Fidan edebiyatı - Murat Belge
08 Mayıs 2010 13:05
6 Mayıs, malûm, Deniz- Yusuf- Hüseyin'in idam edildikleri gündü. İki gündür bakıyorum, dinliyorum, bir "üç fidan" edebiyatıdır gidiyor. Televizyon kanalları, gazeteler bu "acı olay"ı anıp duruyorlar. Allah Allah!
"Üç Fidan" benzetmesini yapan da Nihat Behram'dır, ama ona da bir anma borcu düşünmeden buluşunu bol bol kullandılar. Oysa Nihat'ın başı da yakın zamana kadar devletiyle dertteydi. Yurttaşlıktan çıkarılmıştı. Kitaplarının yayımlanması yasaktı ve saire ve saire...
Bugün (yani cuma) bizim gazetede baktım Cemil Ertem benim duygulanma tercüman olmuş. Aslında üç beş cümlede içimden geçenlerin en önemlilerini söylemiş, ama ben de iyice dolmuşum herhalde, "gene de bunu yazayım" dedim. Bu yeni "fidanist'ler, bir zamanların "anarşistler" edebiyatını ballandıranlar ya da onların yolunu izleyenler değil mi?
Ama şimdi "milliyetçilik" ya da ondan farkının ne olduğunu anlamadığım "ulusalcılık" revaçta. Eh, bu asılan gençler de, doğrusu "ulusalcı”ydılar ve emperyalizme karşı mücadele etmiş, onun için de asılmışlardı. Dolayısıyla şimdi onları hayırla yâd etmenin zamanıdır.
Cemil Ertem "Denizleri askerler astı" diyor, "yani 12 Mart faşizmi" diye de ekliyor. Anmayan yoktu deyip istisnayı da söylüyor: "Bir tek Genelkurmay eksikti." Sahiden, tam da öyleydi. "Denizleri anmanın askerî faşizme karşı çıkmadan olamayacağını göremeyecek kadar kör değil bu çevreler şüphesiz. Ama yalancı ve alçaklar" demiş Cemil Ertem. Ben de tam bunları düşünmüştüm bu "üç fidan" ağıtlarını görünce.
Eğer bir süre önce, asılmamış, bugün yaşıyor olsalar, bu gençlerin de "ulusalcı" cepheye katılıp katılmayacağı tartışılmıştı. Bu gibi "tarihi spekülasyonlardan hiç sonuç alınamaz; buna rağmen çok merak gıcıklayan yanları olduğu için bir türlü de vazgeçemeyiz böyle sorular sormaktan. Sonunda varacağımız yer, bir "kanaat”ten başka bir şey değildir. "Bence"den daha sağlam bir kanıt bulamayız. Üstelik insanoğlunun öyle çok da mantıklı, şaşmaz bir mantıkî tutarlılık içinde davranan bir yaratık olmadığını biliyoruz.
"Bence" bu arkadaşlarımız yaşasalar bugün "ulusalcı" olmazlardı diyerek ben de gireyim spekülasyon oyununa. Altmışlarda, ufukta önceleri hiç görülmemiş bir atlı olarak "Sosyalizm" belirdiğinde, bu arkadaşlar, bu ülkedeki herkes gibi, milliyetçiydiler. Sosyalizmin anlattıkları onlara yakın göründü ki, bu yeni söylemin erken sözcüleri arasına girdiler. Ama insan dediğin öyle üç günde, beş günde değişemez. Bir şeyken başka bir şey oluyorsan (hele, Türkiye'de böylesine "tabu" olmuş bir şeye dönüşüyorsan), bunun niçin ve nasıl olduğunu yalnız eşe dosta değil, kendine de açıklayabilmelisin. Onun için Denizler ve daha pek çoklarımız, milliyetçilik günlerimizden kalan birçok şeyi sosyalist olduğumuz döneme de taşıdık. Bu, kendi kolayımıza geldi, çünkü kitleye hitap ederken de kolaylık sağlıyordu. Ama bu insanların büyük çoğunluğu, egemen düzenin değişmesi gerektiğine içtenlikle inanmıştı. Deniz Gezmiş gibi biri, bugün yaşıyor ve olayları izliyor olsa, "ulusalcılık" denek şeyin nasıl var olan düzeni ayakta tutmak için işleyen bir ideoloji olduğunu hemen görebilirdi - diye düşünüyorum. Ötesi, dedim ya, spekülasyon.
Bunu konuşmak için bol bol "eğer", "bence", "olsaydı" vb. kelime kullanmak gerekiyor. Ama "onları kim idam etti" sorusuna cevap vermek için böyle belirsizlik belirten kelimelere gerek yok. Zaten o cenahta değişen bir şey de yok. Onun için, şimdi, geçen bunca zamandan sonra, "üç fidan" edebiyatı yapmak gerekli, faydalı vb. görünüyorsa, buyurun yapın o edebiyattan. Ama onu yapacaksanız bazı başka konularda da başka türlü konuşmanız gerekecek. Hani, "tutarlı olmak" gibi bir kaygınız varsa tabii...
Murat Belge/Taraf

