15 TEMMUZ DEVRİMİ'NİN İKİNCİ YILI

14 Temmuz 2018 15:00 / 1651 kez okundu!

 

 

15 Temmuz devriminin gücü, halkın bir bölümünün değil, büyük çoğunluğunun gücüdür. Bu büyüklükte bir devrimci güç, tarihteki başka hiç bir devrimde görülmemiştir. Bu gücün büyüklüğünden dolayı karşı devrim fiziki olarak fazla direnememiş, geri çekilmiş, psikolojik bir mücadeleyi tercih ederek şiddet kullanmaktan başka bir kulvara  geçmiştir. Ne yazık ki siyasi muhalefetin önemli bir bölümü, karşı devrim safında yer alarak aynı tezlerle asimetrik mücadeleyi sürdürmüş ve sürdürmektedir.

 

****

 

15 TEMMUZ DEVRİMİ'NİN İKİNCİ YILI

 

İlgili resim

İkinci yıldönümünü karşılayacağımız bu 15 Temmuz'da, iki yıl önce yaşananların, bir Amerikancı faşist karşı devrimi yenilgiye uğratarak, ulusal ve demokratik bir devrim gerçekleştiren bir halk hareketi olduğuna inandım ben.

Neredeyse tek bir kurşun bile atılmadan, silahlı kuvvetler içindeki bir grup subayın ayaklanması sonucu sömürgeci faşist rejimin yıkıldığı Portekiz Devrimini (karanfil devrimi), devrim olarak selamlayanların pek çoğu, üç yüz civarında yurttaşın şehit edildiği, bir kaç bin yaralının olduğu, ve bunların pek çoğunun sakat kaldığı, cumhuriyet tarihinin en büyük spontane halk hareketine 'devrim' demeyi yakıştıramadılar. Karanfil devrimi denilen şey, sıradan bir silahlı kuvvetler hareketi idi. Ama halk bu hareketi coşkuyla karşıladı ve sokaklara dökülerek darbecilere destek verip onu bir halk devrimine dönüştürdü. Tankların ve namluların ucuna karanfiller taktı. Bu yüzden sömürgeci faşist Portekiz rejimini deviren bu harekete, 'karanfil devrimi' denilmiştir.

1960 darbesini 'devrim' diye alkışlayanların pek çoğu da, 15 Temmuz'un gerçek bir halk devrimi olduğunu inkar ettiler. Hatta daha da ileri giderek, onu bir 'tiyatro' olarak niteleyecek kadar pervasızlaştılar, alçaldılar. Bunu yapmalarının sebebi, devrimi tetikleyen darbeye destek vermeleriydi. Açıktan iktidarı ele almak için darbeye kalkışan Amerikancı 'gizli' iktidar odağı, başarısız olunca bu propagandaya sarıldı. Onun işbirlikçileri de aynı ağzı kullandılar; 'kontrollü darbe'. Bu tutum, tarihin gördüğü en büyük kepazelik ve halka ihanettir.

15 Temmuz Devrimini tarihteki diğer devrimlerden ayıran çok önemli bir özellik var. O devrimler, meşruiyetini ve tarihsel misyonunu kaybetmiş iktidarlara karşı, muhalif güçler tarafından gerçekleştirilmiştir. 15 Temmuz ise, bizzat halk tarafından kendiliğinden başlatılmış, yasal ve meşru iktidar sahiplerinin haklarına ve ülkenin geleceğine sahip çıkarak devrimin başına geçmeleri, silahlı kuvvetler ve emniyet birimleri içindeki yurtsever unsurların da katılımıyla antiemperyalist ve demokratik bir devrime dönüşmüştür. O gece yoğun çatışmalar yaşanmış ve Amerikancı faşist cunta (yurtta sulh konseyi) yenilgiye uğratılmıştır.

Aslında yenilgiye uğratılan emperyalizm ve yerli işbirlikçileridir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, görünüşte 'bağımsız' fakat kılcal damarlarına kadar emperyalist ajanların sızmış olduğu, emperyalizmin bunlar eliyle 'gizli' bir iktidar odağı oluşturarak görünüşte bağımsız bu devleti, kendi arka bahçesi gibi yönettiği bir vesayet sistemi idi. 15 Temmuz Devrimi, bu gizli iktidar odağını yenilgiye uğrattı ve iktidardaki güç dengesini, seçilmiş, meşru yönetimden yana çevirdi. Gizli iktidar odağının tasfiyesi, bu iktidar yandaşlarının çabalarına rağmen iki yıldır başarı ile sürmektedir. Fakat süreç henüz tamamlanmış değildir.

15 Temmuz Devrimi ulusal olduğu kadar aynı zamanda demokratik bir devrimdir. Büyük Fransız Devrimi, devrim karşıtlarını ezmek için devrimden hemen sonra 'terör dönemi' başlatmış ve acımasız davranmıştır. Marks, yeterince radikal davranmadığı, devrim karşıtlarına müsamahakar (ihmalkar da denebilir) tutum alarak onların yeniden toparlanıp komünü yıkmasına fırsat verdiği için Paris Komününü eleştirmiş ve bu deneyimden 'proletarya diktatörlüğü' tezini üretmiştir. Geçmişteki bütün devrimlerin ana kuralı budur. Acırsan acınacak hale düşersin. O nedenle şiddet kullanmak şarttır. Çünkü karşı devrim, eline en küçük bir fırsat geçtiğinde devrimi acımasızca yok edecektir.

Fakat 15 Temmuz böyle davranmayarak bu tezi çürütmüştür. Silahlı eyleme geçen karşı devrimciler birer birer yakalanıp, normal mahkemelerin önüne çıkarılmış, olağanüstü mahkemeler dahi kurulmamış, sokak infazları yapılmamıştır. Öyle ki yasal ve meşru Cumhurbaşkanını infaza gidenler bile, 'görüldükleri yerde' vurulmamış, sıçanlar gibi saklandıkları menfezlerde yakalanıp getirilerek yargıya teslim edilmiştir.

15 Temmuz devriminin gücü, halkın bir bölümünün değil, büyük çoğunluğunun gücüdür. Bu büyüklükte bir devrimci güç, tarihteki başka hiç bir devrimde görülmemiştir. Bu gücün büyüklüğünden dolayı karşı devrim fiziki olarak fazla direnememiş, geri çekilmiş, psikolojik bir mücadeleyi tercih ederek şiddet kullanmaktan başka bir kulvara  geçmiştir. Ne yazık ki siyasi muhalefetin önemli bir bölümü, karşı devrim safında yer alarak aynı tezlerle asimetrik mücadeleyi sürdürmüş ve sürdürmektedir.

Ulusal ve demokratik halk devrimi kendi yönetsel sistemini yaratmış olmasına rağmen devrim süreci henüz sonuçlanmış değildir. Muhalefet odakları, meşru iktidara karşı, karşı devrimin yanındadır. Bu koalisyonun arkasında emperyalizmin olduğunu da hesaba katarsak devrimin kazanımları üzerindeki tehdidin henüz kalkmadığı sonucunu verir. Yeni yönetim sisteminin kalıcılaşması ve geri döndürülemez duruma gelmesi bu tehdidi oldukça alt düzeye indirir.

15 Temmuza karşı takınılan tutum ayraçtır. Bunun karşısında yer alanlar, bağımsızlık ve demokratikleşme yürüyüşünün karşısında yer almaktadırlar. 15 Temmuz gecesi yaşananların onların gözünde herhangi bir kıymeti yoktur. Onlar karşı devrimin tezlerine yakın durmaktadır.

15 Temmuza karşı takınılan tutum, demokratlığın, halktan yana olmanın, emperyalizmin burgacından kurtulma düşüncesinin yanında olmakla bunun karşısında olmak arasında ayraçtır. 15 Temmuz gecesi canını hiçe sayıp sokaklara dökülen yurttaşlarımıza; evinden bağlı olduğu birliğe ya da emniyet birimine koşarak silahını kapıp Amerikancı faşist darbeye direnen silahlı devlet gücü mensuplarına; cumhurbaşkanının talimatı üzerine derhal harekete geçerek darbecileri gayrı meşru hale düşüren yargı mensuplarına, başta Ömer Halisdemir olmak üzere bu uğurda şehit düşenlere, yaralanan ve sakat kalan gazilerimize, ülkemizi ve geleceğimizi borçluyuz. Allah hepsinden razı olsun. Şehitlerimizin ruhları şad olsun. 

 

Firuz TÜRKER

14.07.2018

 

Son Güncelleme Tarihi: 15 Temmuz 2018 10:38

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.