Saidi Nursi’yi Anarken

25 Mart 2010 10:30 / 2080 kez okundu!

 


Saidi Nursi, eserlerinde salt din dersi veren biri değildir. Hayata, felsefeye, tarihe, sosyolojiye ve diğer alanlarda insanın ufkunu açan bir üsluba ve anlayışa sahiptir. Eserleri salt bir dindar gözüyle okunduğu zaman sadece bir kesimin rehberi olarak kalacaktır. Oysa ki dindar olmayanların da bu eserlerden öğreneceği çok şey var.

***

Osmanlı’yla cumhuriyet arasında kalan, iki devlet kuşağı arasında köprü olan bir insanın, bir âlimin bugün 50. ölüm yıl dönümü. Sadi Nursi, Kürtler arasındaki adıyla Said-i Kürdi, dindar olsun olmasın herkesin saygıyla andığı, anlayışına, mücadelesine hayranlık duyduğu bir isim.

Bu satırda tarihçe-i hayatı sıralamakla işe başlamayacağım. Zaten birçok yerde bu bilgilere ulaşmak mümkün. Ben bu satırlarda, sadece bir din âlimi olarak, sırt çevrilen diğer insanlar gibi neden bir köşede bekletildiğinin az-çok hesabını yapacağım. Bizler memleketi uzaydan gelmiş gibi algılayan bir toplumuz maalesef. Aniden bir şey oldu ve hepimiz yeni bir belleğe sahip olduk. Geçmişimiz bize yaldızlı harflerle altın tepside sunuldu gibi. Kim, nasıl yaptı bilinmez bir güç, bir mit halinde, ‘tabu’sal alan olarak sunuldu. Bugün Türkiye’deki aydın kesim din denilince kendine ihanet etmemek için, bilimsel anlayışlarını dini ve din üzerine çalışmaları araştırmak için harcamadılar. Sosyal bilimler daha çok Batı merkezli kuramsal çalışmalara yoğunlaştı. Her zaman söylemişimdir, yine de söyleyeceğim: Biz bir köprünün üzerinde yaşayan bir ülkeyiz. Bu köprü Batı ile Doğu arasında kuruludur. Kadim Doğu felsefesi ve anlayışını Cumhuriyet’le birlikte yerle bir edince, köprünün de bir yönüne duvar çektik. Çift yolun bir tarafından gelenler, duvarın dibinden ‘u dönüşü’ yaparak geldikleri yolun diğer şeridinden ilerlemeye devam ettiler. Duvarın arkası yabancı bir ülke oluverdi bir anda. Birkaç dil bilen Osmanlı aydını bir gecede cahil oluverdi. Sarayda uluslararası anlaşmaları sağlayan görevliler, sonrasında ellerine bir araba alıp köy köy çerçilik yapmaya başladılar. Çünkü duvar, onların o bildiği birkaç dili kesip atmıştı.

Evet, Müslüman bir ülkedeyiz. Ama hepimizin Müslüman olması gerekmez. Kimseye de Müslümanlık dayatılmaz. Sosyalist düşüncede olan çoğu yazarlarımız yeni yeni özeleştirilerini yapıyorlar. “Sol ve sol argümana dair her şeyi anlatan dokümanları başucu kitabı yaptık ama kendimizi içinde görmediğimiz bir anlayışın temsilcilerini okumadık, toplumdan uzak kaldık” diyorlar.

Saidi Nursi, küçük yaştan itibaren başlayan âlimlik yaşamıyla bu toprakların her filizine renk vermeyi başardı. Yeri geldi cephede vatan-millet için çalıştı, yeri geldi inandığı ve doğru bildiği dini hassasiyetleri için hapis yattı, sürgün yedi. Çağdaş bir düşünürün bilincinde birkaç dili içinde barındıran ve dünyayı kucaklayacak bir üniversitenin temellerini attı (Medresetül Zehra).

Saidi Nursi, eserlerinde salt din dersi veren biri değildir. Hayata, felsefeye, tarihe, sosyolojiye ve diğer alanlarda insanın ufkunu açan bir üsluba ve anlayışa sahiptir. Eserleri salt bir dindar gözüyle okunduğu zaman sadece bir kesimin rehberi olarak kalacaktır. Oysa ki dindar olmayanların da bu eserlerden öğreneceği çok şey var.

Saidi Nursi üzerine çalışan çok az aydınımız var. Sırf bu yüzden Şerif Mardin bu ülkeden uzun yıllar ayrı kalmak zorunda kaldı. “Bediüzzaman Saidi Nursi Olayı” adlı eseri sosyolojik bir analiz içermektedir. Dindar kanattan olup Saidi Nursi ve diğer âlimler üzerine çalışan çokça yazar var. Bunlar sayısız da kitap yazdılar. Her halükarda bir kitap bu ülkenin kitaplığına kazandırılmış bir eserdir. Bunun ötesinde farklı bir bakış açısıyla yazılmış uluslararası anlayışta kitaplarımız maalesef çok az ya da yok. Tıpkı Cemil Meriç gibi. Meriç, belki de kendinin ve aynı akıbete uğrayanların da sonunu görür gibi olmuştu. “Her büyük adam, kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır” demişti. Hepimizin edebiyatçı kimliğiyle tanıdığı Kemal Tahir gibi. Kemal Tahir dindar kanadın referanslarından değil ama anlayışı Türkiye merkezli bir sosyoloji geleneği kurmaktı. Yeni yeni filizlenen çalışmalarla hayat bulmaya çalışıyor. O da, temsilcileri ulusalcılık furyasına fazla kapılmadan bu anlayışları gerçekleştirebilirlerse tabi. Çünkü onlar da jargon olarak Batı’nın mutlak derece denizin öte tarafında kalması gerektiğini düşünüyorlar.

Kalıplarımızı kırmaya başlamışken biraz özeleştiri yapıp doğrunun çizgisine katkıda bulunalım. Okumalarımızı salt bir yön ve anlayışla sınırlamayalım. Unutmayalım ki, bugün sahip olduklarımızda dünkülerin de payı var. Anlayışları farklı olsa da.


İsmet Tunç
24.03.2010

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
29 Mart 2010 20:28

Kocero

Bu günkü cemat bölünmüşlügünü yaratan adamdır o.ABD deki feto'nun ilham kaynagıdr.Türkiyeyi din ve inanc sömürü çarkına sevk eden bir kişidir.Bakın bütün cemaat bölünmelerinin kaynagında Saidi Nursi Yatar.Kur'andan başka başvuru kaynagı kabul edilemez..Bütün yorumlar siyasiiktidar hırsına mahkum olarak yapılıyor.
Ebu Hanife İmamı Azam sırf bu iktidar hırsına kurban edilmiş ve Halife tarafından Arap olmadıgı ve halifeligine kartşı çıktıgı için işkence ile öldürülmüştür.
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.