Dördüncü Güç

28 Şubat 2017 13:10 / 912 kez okundu!

 

 

Papa Amerika'yı ziyarete gider. Havaalanında yanına yaklaşan gazetecilerden biri 'sayın Papa; Amerikan genelevlerinin sorunları hakkında ne düşünüyorsunuz' diye sorar. Papa; Amerika'daki genelevlerin sorunu mu var' diye yanıtlar. Ertesi gün gazetenin manşeti; 'Papa: Amerikan genelevlerinin ne sorunu var, dedi' diye çıkar.

Demokrasilerde güçler ayrılığı denilen 'yasama, yargı ve yürütme'nin ayrı ellerde olması ilkesi benimsenmiştir. Sonradan buna bir dördüncü güç olarak basın eklendi. Günümüzde artık hem yazılı hem de görsel basını kastetmek için medya terimi kullanılmaktadır. Bu eklentiyi medya çok sevdi. O kadar ki giderek kendini 'birinci' konuma yükseltti. Ülkemizdeki kendi deneyimimizden bunu çok iyi kavradık. Öyle ki medya, hükümetler yıkma, hükümetler kurma; hükümetleri, yasama ve yargıyı ve de silahlı güçleri etkileme ve yönlendirme görevlerini de üstlendi. Bunun bir demokrasi görevi olduğu ileri sürülebilir. Tabi gerçekten halkın değerlerini tanımama eğilimi gösterenlere karşı bu değerleri ön plana çıkardığı sürece. Ama öyle olmadı. Medya, tam tersine halkın değerleri yerine bazı etkin çevrelerin çıkarlarını gözeten bir yol izledi. Bu da manipülasyoncu bir medya ortaya çıkardı.

Trump'ın seçilmesiyle gördük ki bu sadece bizde böyle değildir. Şimdilerde Amerikan medyası, yeni seçilmiş başkanı maymuna çevirmek için elinden geleni ardına koymuyor. Yalan haber, çarpıtma, manipülasyon orada da gırla... Kendilerini 'demokrasi' olarak tanımlayan diğer batı ülkelerinde de durum pek farklı değil. Trump'ı yanlış bulma hakları var. Ama onu çarpıtmalarla yıpratmaya çalışma hakları yok. Zaten de artık bu yaklaşımlar kabul görmüyor. Trump da bu duruma savaş açmış durumda. Altta kalmıyor, o da verip veriştiriyor. En sonunda geleneksel 'basın yemeğine' katılmama kararı aldı. Anlaşılan bu mücadele epey sürecek.

Bizdeki medya da işin cılkını çıkarana kadar didindi durdu. Ama bu hikaye yalancı çobanın hikayesidir. Yani artık çok geniş bir kesimin gözünde inanılırlığını yitirmiştir. Öyle ki kendilerinden yana manipülasyon yaptıkları bile olayın aslının, basının yansıttığı gibi olmadığını biliyor. Biliyor ama işine geldiği için bunu doğruymuş gibi alıp kullanıyor. Böylece basın; söylediğine güvenilmeyen, sıradan bir dedikodu aracı haline dönüşmüş oldu.

Magazin basınına değinmeye gerek bile yok. Lady Diana'nın ölümündeki rolleri hala hafızalarda. Trafik kazası geçirmiş, sedyede canıyla uğraşan Bülent Ersoy'a 'erkek arkadaşınız bilerek mi kaza yaptı' gibisinden bir soruyu soran münasebetsiz de beynime hala çakılıdır.

Bizim basın hükümetler  yıkmaya, hükümetler kurmaya alışmış ya; hala bunu yapabilirim sanıyor. Ve bu nedenle 'karargah rahatsız' manşeti atabiliyor. Bunun bir benzerini 'genç subaylar rahatsız' olarak 28 Şubat sürecinden hatırlıyoruz.

Hande Fırat günah keçisidir. Onun yazısı tam da bu anlama gelmiyor. Ama yayın kurulu başlığı bastırıyor. Fırsat bu fırsat. Yapmak istediklerini çocuklar bile anlar. Bu bir aba altından sopa gösterme, seçilmiş iktidarı darbe ile tehdit etme şantajı, orduyu kışkırtma ve darbe olursa buna zemin hazırlama girişimidir. Girişim olmasına girişimdir de istediklerini elde etmeyi başarabileceklerini sanmaları ahmaklıktır. Nitekim ağızlarının payını mislisiyle alıyorlar. Artık zaman, o zaman değil.

 

Firuz TÜRKER

28.02.2017

 

Son Güncelleme Tarihi: 28 Şubat 2017 14:25

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.