlarýmýzý dolaþtýrmakta, ne kadar Türk-Müslüman tüccarý, ne kadar diðerleri olduðunu tespit etmekteydik.” Ahmet Hamdi Baþar’dan alýntýlanan bu sözler, jöntürklerin politikasýnýn sürekliliðini ifade eder.
Meclis konuþmalarýndan yapýlan örneklemeler, milliyetçilik, ýrkçýlýk ve nefret söylemi arasýnda salýnmaktadýr: “Erzurum Mebusu [Mehmet] Salih [Yeþiloðlu] Efendi, …Yahudilere karþý açýkça ayrýmcý, kuþkucu ve dýþlayýcý bir dil benimser. Salih Efendi konuþmasýnda þunlarý söyler: Anadolu'da yaþayan gayr-ý müslimlerden her ferd kendi ýrkdaþlarýmýz gibi dâ'ima hüsn-i mu'âmeleye mazhar olmuþlardýr. Binâ'enaleyh bunlardan hýyanet edenler kendi fi'illerinin cezalarýný kendi elleri ile çekmiþlerdir. Bu Musevi Cemâ'ati-ne gelince; biz onlara onlar bize hüsn-i mu'âmele gösteren bu kavim gerçi memleketimiz iktisadiyâtý ile fazla oynadýklarýna memnun olmadýðýmýz hâlde sükûnetlerinden ve sakin bir hâlde vakit geçirdiklerinden dolayý kendilerine hüsn-i mu'âmele ediyoruz. Ancak bunlarý vaktiyle Ýspanyollar keserek, kovarak emvallerini zabt ederek ispanya'dan atmýþlardýr. Biz Türkler bir atýfet olmak üzere oradan kaçanlarý içimize aldýk. Birkaç asýrdan beri içimizde yaþýyorlar. Yalnýz bir þeyi maalesef arz edeyim ki, efendiler, bu cema'ât iki asýrdan beri içimizde yaþadýðý hâlde kendilerini ispanya'dan kovan insanlarýn lisânlarýný, ya'ni, Ýspanyolcayý lisân-ý mâder olarak kullanýyorlar ve hâlâ lisânlarýný terk etmemiþlerdir ve Türkçeyi öðrenmeyi istemiyorlar ve öðrenmemiþlerdir...”
Kambiyo piyasasýnda ve borsada Türklerin zayýflýðýný dile getiren Aksaray mebusu Besim Atalay, konuþmasýnda bir taþla birkaç kuþ vurmanýn hesabýndadýr. Atalay’ýn sözleri bir süre sonra gündeme alýnacak olan Osmanlý Bankasýný da hedef tahtasýna koyar: “Besim Atalay, ‘Efendiler! Ýktisadiyâtýn can damarý olan kambiyoda Rumlar, Ermeniler, Yahudiler hâkim oldukça memleketin iktisadiyâtýnda, tâm bir salâh ümîd etmek boþtur... Vâký'a Bank-ý Osmanî, ben Türk tüccarýna kredi yapýyorum diyor. Arkadaþlar: buna ben o kadar fazla i'timâd edemiyorum. Evet, Türk tüccarýna kredi yapýyor. On bin liralýk bir adama beþ yüz lira, bir kredi midir rica ederim? Bu bilakis ayaðýný baðlamaktýr… Sonra Anadolu'da bugün Rum kalmamak üzeredir ve inþallah yalnýz Türk kalacaktýr. Meclis-i Âlînin himmeti ve Allah'ýn inâyetiyle… Buradan ben mâlýmý doðrudan doðruya Londra'ya gönderir, satarsam þüphesiz daha fazla kâr edeceðim. Neden bu parayý Ýstanbul'daki Rumlara, Ermenilere kazandýrayým…. bilhassa borsa millileþtirilmelidir. Memleketimizde en büyük bir tehlike vardýr Arkadaþlar, Yahudi tehlikesi. Bugün paramýz bunlarýn ellerinde oynuyor...’ sözleriyle ‘Yahudi tehlikesine’ dikkat çeker… Gümüþhane Mebusu Cemal Hüsnü [Taray] Bey'in konuþmasýndaki ‘Türkiye'nin inkilâb devresinde ticâreti bir sýnýftan diðer bir sýnýfa, bir ýrktan diðerine geçmektedir.’ ifadesi dikkat çekicidir.”
Kastamonu mebusu Halit [Akmansü] Bey ve arkadaþlarý “25 Ocak 1924 tarihli soru önergesinde himaye edilmedikleri için Ýstanbul'da bulunan Türk fýrýncýlarýn mesleklerini terke mecbur kaldýklarýný iddia ederler ve bu nedenle ‘Rumlara karþý Ýslâm fýrýncýlarýn himaye buyrulmasý’ talebinde bulunurlar. Ayný önergede Rumlar hakkýndaki ‘Ýstanbul ticâret âleminde roller oynayan ve yüzde doksan Rumlardan ibaret bulunan deðirmenci ve uncular þeytanetlerine devam ederken ve asýl kabahat bunlarda iken fýrýncýlarýn tecziyesi Ýslâm ekmekçi sanatkârlarýný imha etmekte olduðu sûziþle tasvir olunuyor.’ ifadesi nefret söylemini yansýtmaktadýr.”
Sermayeyi Türkleþtirme söylemi ve uygulamalarýný meþru göstermeye yarayan çabalardan biri de Türkiye yurttaþý gayrimüslimlerin "yabancý" ya da "öteki" olarak tanýmlanmasýdýr. “Buna dair bir örneði 1924 yýlý bütçe kanunu görüþmeleri sýrasýnda 1 Nisan 1924'te Karahisar-ý Þarki Mebusu Ýsmail [Þükrü Çelikay] Bey'in þu açýklamalarýnda bulmak mümkündür. ‘Avrupa ile iktisâden olan münâsebetimizi iki nokta-i nazardan mütâla'a etmek lâzým geliyor, muhakeme etmek icâbediyor. Birisi ithalât diðeri ihracâttýr. Ýthâl ettiðimiz eþyanýn % 90'ný biz Türkler sarf ettiðimiz hâlde maalesef bunun vasýtalýðýný yapanlar Türkler deðil Hýristiyanlardýr… [V]âsýta olan ellerin ma'a'l-esef bizden olmamalarýndandýr. Ýþte vâsýta olan ellerin bizden olamamalarý ve bunlarýn sû'-i niyeti, bir çok mahsulâtýmýzý ambarlarda çürütmeye sebebiyet veriyor...’ Yukarýda örnekleri verilen Milli Mücadele dönemi ve Cumhuriyet'in ilk yýllarýnda TBMM zabýtlarýndan derlenmiþ ifadelerin temsil ettiði gayrimüslim karþýtý milliyetçi söylem, bu yýllardan baþlayarak devam eden sermayeyi Türkleþtirme uygulamalarýnýn dayandýðý anlayýþý ortaya koymasý açýsýndan önem taþýr.”
Tahmin edileceði gibi noktadan sonra sözlem ýrkçýlýða dayanakta gecikmeyecektir: “Yalnýzca yabancýlarýn ve gayrimüslimlerin iþlerine son verilmesi paralelinde deðil, týpký Mersin Limaný'nda faaliyet gösteren Araplarýn etkinliðinden duyulan rahatsýzlýk gibi nedenler de yine denizcilik sahasýnda Müslüman-Türk unsurun öne çýkmasýnda rol oynar. Ticaret Vekili Ali Cenani Bey Araplarýn elinde olduðunu söylediði Mersin'de kurulan Liman Sirketi'nin kuruluþu hakkýnda ‘Liman mu'âmelâtý kamilen gayr-ý Türklerin elindedir... Yeni teþkîl ettiðimiz liman inhisarý þirketi gerek patron gerek amele bütün gayr-ý Türkleri limandan uzaklaþtýrmaða çalýþacaktýr. Bu þirket fa'âliyete baþladýktan sonra limanda çalýþmak üzere Karadeniz sahilinden Türk kayýkçýlarý celb edecektir. Ticâret-i Bahriye Müdîriyetinin teþebbüsü ile þimdiden sekiz hâne celb edilmiþ ve yerleþtirilmiþtir. Fakat bunlarýn te'sîri pek cüz'î olacaktýr. Mersin'e lâ-ekal bin hâne Türk getirmek lâzýmdýr.’ açýklamasýný yapar. Bu sözler Türkleþtirmenin yetkili bir aðýzdan dile getirilmesi açýsýndan ayrýca önem taþýr.”
Türkleþtime örnekleri olarak verilen Türklerin iktidarý alma süreçlerine denk gelen; Ýstanbul ve Edirne ticaret ve Sanayi Odalarýnýn millileþtirilmesi, Avukatlýk kanunu ile gayrimüslimlerin adalet mekanizmasýndan uzaklaþtýrýlmas, bazý mesleklerin bunlar tarafýndan yerine getirilmesinin önlenmesi… gibi uygulamalar gayrimüslimler açýsýndan selametin ebediyen ortadan kalktýðýný ve egemen zümrece kullanýlan dilin yanýnda Mübadele sonrasýnda Rumlardan kalan mal varlýklarýnýn talan edilmesi sürecinin bir bakýma gelecek yýllarda ki 6-7 Eylül 1955 pogromu, Varlýk vergisi, 1964 kovulmalarý… gibi uygulamalarýn habercisi olduðunu söylemek abartýlý bir ifade deðildir. Mübadele’de ki talanla ilgili Koraltürk’ün deðerlendirmeleri yapýlacaklarýn aynasýdýr: “Gerek basýnda gerek TBMM'de yaðmacý ve iþgalcilerin kimlikleri genellikle açýkça ifade edilmemekle birlikte, örnekleri dile ge¬tirildiði üzere terk edilmiþ mallarýn yaðmasý ve iþgali sabittir. Faillerin çoðu kez kimlikleri açýklanmasa da eþraftan mebusa, hemen her kesimden insan bu olaylarýn içinde yer alýr. Hükümetin bu tür olaylarý engellemekte yetersiz kalmasýnda ise yegâne neden bürokratik mekanizmadaki aksaklýklar ve otorite boþluðu deðildir. Yaðmacý ve iþgalcileri cesaretlendiren muzaffer ruh halini ve ülkenin içinde bulunduðu milliyetçi atmosferi görmek gerekir. Bu atmosfer gayrimüslim unsurlara karþý þiddetli bir dýþlayýcý tavrý hâkim kýlar. Örneðin iktisat Vekili Mahmut Esat [Bozkurt] Bey iþgalden kurtarýlmýþ bölgelerin durumu ile ilgili olarak 30 Aralýk 1922'de TBMM'de yaptýðý konuþmada memleketin hukuken, târîhen, siyâseten sahibi Türkler olduðu gibi iktisâden de bu memleketin hakîki sahihleri olduklarýný göstermiþlerdir. demektedir. Mahmut Esat Bey sýradan bir devlet adamý deðildir. Bu nedenle gayrimüslimlere iliþkin deðerlendirmesi ayný zamanda üyesi olduðu hükümetin de gayrimüslim unsurlara ve onlarýn iktisadi yaþam içindeki yerlerine iliþkin bakýþ açýsýný yansýtýr… Baþka bir ifade ile ülkenin aslî unsurlarý kendi ülkelerini yeniden fethetmektedirler.” Yukarýda da söylendiði gibi dýþ talan imkaný kalmayan talancý bu kez ana evini ziyaret etmiþtir.
Sait ÇETÝNOÐLU
***
Ýkinci Mahmut döneminde Müslüman tüccarlarýn geliþmesi için bazý önlemler alýnmýþ, Müslümanlara da bazý imtiyazlar verilmiþ ve Ýstanbul, Ýzmir, Bursa, Halep ve Þam gibi vilayetlerde kontenjanlar ayrýlarak avantajlar saðlanmýþsa da Müslüman tüccarlar bu avantajlardan faydalanamayarak durumu lehlerine çevirememiþlerdir.
Murat Koraltürk Erken Cumhuriyet Dönemide Ekonominin Türkleþtirilmesi, Ýletiþim, 2011.
Taner Akçam, Ýnsan Haklarý ve Ermeni Sorunu Ýmge 2002 s 101
Osmanlý yöneticileri, Ýdeolojik arka planda Türkçü olmalarýna karþýn bunu ifade edemediler, Osmanlýcýlýk onlarýn kamuflaj malzemesiydi. Ýttihatçýlar daðýlan imparatorluðu bir arada tutmak, daðýlmasýný engellemek iddiasýyla yönetime el koyduklarýnda, Türkçülük diðer milliyetleri dýþlayacaðýndan açýktan Türkçülüðü savunamadýlar. Fakat tüm bu Türkçü ve Ýslamcý eðilimlerine raðmen imparatorluðun tüm unsurlarý ile birlikte yaþamýný devam ettirmesi gerektiðine olan inanç devletin kurtarýlmasý (siz bunu ayrýcalýklý geleneksel sýnýfýn, ayrýcalýklarýný kaybetmemek çabasý olarak okuyun) fikri bu eðilimlerin Osmanlýcý bir kýlýf altýnda sunulmasýný gerektirmiþtir. Bu konuda cumhuriyeti kuranlarýn eli çok rahattýr, çünkü ortada kurtarýlacak imparatorluk kalmamýþtýr.
Burada Türk solunun da içine düþtüðü bir yanlýþ algýlamaya dikkat çekmekte ve açýklamakta fayda var, Gayrimüslim burjuvaziyi komprador olarak nitelemenin maddi temeli yoktur. Gayrimüslim tacirlerin Batýlý tacirlerle rekabetten doðan çeliþkileri de vardýr. Kapitalist iliþkilerin Ýmparatorluðun diðer bölgelerine oranla daha fazla geliþtiði ve ihracata yönelik üretimin yoðun olduðu Ege Bölgesinde yabancý tacirlerle yerli Gayrimüslim tacirlerin þiddetli rekabet ve çatýþma örneklerine iliþkin belgeler de mevcuttur, Batýlý konsoloslar Rum ve Ermeni tüccarlarýn rekabetlerinden rahatsýzlýk duymaktadýrlar ve birçok kez kendi bakanlýklarýna yerli Rum ve Ermeni tacirlerden þikâyette bulunmuþlardýr. Hatta pazar egemenliði mücadelesinin cinayete kadar vardýðý durumlara da þahit olmaktayýz (Orhan Kurmuþ, Emperyalizmin Türkiye’ye Giriþi Bilim Y. 1977 s 212-221)
18.ve 19. yüzyýl Osmanlý toplumunun yaþadýðý temel deðiþim, bir bürokratik burjuvazi ile ticaret burjuvazisinin doðuþudur. Bu burjuvazinin göze çarpan özelliði, kaynaklarý sultanýn egemenliðinden ilk kez çekip almasýdýr. Kaynaklar iki türlüydü: Birincisi, Batý tipi eðitimle oluþan beþeri kaynak, (Batý tipi eðitim sultana baðlýlýk yerine soyut bir Osmanlý devletine baðlýlýk fikri geliþtirerek bu kurumlarda yetiþen öðrenciler tahayyül ettikleri devlet ve toplumu yaþadýklarý ortamda göremeyince, Ýmparatorluðu reforme etmeye baþladýlar. Osmanlý toplumu ve devletini yenilemeyi amaçlayan bürokratik burjuvazi böylece filizlenmiþtir), Ýkincisi Batýyla ticari iliþki kurmuþ olan azýnlýk tacirlerinin, önde gelen Batýlý güçlerin yasal koruyuculuðu altýna girmesiyle zenginleþen ticaret burjuvazisi, kendi ekonomik kaynaklarý üzerinde tek söz sahibi oldu. Bu iki grup (bürokratik burjuvazi ile gayrimüslim ticaret burjuvazisi) birlikte Osmanlý burjuvazisini oluþturabilirlerdi fakat etnik ve dinsel çizgilerin ayrýþtýrdýðý Osmanlý toplumsal yapýsý içinde farklý yerlerde konumlanmalarýndan ötürü bu parçalý yapý devam etti.( Fatma Müge Göcek, Burjuvazinin Yükseliþi ve Düþüþü Çev. Ýbrahim Yýldýz Ayraç 1999s 104)
A.Sait Çetinoðlu, Varlýk Vergisi 1942-44, Ekonomik ve Kültürel Jenocid, BelgeY. 2009, s 22
Samir Amin, Peace, National and Regkmal Security and Development Same Reflexions on the African Expeýience, Altematives XIV (1989), s. 215-229.
Karl Marx. Kapital, 1. Cilt, çev: Alaattin Bilgi, Sol Yayýnlarý, Ankara, 1978, s. 86. Akt. Fikret Baþkaya, Yediyüz, Osmanlý Beyliðinden 28 Þuba¬ta: Bir Devlet Geleneðinin Anatomisi, Ütopya Yayýnlarý, 1999, s. 285-286.
Fikret Baþkaya, Yediyüz, Osmanlý Beyliðinden 28 Þuba¬ta: Bir Devlet Geleneðinin Anatomisi, Ütopya Yayýnlarý, 1999, s. 287
Samim Akgönül, Türkiye Rumlarý, ulus-devlet Çaðýndan küreselleþme Çaðýna bir Azýnlýðýn Yok Oluþ süreci, çev. Ceylan Gürman, Ýletiþim, 2007 s 105.
Ümit Kurt, “Türk’ün Büyük, biçare Irký” Taner Akçam’ýn önsözü, Ýletiþim 2012, s 17
Ayný politikalar 1934’te Trakya’dan Yahudilerin sürülmesinde, 1929-35 yýllarýnda ise Anadolu’daki kalabilen ve geri dönebilme sansýna kavuþabilen Ermeniler için uygulanarak Suriye’ye sürgün edileceklerdir.
Majorie Housepian Dobkin’in, Bir Kentin Yýkýlmasý, 1922 Ýzmir’i Belge Y. 2012



