KALKINMANIN DA BEDELİ VAR

24 Ağustos 2018 17:42 / 1024 kez okundu!

 

 

Bu iktidarın hatası, yanlışı eksiği olmuyor mu? Tabi ki var. Ama muhalefet tarafından ona yöneltilen eleştiriler (bunlara saldırı demek daha doğru çünkü o tür bir dil kullanıyorlar) bu hata ve eksiklikler giderilsin diye yapılmıyor. Muhalefet, iktidarı kendisi devir alabilmek için yıpratıcı bir kampanya yürütmeyi tercih ediyor. Halbuki ülke, canı pahasına bir kurtuluş ve yeniden kuruluş mücadelesi veriyor. Onlar bu mücadelenin yanında yer almıyorlar. Karşısında duruyorlar. Eleştirilerinde, halkın mücadele ettiği çevrelerin söylem ve argümanlarını kullanıyorlar. 

 

****

 

KALKINMANIN DA BEDELİ VAR

 

Bir zamanlar Beyazıt Öztürk KANALD’de yaptığı programda çeşitli tiplemeler oynardı. Onlardan bir tanesi 'psikopat' idi. 'Ben aslında seninle satranç oynamak istiyorum ama taşlara dokunmanı istemiyorum' türü bir mantık yürütür, güldürürdü o tip. Ünlü boksör Joe Louis de bu tür durumları anlatmak için 'herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez' demiştir.

 

Bizdeki atasözü ise 'zahmetsiz rahmet olmaz' der. Ama yine de insanlar, bazı şeyleri elde etmek isterler fakat bedelini ödemek istemezler. Ya da bazı şeyler elde etmek için bedel ödeyenleri, elde ettiklerini görmezden gelerek, ödenen bedelden dolayı eleştirir, hatta onlara kızarlar. Zaten insanlar arasındaki sorunlar da buradan çıkar.

 

Benim ömrüm neredeyse bağımsız, kalkınmış ve müreffeh bir Türkiye istemekle geçti. Bu hiç de kolay bir şey değil. Bedeli ağır. Ne kadar mı ağır?  Türkiye Kıbrıs'a çıkarma yaptı diye ambargo yiyecek kadar; araçlarına yakıt, kaloriferlerine fueloil bulamayacak kadar. 12 Eylül kadar; 2001 krizi; 15 Temmuz kadar ağır.

 

Türkiye 2002’den bu yana 12 Eylül’ün getirdiği demokrasisizlik, vesayetçilik yükünün; 2001 krizinin getirdiği ağır ekonomik yükün altından kalkmaya çabalıyor. Bunun için samimiyetle çaba harcayan bir iktidar var. Bu yüzden ikide bir emperyalist komplikasyonlarla karşı karşıya kalıyor. Yerleşik bir bağımlılık, sömürü ve baskı çarkını kırmaya çalışmanın bedelini gramına kadar ödüyor. Tabi millet de ödüyor. Ama istemese ödemez. İktidarı desteksiz, çaresiz ve emperyalist odaklar karşısında güçsüz bırakabilir. Onun da bir bedeli var. O zaman da hep beraber onu öderiz.

 

Bu iktidarın hatası, yanlışı eksiği olmuyor mu? Tabi ki var. Ama muhalefet tarafından ona yöneltilen eleştiriler (bunlara saldırı demek daha doğru çünkü o tür bir dil kullanıyorlar) bu hata ve eksiklikler giderilsin diye yapılmıyor. Muhalefet, iktidarı kendisi devir alabilmek için yıpratıcı bir kampanya yürütmeyi tercih ediyor. Halbuki ülke, canı pahasına bir kurtuluş ve yeniden kuruluş mücadelesi veriyor. Onlar bu mücadelenin yanında yer almıyorlar. Karşısında duruyorlar. Eleştirilerinde, halkın mücadele ettiği çevrelerin söylem ve argümanlarını kullanıyorlar. Düşünebiliyor musunuz; Halkın sokaklara dökülüp kanı canı pahasına püskürttüğü, bir ay boyunca gece gündüz işini gücünü bırakıp meydan darbecilere kalmasın diye demokrasi nöbetleri tuttuğu bir karşı devrimin gerçek olmadığını, tiyatro olduğunu söylüyorlar.

 

Şimdi de bir ekonomik saldırı var. Döviz üzerinden ülke ekonomisini çökertmek için yapılıyor. Venezuella'da olduğu gibi. İran'da olduğu gibi. Bu saldırıyı organize edenler, 'Brunson'ı bırakın kriz biter' itirafında bulunurken, dünyanın diğer devletleri, AB sinden Rusya'sına, Çin'e varıncaya kadar Türkiye'ye destek mesajları yayınlarken onlar 'ülkenin kötü yönetildiğinden dolayı bir siyasi kriz' doğduğundan söz ediyorlar. Yani kendilerine fırsat çıktı havası yayıp ellerini ovuşturuyorlar.

 

Türkiye ekonomisi kırılgan olabilir. Ya nasıl olacaktı? O kadar kalkınma hamlesi, yatırımlar; ülke güvenliğini sağlamak üzere yapılan yurt dışı operasyonları; dünyanın mazlumlarına yapılan yardımlar batırılmış bir ülkeyi ayağa kaldırmaya çalışırken bir yandan da bu gelişmeler sağlanırken olmayacak mı? Tabi ki ekonomide kırılganlık, riskler oluşacak. O riskleri göze almadan bunlar yapılamaz. Karşımızdaki güç bu zayıf tarafımızı, Aşil tendomunu biliyor. Tam da oraya vuruyor. Onunla beraber bizimkiler de vuruyor. Taşlara dokunmadan satranç nasıl oynanacak?

 

Güney sınırımız boyunca yapılmış tahkimatı, Amerika'nın bu bölgedeki lejyonuna tonlarca silahı bedelsiz olarak vermesini görmezden gelerek söyleniyor bunlar. Brunson mış... Ver Brunson'ı gör bakalım kriz bitecek mi? Ayrıca bunu tartışmak bile yersiz. Mahkemenin elinde ne delil var ne kadarını bilerek konuşuyorlar? Mahkeme karar verir bırakır, karar verir bırakmaz. Amerika'nın 'başlarım mahkemenize, gönderin lan; yoksa ekonominizi başınıza yıkarım' deme hakkı var mı? Diyelim o gücüne güvenip bu hakkı kendinde buluyor, bizim 'adamlar haklı ya; üstelik de güçlü, verelim gitsin' deme hakkımız var mı? İnsanoğlu 'vermeye' alışmasın bir kere.

 

Bağımsızlık kavramı benim gençliğimde popülerdi. Artık karşılıklı bağımlılık var. Ama biz bağımlılıktan kurtulamıyoruz ki karşılıklılık olsun. Bu olmadan bu ülke kalkınamaz. Tabi ki kestaneleri ateşten alırken eller ısınacak hatta yanacak. Tersi durumda hem ölürüz, hem de bırakın cenneti, cehennemi bile göremeyip Araf'ta sürünür kalırız. 

 

Firuz TÜRKER

24.08.2018

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.