İşkence Görenlerle Dayanışma Günü: 'Cinsel işkence tam gaz devam...'

26 Haziran 2009 16:53  

 

İşkence Görenlerle Dayanışma Günü: 'Cinsel işkence tam gaz devam...'

İSTANBUL- “26 Haziran, Birleşmiş Milletler İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” 12 yıldan bu yana adli ya da siyasi bir nedenle devlet güçleri tarafından gözaltına alınan, ev ya da köy baskınlarına maruz kalan veya sokak gösterilerinde şiddette maruz kalan kadınlara, travesti ve transseksüellere ücretsiz hukuki yardım veren ve onları fiziksel ya da psikolojik mağduriyetleri nedeniyle tedaviye yönlendiren "Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu" Birleşmiş Milletler İşkence Görenlerle Dayanışma Günü'nde çok çarpıcı veriler içeren bir rapor yayınladı. Av. Eren Keskin, Av. Fatma Karakaş ve Leman Yurtsever yayınladıkları raporla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: 

"Büromuz, her yıl olduğu gibi bu yıl da “26 Haziran, Birleşmiş Milletler İşkence görenlerle dayanışma günü” nedeniyle 12 yıllık çalışmanın sonucu olan sayısal verileri açıklıyor. Sözkonusu sayısal veriler hiçbir zaman yaşanan mağduriyetlerin gerçek göstergesi değil. Çünkü cinsel işkence, işkencenin en zor açıklanan biçimidir. Birçok kadın korku, utanma gibi hislerle yaşadığı cinsel işkenceyi hâlâ açıklayamıyor.

Tüm mağduriyet alanlarında olduğu gibi, cinsel işkencenin de mutlaka yerleşik sistem açısından değerlendirilmesi gerekiyor. Topraklarımıza egemen olan militarist, erkek egemen ve feodal değer yargıları öylesine içselleştirilmiştir ki, toplumsal cinsiyetçi bakış açıları her alanda olduğu gibi yasalarda ve uygulamalarda da varlığını hissettirmiştir.

"CİNSEL İŞKENCE SÜRÜYOR..."

Hiç unutulmamalıdır ki, yaklaşık 4 yıl öncesine kadar “namus cinayetleri” Türk Ceza Kanuna göre bir “ceza indirimi” nedeni sayılmıştır. Yani, namus cinayetleri adeta, devletin yasaları aracılığıyla desteklenmiştir. Kadınların örgütlü mücadeleleri sonucunda yazılı hukukta bazı önemli kazanımlar elde edilmiştir. Örneğin, “cinsel taciz"in bir suç tanımı olarak yasaya girmesi, tecavüz suçunun tanımının genişlemesi, bir cinayetin namus nedeniyle işlenmesinin artık bir “ceza artırımı” nedeni sayılması gibi kazanımlar gerçekleşmiştir. Ancak, bunlar çok yetersizdir.

"ADLİ TIP KURUMU SİYASİ NİTELİKLİ"

Büromuz, yıllardır Adli Tıp’ın siyasi işlevini dile getirmektedir. İşkencenin ve cinsel işkencenin belgelenmesinde Adli Tıp raporlarının tek delil olarak kabul edilmesi insani hukuk ilkeleriyle bağdaşamaz. Adli Tıp bir devlet kuruluşudur. İşkence ve cinsel işkencenin belgelenmesinde bağımsız hekimlerin, üniversite hastanelerinin ve işkence rehabilitasyon merkezlerinin raporları da delil olarak kabul edilmelidir.

Raporumuzda; büromuza 300 kadın, travesti ve transseksüellin başvurduğu, faillerin arasında 223 polis, 85 asker, 14 Özel tim görevlisi ve çeşitli sayılarda korucu, infaz koruma memuru, itirafçı gibi kişiler bulunsa da, 3 korucu dışında hiçbir asker ve polisin cezalandırılmamış olması tablonun vehametini ortaya çıkarmakta ve söylenecek başka söz bırakmamaktadır..."


RAPORDAN BAZI ÇARPICI VERİLER:

» 300 başvurudan 74'ü tecavüz, 226'sı 'cinsel taciz'... (2 kadın tecavüze uğradıktan sonra intihar etti, bir kadın işkence sonucu öldürüldü, 14 yaşındaki bir kız çocuğu tecavüze uğradıktan sonra akrabaları tarafından “namus temizleme” gerekçesiyle öldürüldü, 1 kadın işkencenin uzun vadeli etkisi sonucu Aralık 1999 tarihinde öldü. 1 kadın işyerinde tecavüze maruz kaldı. Ailesi, hakkında 'ölüm kararı' çıkardı)

» Suçu işleyen faillerin dağılımı ise şöyle:
Polis: 223, Jandarma/Asker: 85, Özel Tim: 14, Korucu: 13, İnfaz Koruma Memuru: 38, İtirafçı: 3, Gazeteci: 1, Adli Tutuklu: 24, Belediye Başkanı: 1 (Toplam sayının yüksek olması, bazı olaylarda birden fazla fail kategorisinin uygulamada bulunmuş olmasından kaynaklıdır.) 

Sesonline.net

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0