Kadınla erkeğin seyrüseferi - Rengin Soysal

23 Ocak 2011 01:47  

 

Kadınla erkeğin seyrüseferi - Rengin Soysal

Hayat tarzınız değişmiş ama mantaliteniz aynı kalmışsa ne fayda. Durum buysa sorun büyük demektir.

İlişkilerden söz ediyorum. Kadınlarla erkeklerin yaşam biçimleri ve koşulları değişirken, karşı cinse ve ilişkiye bakışlarında eşit oranda bir zihniyet farklılığı yaşanmadığından.

Bugünkü yakınmaların kökeninde yatan ana problem bu çelişkiden doğuyor sanıyorum.

Birbirlerimizden beklentilerimiz günün gerçeklerine uyum sağlayamıyor.

Kadınlar da erkekler de kendi yaşayışlarındaki, yaklaşımlarındaki ve fikrî yapılarındaki değişikliklerin kabul görmesini beklerken, karşı tarafın geçirdiği farklılaşmadan tedirgin oluyor, rahatsızlık duyuyor, hayalkırıklığına uğruyor.

O zaman başlıyor, “nerede o eski erkekler, kadınlar” edebiyatı.

İnsanlar eskisine göre ne daha iyi ne daha kötü; yalnızca imkânları daha farklı ve fazla.

Özlemlerimiz, değer yargılarımız, bir beraberlikte aradığımız kriterler hayat akışındaki yeniliklere paralel bir seyir izlemiyor.

Bu da doğal.

Çünkü ruhen değişmiyoruz ya da “aynı hızla” olmuyor bu sahada devinim.

Duygularımız, davranışlarımız kadar kolay adapte olamıyor dönemin şartlarına.

Acemilik çekiyoruz.

Hissettiğimiz gibi yaşayamıyor, yaşadığımız gibi hissedemiyoruz.

Sonuçta, neyi denesek, nasıl yapsak, herşeyde bir yavanlık buluyoruz; içimizde hep “eksik bir şeyler var” duygusu...

Çabucak usanmak ve hayata dair bir tatminsizlik...

O halde gelsin, artık cinsiyetimiz neyse, “kadın gibi kadın, erkek gibi erkek yok” şikâyetleri.

İş hayatının içinde bin bir zorlukla, türlü rekabetle, haksızlıkla yüz yüze gelen kadın, nasıl koruyabilir eski zarafetini?

Kadınlarla rakip olan, onların kendisine “ihtiyacı” olmadığını hisseden bir adam ne derece sürdürebilir şövalyeliğini?

Hayat geriye doğru akmaz.

Kadınlarla erkeklerin rolleri eskisi gibi devam etmez elbette, yeni düzende.

Ne var ki birbirlerine karşı tutumları tamamen ters yüz olmak mecburiyetinde değil.

Yalnızca kadın olmaktan, yalnızca erkek olmaktan gelen hususiyetlerimizi, arzularımızı, hareketlerimizi gözardı etmek hata olur bence.

Hayatın içinde daha çok alanı paylaşmaları güzel fakat birbirlerinin rolünü üstlenmeye kalkışmaları tuhaf olan.

Böyle bir tehlike seziliyor ve pek mutlu etmiyor iki tarafı da bana kalırsa.

Erkeklerin görece daha “kârlı” çıktığı söylenebilir bu durumdan şimdilik, ancak onlar da “heyecanlarını” kaybetmenin sıkıntısını çekmeye başlıyorlar bir müddet sonra.

“Dilediğimizce” yaşamanın yarattığı duygulara bakmalı, pişmanlık ve boşluksa eğer, bir yerlerde bir yanlış olmalı.

Yahut zahmetsiz tatminlerden doğan bir tatminsizlik mevcutsa.

Kadın erkek ilişkilerinde anlaşmazlıklar, ayrılıklar, aldatmalar, aradığını bulamamalar bu çağa mahsus değil...

Daima vardı, daima da olacak.

Esas mesele kıymet bilme duygumuzdaki azalma belki...

Gereğinden fazla müdanasızlık.

Nasılsa “seçeneklerimiz” çok etrafta...

Bir kadının bir erkeğin, sevdiğimiz yanlarının yanında sevmediğimiz özelliklerine katlanmaya ihtiyacımız yok.

Bu üzülmeyeceğiz, acı çekmeyeceğimiz anlamını taşımıyor ama kolay atlatacağımıza inanıyoruz.

Bıkkınlık, yorgunluk ve anlamsızlık hâkim oluyor yavaş yavaş ruh halimize.

Halinden memnun olmak zorlaşıyor.

Erkeklerin hayatında fazla bir şey değişmedi; kadınların değişimine alışmak zorluyor onları.

Biraz da işlerine geliyor ola ki; çetin hayat mücadelesinde bir de kadınlara karşı sorumluluk yüklenmekten kaçmalarına bahane oluyor.

Sorumluluk tek taraflı olmamalı zaten fakat son tahlilde yaşam biçimimiz kadın ya da erkek olduğumuzu unutturmamalı.


rengin.soysal@gmail.com

Taraf/22.01.2011


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0