ANTROPOLOJİ

14 Eylül 2010 13:58 / 3993 kez okundu!

 


Bilimlerin en genci olarak Antropoloji'yi etimolojik olarak incelediğimizde iki kelimenin bileşkesinden meydana geldiğini görmekteyiz: "Anthropos" insan ve "logos" bilim olmak üzere, Antropoloji kısa "İnsanbilim" olarak tanımlanmaktadır.

Calvin Wells ünlü eseri "İnsan ve Dünyası'"nda "Antopoloji Ne İle Uğraşır?" sorununa şu cevabı verir:
"Yukarıdaki sorunun en kısa yanıtı: "Biz"dir. Antropoloji "biz insanları inceler".

"Antropoloji, insanın ilgili olduğu, yaptığı her şeyi, nerede olursa olsun, yaşamış ya da yaşayan bütün insan ırklarını inceler. Antropoloji, insanın yaptıkları, davranışları, inançları, görüş ve görünüşleri ile ilgilidir. İnsanı, sonsuza varan çeşitliliği içinde inceler. İnsanın ilk kez ne zaman ve nasıl ortaya çıktığını; geçmiş zamanlarda yeryüzünde yaşamış insanların bizden farklı olup olmadığını araştırır. Yabancı ülkeleri ve bize aykırı gelen yerlileri araştırarak insanların nasıl giyindiğini, beslendiğini, nasıl evlendiğini, çocukların nasıl oynadığını, büyücülerin nasıl çalıştığını öğrenmeye çalışır. Yitik uygarlıkların ticaret yollarından çağdaş toplumların işçi sendikalarına değin her şeyi inceler. Hepsinden önce de insanların neden dolayı belli bir biçimde davrandığı sorusunu sorar" (Wells, 1984:9).

Antropoloji kavramının bilimsel nitelik kazanarak kullanımı 16. yüzyıla denk gelmektedir. Orta Avrupalı yazarlar, Latince anthropologium terimini anatomi ve fizyolojiyi de içerecek bir tarzda kullanmaktaydılar. Terim, 17. ve 18. yüzyıl Avrupası'nda ise ilahiyat çevrelerinde, Tanrının insanı özelliklerine işaret etmek üzere kullanımdaydı (Özbudun vd., 2007:9).

Böylece Antropoloji genel olarak insanın fiziksei-biyolojik ve sosyal yönünü tanımlayan genel bir bilimsel yaklaşım olarak tanımlanmaya başlandı. Bu tanımlanmanın kabulü ise, uzun yıllar yapılan değişik çalışmaların kimi önyargı ve basmakalıplardan arındırılmasından sonra mümkün olmuştur. Özellikle Avrupa'da kilisenin ilahi düstur dışında düşüncelere yer vermemesi, insanları, kendilerini kurtaramadıkları kapalı bir sistem içinde var etmeye yönlendirmiştir. Felsefe profesörü Bozkurt bu anlamda Antropoloji'yi: "İnsanı yaşadığı çevrenin üyesi, hem de kendi değerlerinin yaratıcısı olarak anlamaya yönelik bir felsefe öğretisi" olarak tanımlar. Bu tanım bahsettiğimiz yargıların sorgulanmaya başlandığını göstermektedir. Yine Bozkurt'a göre Antropoloji'nin düşünce olarak ortaya çıkması: "insanın kendini bir yandan ilahi otoriteden, öte yandan da evren merkezcilikten kurtarması gösterilebilir. İnsan bu bağlardan sıyrılarak ilk kez kendi gözünde ilgi odağı haline geldi. Rönesans insan merkezli ve dünya merkezli düşünceye yol açtı; 16. yüzyılda antropolojik düşünce biçiminin ilk örneğini veren Montaigne insanı merkeze alarak onun bütün önyargı ve doğmalardan bağımsız değerlendirilen bir varlık olması gereğine dikkat çekti. Böylelikle de insanın kendisi üzerine düşünebileceği ve homo humanicus'un (insani insan) niteliklerini tanımlayabileceği yeni bir dünyanın habercisi oldu” (Bozkurt,2003:101).

Bütün yönleriyle düşünüldüğünde Antropoloji'yi, Özbek'in ifadesiyle şöyle tanımlayabiliriz:: "İnsan, biyo-kültürel bir varlık olarak karşımıza çıkmaktadır. O, ne tek başına biyolojik bir varlık, ne de kültürel bir olgudur... Antropoloji, insanın biyolojik ve kültürel evrim süreçlerini geniş bir bakış açısı içinde ele alan tek bilim dalıdır" (Özbek,2000:22).

Bu derin tanımlamayla birlikte Antropoloji, farklı birçok sosyal bilimle ortak bir alanda buluşarak insan ve onun tüm özellikleri hakkındaki verileri paylaşır. Antropoloji dışında insanla doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilenen birçok bilim vardır. Antropoloji; felsefe, sosyoloji, psikoloji, arkeoloji, tıp, jeoloji, biyoloji, genetik, tarih, demografi, istatistik, filoloji ve daha birçok bilimle yakın ilişki içerisindedir. Bütün bu karmaşık yapı düşüldüğünde antropolojinin sınırlarını çizmek olanaksız hale gelmektedir. Batı-dışı halkları araştırmayla ortaya çıkan antropoloji, zamanla modern topluma kadarki süreci incelemeye almış ve belli kuramsal yöntemlerle kendi çizgisini bir oranda belirlemiştir. Antropoloji, kesin olmasa da büyük oranda, diğer bilimlerle arasındaki çizgiyi temel üç soruyla belirtmeye çalışmaktadır; çünkü antropoloji, gerçekte insanlar ve toplumlarla uğraşır, bu uğraş onu birçok bilimle bir alanda buluşturur. Bu sorular:

İnsanlar ve toplumlar neden birbirine benziyorlar?
İnsanlar ve toplumlar neden birbirine benzemiyorlar?
İnsanlar ve toplumlar neden ve nasıl değişiyorlar? (Güvenç,l 999:67).

Antropolojinin en temel uğraşı "kültürüdür. Kültürü hem biyo-fîziksel hem de sosyo¬kültürel anlamda kullanmak olanaklıdır. Antropolojimde açıklanan her olgu mutlak derece kültürel yaşamla bir noktada kesişmektedir. Bu da 'kültür' terimini vazgeçilmez ve cazip hale getirmektedir.

Kültür, kısaca bir toplumu ayakta tutan ve diğerinden ayıran her şeydir. Toplumların sahip olduğu siyasi gelenek, ekonomik, inanç, örf, adet, gelenekler, politik Örgütlenme, yaşam tarzı, giyim, araç-gereç, teknik bilgi gibi hem maddi, hem de maddi olmayan unsurların tümü kültürün birer parçalarıdır. Kültür hiçbir zaman sıfır noktasından başlamadığı için de Antropoloji temelde geçmiş toplumlarla uğraşır, onların yeniden var olması için bu karmaşık ve değişik parametleri eksiksiz olarak bir araya getirme çabasındadır.

Kültürün bugün de kabul edilen ve en klasik tanımlarından biri olan tanımı Edward Bruned Tylor tarafından yapılmıştır. "Kültür, bir toplumun üyesi olarak insanoğlunun öğrendiği (kazandığı) bilgi, sanat, gelenek, görenek, benzeri yetenek ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür". Türk sosyologu Ziya Gökalp ise kültürü bir topluma özgü sanat, din. gelenek olarak tanımlayarak kültürün ulusal olduğuna işaret eder.

Antropolojimin bu kadar kapsamlı çalışmalar sürdürmesi, onu kendi içinde çeşitli alt disiplinler oluşturmaya yöneltmiştir. Sosyo-Kültürel Antropoloji ya da Kültürel Antropoloji olarak bilinen alt disiplin, temelde insan toplumlarının kültürel yaşamına eğilir. Bir toplum bir önceki toplumdan öğrendiği kimi teknik bilgi ve beceriler ile diğer kültürel öğeleri kendinden sonra gelen kuşaklara aktarırken, kültürün kimi yönlerinde değişmeler olabilir. Bu değişmeleri gözlemlemek ve bunların kaynağına doğru tarihsel yolcuklar yapmak sosyal antropologların en temel görevlerindendir.

Sosyal bir varlık olan insan, Sosyal Antropoloji tarafından değerlendirilir. Sosyal Antropoloji tüm kültürlerin birbirlerine uzaklık ve yalınlıklarını, etkileşim alanlarını bulmaya çalışır. Kabileler, diller, etnik grupların yaşam tarzları Sosyal Antropolojimin ilgilendiği alanlardır. Halkbilim'le gündelik, gelenek gibi sosyal normlar incelenir. Toplumsal bir varlık olan insanın kültürünün tüm detaylarıyla incelenmesi, etnografılerin kayıt altına alınması ve sistemli bir şekilde saklanıp, aynı zamanda paylaşıma sunulması amaçlanır. İlk gezginler, tacirler, tüccarlar, maceraperestler denizciler karşılaştıkları başka toplumlar hakkındaki bilgileri kendi toplumlarına aktararak bu yönde bir başlangıç yapmışlardır (Bu çeşit yöntemin ilk örneğini yakl. İÖ 484^25 yıllan arasında yaşayan Halikarnassos'lu Herodotos, gezilerini yazarak başlatmıştır). Bu başlangıç ilkin toplumların sömürülmesine neden olan kötü durumlar meydana getirdiyse de, Antropoloji için çalışan bilim insanları, bilimsel veri elde etmedeki duyarlılıkları sayesinde, bugün hayatta olmayan birçok ilkel (ilk, yerli) kabile hakkında bizlere önemli bilgiler aktarmışlardır.

Etnografya, Antropoloji'yi 20. yüzyılda ilgi odağı yapmıştır. Bugünün gelişmiş toplumları, bu noktaya nasıl geldiklerini daima merak etmekteler. Bu nedenle gelişmiş bir toplum, gelişme dinamiklerini kazanmamış bir toplumu gözlemeye alır. Sosyo-kültürel hayatta çok yavaş yerleşen ve aynı zamanda değişen kültürel olgular o toplumu zamanla yeni bir toplum tipine uyarlar. Bu süreç etnografık yöntemle kayda alınır ve toplumların gerçekte bu noktaya nasıl ulaştıkları üzerine insanlar belli kanılara varmış olurlar. Bu nedenle yerli yaşam biçimini terk etmeyen halklar araştırmacılar için birer açık hava müzesi konumundalar.

Sosyal antropolojik çalışmaların en önemli kazanımı kültürün "özel" ve "biricik" olan yanma vurgu yapmasıdır. Antropolojik bakış açısı, kişiye, kültürel göreliliği her şeyin üzerinde yeğ tutma ve onu koruma güdüsü edindirir. Bu bakımdan her antropolog aynı zamanda kültürel göreliğin iyi bir şey olduğunu toplumuna anlatmakla da görevli hisseder kendini. Etnosantrik (etnik merkezcilik) düşünceler ilk zamanlarda toplumlararası farkları belirtmede önemli derecede belirgindi. Buna bir örnek vermek gerekirse: "Eski Yunanlılar kendilerine Helenler, anlamadıkları başka dilleri konuşan yabancılara da 'barbarlar' (barbaraphos) dediler. Bu ayırım yalnızca dil farkını değil; iki ayrı yaşam biçiminin farkını dile getiriyordu. Bundan öte, ayırıma, tüm Helenlerin efendi; tüm barbarların köle yaradılışlı olduklarını söyleyecek dereceye dek ulusal önyargılarını da yüklemişlerdir" (Şenel, 1995:19).

Antropoloji'nin Biyolojik Antropoloji de denilen diğer dalı Fiziki Antropoloji'dir. Canlı bir varlık olarak insan Fiziki Antropoloji tarafından vücudunun tüm detayları tanımlanarak ele alınır. İnsanın vücut organlarının birbirine oranı, ırksal özellikleri, toplumların coğrafik dağılımı ve buna bağlı olarak kazanılan kültürel etkiler, ırklar arasındaki farklılıklar ve bağlantı ele alınmaya çalışılır.

Fiziki Antropoloji'nin en önemli konuları arasında biyolojik çeşitlilik yer alır. İnsan gruplarının yerleştikleri coğrafik mekânlar ve buna bağlı olarak kazandıkları ya da devam eden biyolojik ya da sonradan kazanılan özellikleri bu alt disiplin tarafından anlaşılmaya çalışılır. İnsanlar tarih boyunca sürekli yer değiştirmişlerdir. Bu yer değiştirmeler sırasında ırksal özelliklerinin değişmesi olasıdır. Oluşan zengin gen havuzu farklı ırklardaki insan özellikleriyle heterojen bir toplumun varlığına işaret eder. Bu konu Antropoloji'de ele alınmaya değer önemli nitelik taşır.

Özbek, biyolojik çeşitlilikle ilgili "İnsan ve Irk" adlı eserinde şu değerlendirmede bulunur: "Yeryüzünün değişik coğrafi bölgelerinde yaşayan insan toplulukları birçok yönden birbirinden ayrılırlar. Bu benzemezlikler, dil, giyim, kuşam, davranış, beden ölçüleri ve oranlan, deri rengi, kafa yapısı, kan grupları, kandaki proteinlerin bulunma oranı vb. olarak sıralanabilir. Yalnız bu farklılıklardan bazıları, insanın biyolojik yapısıyla ilgili olup, çevre koşullarına bağlı olarak oluşur, başka bir deyişler çevre ve kalıtımın ortak ürünüdür."

"Organizmanın yaşam boyunca çevresel etmenlere göstermiş olduğu çeşitli tepkiler biyolojik uyum olarak tanımlanır. İnsanlarda da diğer canlılarda olduğu gibi iklim koşullarına uyum 4 biçimde kendini gösterir. Bunlar sırayla: Genetik değişmeler, fizyolojik değişmeler, büyüme ve davranışta görülen değişmelerdir" (Özbek, 1979:123).

Fiziki Antropoloji'nin en güncel alt disiplini ergonomi'dir. İnsan ve çevre arasındaki uyuma dayalı çalışmalardan oluşan ergonomi, insanın doğal ortama en iyi şekilde nasıl adaptasyon sağlayacağı konusunda önerilerde bulunur. İnsanların günlük hayatta yaptıkları işler ve bu işlere uyumu, üzerinde çalıştığı alet-edevat ve benzeri araç-gereçlerin sağlığına etkileri, uygun iş ortamının nasıl olması gerektiği ergonominin uğraşları arasındandır.

Antropoloji'nin geçmişi inceleyen alt disiplini Paleoantropoloji'dir. İnsanlar geçmişte neler yaptıklarını, atalarının hangi koşullarda yaşadıklarını, beden yapılarının, hastalıklarının, tedavi yöntemlerinin nüfus yapılarını, yerleşim biçimlerini ve bunun gibi tamamen geçmişi inşa üzerine kurulu tüm sorulara cevap arama uğraşındalar. Paleoantropoloji milyon yıllık süreçlerden geçip günümüze gelen insanın ne gibi değişimler geçirdiğini, çevresiyle ve diğer gruplarla etkileşimini, bu etkileşimden doğan kültürel yaşamları inceleme gayretindedir. Paleoantropoloji'nin eski toplumlara dair bu çalışma yöntemi paleodemografı olarak tanımlanır. Kısaca eski nüfus bilimi olan paleodemografı, eski toplumların tüm yaşam fonksiyonlarını yeniden inşa etme çabasındadır.

Paleoantropolojik kazılardan çıkan sonuçlar, bizlere geçmiş toplumların beden sağlığıyla ilgili önemli ipuçları sunmaktadır. Kazılardan birçok hastalığın kökeni hakkında sağlıklı bilgiye ulaşabilmek mümkün. Örneğin tarihte yapılan beyin ameliyatlarının kaç farklı teknikle yapıldığını, hatta hastanın bu operasyondan sonraki sağlık durumuyla ilgili bilgilere bile ulaşabiliyoruz. Ayrıca kazılardan elde edilen kemiklerdeki patolojik bulgular tespit edilerek, hangi hastalığın günümüze kadar ulaştığı, hangi hastalığın ulaşamadığı, ya da o toplumda hangi hastalığın ne oranda görüldüğüne dair veriler de kemiklerden elde edilmektedir. Böyle geçmişten gelen bir birikimle bugünün modern toplumları kesintisiz bir uğraşı da gözleme şansına sahip olmaktalar.

Paleoantropoloji'nin en temel uğraş alanı evrimdir. Bu da insanla sınırla kalmayıp insan-öncesi süreçten yani canlı yaşamın ilk belirtilerinden günümüze kadarki süreci inceleme anlamına gelir. Paleontoloji olarak bilinen fosil bilim, insan öncesi dönemde hangi canlıların yaşadığını fosil kayıtlar oluşturarak açıklama gayretindedir. Muhakkak ki günümüz canlıları ilk meydana gelişlerindeki gibi yaşamlarını sürdürmemekteler. Fosil kayıtlar bizlere şematik olarak hangi canlının hangi canlının ardılı olduğunu, benzerlik ve farklılıklarını gösterir.

Antropoloji genel ve özel konularıyla "insanı bütüncül bir yaklaşımla inceler" (Özbek,2000:22) ve "Antropolojiyle insanı inceleyen diğer bilimler arasındaki temel fark, antropolojinin biyolojik, toplumsal, kültürel, lingüistik, tarihsel ve çağdaş perspektiflerin eşsiz bir kapsamı olan 'bütüncülüğü'dür" (Kottak,2002:16).

İnsanı yaşadığı bölge, ülke, coğrafya ya da sınırları olsun olmasın bir mekân içinde tarafsız değerlendirmelere tabi kalarak değerlendiren Antropoloji, antropolojik bakış açısının geliştiği tarihlerden itibaren insan ve onun yarattığı kültürü merkeze alan bir anlayışı geliştiren bilim insanlarıyla bugün saygın bir konuma gelmiştir.


İsmet Tunç

13.09.2010


KAYNAKÇA

BOZKURT, Nejat (2003), 20. Yüzyıl düşünce Akımları, Yorumlar Eleştiriler, İstanbul: Morpa Kültür Yayınları

GÜVENÇ, Bozkurt (1999). İnsan ve Kültür, 8. Basım, İstanbul: Remzi Kitabevi

ÖZBEK, Metin (2000). Dünden Bugüne İnsan, 1. Baskı, Ankara: İmge Yayınevi

ÖZBEK, Metin (1979). İnsan ve Irk, İstanbul: Remzi Kitabevi

ÖZBUDUN, Sibel; ŞAFAK, Balkı; ALTUNEK, N. Serpil (2007), Antropoloji, Kuramlar/Kuramcılar, 2. Baskı, Ankara: Dipnot Yayınları

KOTTAK, C. Pihillip (2000). Antropoloji, İnsan Çeşitliliğine Bir Bakış, İstanbul: Ütopya Yayınevi

ŞENEL, Alâeddin (1995). İlkel Topluluktan Uygar Topluma, Geçiş AşamasındaEkonomik Toplumsal Düşünsel Yapıların Etkileşimi, 5. Basım, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları

WELLS, Calvin (1984). İnsan ve Dünyası, İkinci Basım, Çev: Bozkurt Güvenç, İstanbul: Remzi Kitabevi

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
24 Eylül 2010 23:40

Ferruh

Merhabalar,
Antropoloji ile ilgili verdiğiniz bilgiler çok güzel, çok yararlandım. Sanırım bir de çok yeni bir disiplin olan Siyasal Antropoloji ile ilgili bir yazı yazarsanız yararlı olur.
Bunun yanı sıra 10-12 bin yıl önce insanlığın uygarlık aşamasının başlamasının Antropoloji bilimi açısından açıklamasını yaparsanız sevinirim. Milyonlarca yıl süren ağaçtan inip belini doğrultma sürecinden sonra birden, büyük bir atakla uygarlık sürecine geçiş ve bu kadar kısa bir sürede bugüne varış gerçekten ilgiyi hak ediyor. Yazarsanız çok sevinirim. Şimdiden kaleminize ve aklınıza sağlık.

Ferruh Erkem
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.