Eylül'cüleri yargılatmanız mümkün'

01 Ekim 2010 00:38  

 

Eylül'cüleri yargılatmanız mümkün'

[Sesonline] ÖZEL / BONN- 12 Eylül 2010'da gerçekleşen Anayasa referandumunda değişikliklerin onaylanması sonucu, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını engelleyen Anayasanın geçici 15. maddesinin kalkmasının ardından, Türkiye'de, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 12 Eylül 1980 darbecileri Kenan Evren ve cunta ekibi hakkında soruşturmaların açıldığı şu sırada, Pinochet’nin yargılanması için İspanya’da ilk başvuruyu yaparak eski diktatörün İngiltere’de gözaltına alınmasına giden süreci başlatan avukat Dr. Juan Garces, bu tür davaların açılmasında yasal değişikliklerin yetmediğini kamuoyu ve siyasi irade desteği ile suçların sistematik olarak işlendiğinin kanıtlanması gibi bir çok koşulun bir araya getirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Garces, “Bu tür davaların açılabilmesi ve sürdürülebilmesi için birçok koşulun bir araya getirilmesi lazım. Örneğin işkencenin sistematik olduğu kanıtlanabilirse generaller insanlığa karşı suçlardan yargılanabilirler, zaman aşımı yoktur. Sistematik olduğu kanıtlanamazsa olay adli suç kavramına girer ve zaman aşımına tabi olur. Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7’inci maddesinin ikinci paragrafı bu tür yargılamaları mümkün kılıyor” dedi. 12 Eylül cunta liderleri ile yüksek düzey bürokratların yargılanmasına ilişkin birçok mahkemeye şikayet dilekçeleri yağarken, gazeteci Aytül Gürtaş'a konuşan Juan Garces deneyimleri ve Türkiye’deki şikayetçilere tavsiyelerini aktararak; "Türkiye’de dava açılmasına karşı öne sürülen argümanlardan zaman aşımı ve af gibi konuların böylesine olaylarda bir engel oluşturmayacağını, eski cuntacılara karşı dava açılabileceğini" ifade etti.

Garces, Türkiye’deki 12 Eylül 1980 “başarılı” askeri darbesini, İspanya’da 1981’in Şubat’ında sahnelenen “başarısız” darbe girişimiyle birlikte hatırlıyor.
Garces, alternatif Nobel ödülü sahipleri toplantısı için geldiği Bonn’da Aytül Gürtaş'ın kendisine yönelttiği soruları cevaplamaya da bu hatırlatmayı yaparak başladı:

“1980 yılında Türkiye’deki darbeden birkaç ay sonra, İspanyada da başarısız bir darbe girişimi oldu. Bu girişimden yaklaşık 4 yıl kadar sonra, 1985 yılında İspanya’da çıkarılan bir yasa ile İspanyol vatandaşı olsun olmasın, bu suçlar İspanya’da işlensin işlenmesin, terörizm, işkence, soykırım gibi suçların kurbanlarının evrensel yargılama yetkisi ilkesi çerçevesinde İspanyol mahkemelerinde adalet aramalarına olanak sağladı. Ancak pratik olarak bu yasa temelinde ilk dava yaklaşık 10 yıl sonra Pinochet’ye karşı açılabildi.

“SOĞUK SAVAŞ SÜRSEYDİ PİNOCHET’YE DAVA AÇILAMAZDI”

Garces ve kurbanlar daha önce de söz konusu yasa kapsamında bazı girişimlerde bulunsalar da bunlardan bir sonuç alamamışlardı. Ancak 1996 yılı Haziran ayında İspanya Çağdaş Savcılar Birliği ve Garces, Pinochet ve diğer cunta yöneticileri hakkında insanlığa karşı işledikleri suçlardan dolayı dava açılması için hazırlıklı bir şekilde İspanyol mahkemelerine yeniden başvurdular. Bu başvuruyla eş zamanlı olarak ikinci bir dava başvurusu da örgütlü bir şekilde Pinochet rejimi kurbanlarının aileleri adına yine Garces’in yönettiği bir avukatlar grubu tarafından yapıldı. Ve bu kez 2010 Hrant Dink Ödülü sahibi de olan İspanyol mahkemesi hakimi Baltasar Garzon yapılan başvuruları kabul edince Pinochet’in İngiltere’de gözaltına alınmasına giden süreç başladı.
“Yasa 1985’de çıkmasına rağmen, daha önce yargılamayı yapacak bir mahkeme, başvuruyu kabul edecek yargıç bulamadığımız için bu 1996 yılına kaldı” diyen Garces şöyle konuştu:

“Başvurunun kabul gerekçesini aslında Pinochet dönemi kurbanlarının haklarını Şili’deki mahkemelerde aramalarının mümkün olmaması, orada bu konularla ilgili dava açılamaması konusu oluşturdu. Ancak bu davanın açılabilmesindeki en büyük etkenlerden bir tanesi soğuk savaşın bitmesiydi. Soğuk savaş yılları süresince diktatörler bazı ülkeler tarafından desteklendi. Örneğin Pinochet, soğuk savaşın ortaya çıkardığı bir yaratıktı. Eğer soğuk savaş sürüyor olsaydı muhtemelen bu dava da açılamazdı.”

“ABD’DE PİNOCHET DÖNEMİYLE İLGİLİ BELGELERİN GİZLİLİĞİ KALDIRILDI”

Başvuru ve davanın kabulünün ardından çetin bir sürecin başladığını anlatan Garces, Şili’deki askeri yönetim sırasında işlenen suçlarla ilgili kanıtların toplanmasının bu sürecin önemli bir bölümünü oluşturduğunu söyledi. Pinochet’in 1998 Ekim’inde seyahat ettiği İngiltere’de gözaltına alınması üzerine, Hakim Garzon eski diktatörün yargılanmak için İspanya’ya verilmesi talebinde bulundu. Bu süreçte Garces ve ekibi Pinochet döneminde işlenen “insanlığa karşı suç” iddialarını kanıtlamak için, işkence, gözaltında kayıp gibi suçların eski diktatör döneminde “sistematik” olarak işlendiğini ortaya koyacak delillerin toparlanmasına hız verdi. Garces, şikayetçilerin ve kurbanların anlatımları yanında konuyla ilgili resmi belge bulabilmek için de Şili’deki 1973 darbesine desteği bilinen ABD’nin kapısını çaldı. Garces’in girişimleri üç ay kadar sonra sonuç verdi ve dönemin ABD Başkanı Clinton’un emriyle Beyaz Saray, 28 Ocak 1999’da Amerika’nın elinde bulunan Şili ile ilgili 7 bin 500 kadar gizli belgenin gizlilik kararını kaldırdı. Kurbanların anlatımları ve benzeri delillerin yanında Pinochet’nin insanlığa karşı suçlardan mahkum edilebilmesine yardım edecek çok sayıda resmi belge dolaşıma girdi.

“ABD’DE DEMOKRAT PARTİ’NİN İKTİDARDA OLMASI ETKİLİ OLDU”

Belgelerin gizliliğinin kaldırılması kararı, Garces’e göre, soğuk savaşın bitmesinin yanında Beyaz Saray’da bir Demokrat başkanın oturuyor olmasıyla yakından ilgiliydi. Garces, bu durumu şöyle anlattı:

“1970’li yılların başında Amerika Birleşik Devletleri içinde iki temel eğilim vardı. Bunlardan ilki Başkan Nixon ve Cumhuriyetçilerin temsil ettiği ve diktatörlüklerden yana tavır alan bir eğilimdi. Demokratlar arasında bulunan bir başka eğilim de işlerin bu biçimde yürütülmesine karşıydı. 1990’lı yıllara gelindiğinde demokratlar arasındaki bu eğilim parti politikası halini almıştı ve İspanya’da dava açıldığı yıllarda Beyaz Saray’da bir Demokrat Başkan oturuyordu. Bu belgelerin gizliliğinin kaldırılmasından sonra, Demokratlar bir adım daha ileri gitti ve yine Demokrat Parti’den bir senatörün, Hinechey’in girişimi ile Şili’deki 1973 darbesine ilişkin CIA’nin elinde bulunan gizli raporların da, bir sonraki yılın sonbaharında yayınlanması sağlandı.”

Pinochet 2000 yılı baharında sağlık nedenleriyle mahkemeye çıkarılamayacağı gerekçesiyle İngiltere’den İspanya yerine memleketi Şili’ye gönderilse de, bu dokunulmaz sanılan eski diktatöre “insanlığa karşı suçlar” temelinde ve evrensel yargı ilkeleri kapsamında dokunulabileceğinin görülmesi, birçoğuna göre, eski diktatörlere bir soğuk duş etkisi yaşatmasının yanında bu suçları yargılayacak bir uluslararası mahkeme kurulmasına giden yoldaki ilk taşları da döşedi.

"DARBECİLERİN YARGILANMASI İÇİN SADECE YASA YETMEYEBİLİR: KAMUOYU DESTEĞİ ÇOK ÖNEMLİ"

Türkiye’de yapılan son anayasal değişikliğin ardından 12 Eylül dönemi cunta liderlerinin yargılanması girişimleri, bu konuda zaman aşımı ve af gibi tartışmalar ve mahkemelere başvuranlara tavsiyelerinin neler olduğu sorulduğunda Garces, daha çok teknik meselelere vurgu yapan tavsiyelerde bulundu.

Eski diktatörlere karşı, insanlığa karşı suçlardan dava açılabilmesi ve davaların takibi için yasal düzenlemenin tek başına yeterli olmadığını belirten Garces, başarılı bir girişimin olmazsa olmaz koşullarını da şöyle sıraladı:

“Böylesine davaların açılabilmesi için, genel koşullar açısından kamuoyu çok önemlidir. Kamuoyunun bu tür bir davanın açılmasını ve yürütülmesini desteklemesi bir önkoşuldur. Bununla bağlantılı olarak da medyanın tavrı önemlidir. Medyanın da böylesine yargılamalara taraf bir tutum takınması ve kamuoyunu bu doğrultuda bilgilendirmesi gerekir.
Bu koşulların bir araya geldiği durumlarda, başvuruları kabul ederek dava açmaya karar veren bir savcı bulmak gerekiyor. Başvuruları kabul eden bir savcı bulduktan sonra, başvuranların zaman aşımı meselesini açıklığa kavuşturmak açısından hakkında şikayette bulunulan dönemde işlenen işkence, tecavüz, gözaltında kayıp ve benzeri suçların ‘sistematik olarak işlendiğini’ kanıtlamaları lazım. Çünkü, bu tur suçların insanlığa karsı suçlar kapsamına girebilmesi için, sistematik olarak işlenmesi gerekir. Aksi halde, ‘adli suç’ kapsamında kalırlar ve bu durumda da zaman aşımı bu suçlar için geçerli olur.”

“İÇ HUKUK YETERSİZSE ULUSLARARASI HUKUKTAN YARARLANILABİLİR”

Suçların sistematikliğinin kanıtlanması halinde, ilk olarak ülkedeki yasaların, yargılamaya olanak verip vermediğine bakılacağını, gerekli hukuki düzenlemenin yetersiz olması durumunda uluslararası hukuka da başvurulabileceğini vurgulayan Garces, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7’inci maddesinin ikinci Paragrafı’nın, bu suçların yargılanmasına olanak sağladığını belirterek “Sistematik işkence, gözaltında kayıplar, tecavüz gibi suçlar bu madde kapsamında değerlendirilebilecek suçlardır” dedi.

“SİYASİ İRADE KARARLILIK GÖSTERMELİ”

Juan Garces siyasi iradenin davaların açılması bakımından önemini ise şöyle anlattı:

“Başvuruların yapılması aşamasından başlayarak hükümetlerin tavrı önem kazanır. Hükümetler başvuruda bulunan kurbanlara yardım edebilirler. Bu örneğin, hukuki yardım sağlamak biçiminde olabileceği gibi, savcıların görevlerini yapmaları için teşvik edilmeleri şeklinde de gerçekleşebilir. Burada yapılacak şey yargıya müdahale değildir, ancak savcılardan görevlerini yapmalarını ve yasaları uygulamalarını talep edebilirler ve mesela savcıların devlet belgelerine ulaşmalarını kolaylaştırabilirler. Bu, konuyla ilgili bir politik kararlılığın da işareti olur.”

“BU TÜR DAVALAR HUKUKİ UZMANLIK İSTER”

Garces, bu tür davaların hukuki uzmanlık isteyen bir konu olduğuna dikkat çekerek “Örgütlü bir şekilde yaklaşmak yararlıdır. Başvuranların yönelttikleri suçları delillendirmeleri ve bu delillerin sunulmasının büyük önemi vardır. Bunlar suçlamalarla ilgili varsa belgeler; kurbanların ifadeleri, görgü tanıklarının ifadeleri, güvenlik görevlilerinin ifadeleri gibi deliller olabilir ve dosyalara konabilir. Saydıklarım genel olarak başvuru yapanların toplayabilecekleri dokümanlardır, ancak bunun dışında davaya bakan savcılar devletten direkt olarak konuyla ilgili gizlilik derecesi olsun olmasın ilgili belgeleri isteyebilirler, bunlar önemlidir” diye konuştu.

“ULUSLARARASI DESTEK ÖNEMLİ”

Uluslararası desteğin de bu tür davalarda önemli olduğunu belirten Garces, sözlerini şöyle tamamladı.
“Bu tür dava açma girişiminde bulunduğunuzda güç odaklarını karşınıza almış oluyorsunuz. Onların da kendi ilişki ağları, bağlantıları var. Bu tür suçların yargılanabilmesinde uluslararası destek büyük öneme sahip. Daha önce söylediğim iç kamuoyunun desteği yanında dış kamuoyu da büyük öneme sahip.”
Belki de saydığı bu tür nedenlerden dolayı, Garces ve diğer sikayetçilerin eski İspanyol diktatör Franco yonetimi altında, 1936-1975 yılları arasında işlenen insanlığa karşı suçların araştırılması girişimi bir sonuca bağlanamadan sonlandı. Ünlü hakim Baltasar Garzon’un Ekim 2008’de başlattığı soruşturma, kendisinin görevden alınması ve soruşturmanın kapanmasıyla sonuçlanmıştı. Soruşturma sırasında ünlü İspanyol şairi Federico Garcia Lorca’nin mezarı da ölüm şeklinin belirlenmesi için ailesinin izniyle açılmıştı.

NEDEN ÖNCE FRANCO DEĞİL DE, PİNOCHET?

İspanyol diktatörü Franco yerine niçin ilk olarak Şili diktatörü Pinochet’in yargılanması için girişimde bulunduğunu sorduğumuzda, Garces, ilk olarak Franco rejiminin kendisinin doğmadığı bir dönemde başladığını söyleyerek cevaplamaya başladı. Ardından söyle devam etti:

“Franco iktidara Italya’daki Faşist ve Almanya'daki Nazi'lerle geldi ve kendisine karşı İspanya’da çok büyük bir direniş oldu nüfusun neredeyse yarısı diğer yarısı ile çatıştı. Bu arada bircok olaylar meydana geldi ve Franco ülkeyi sitematik bir terörle uzun yıllar yönetti. 1975 yılında öldüğünde kurduğu sistem hemen değişmedi, uzun yıllar orneğin onun zamanında atanan hakimler, yüksek mahkemenin üyeleri olarak kaldılar, böyle bir durumda zaten dava acmak mümkün olamadı.”

İspanya’da 1977’de çıkarılan bir affa atıfta bulunularak Franco dönemine ilişkin bu tür bir soruşturma yapılamayacağı ve bu girişimde bulunarak yetkilerini aştığı gerekçesiyle Baltasar Garzon’un 2009 yılında görevden alınması ancak, İspanyol adalet arayıcılarını yıldırmış görünmüyor. Daha once Latin Amerikan diktatörlerinin ülkeleri İspanya’da yargılanmasını sağlayanlar, bu kez kendileri eski diktatörlerini yargılamak için Latin Amerika’da dava açıyorlar. Bu yılın Eylül ayı başında bir Arjantin mahkemesi İspanyol asıllı akrabaları İspanya’da Franco rejimi altında öldürülen şikayetçilerin dilekçelerini, “evrensel adalet” ilkesi kapsamında kabul ederek, İspanya’dan konuyla ilgili herhangi bir soruşturma yürütülüp yürütülmediğinin sorulmasını kararlaştırdı.

* * *

JUAN GARCES KİMDİR?

Bir siyaset bilimci ve avukat olan İspanyol Garces Şili’yi ve Pinochet rejimini çok iyi tanıyan ve bu rejimin ilk kurbanları arasında yer alan biri. Başkanlığı sırasında Salvador Alende tarafından siyasi danışmanlığını yapmak üzere Şili’ye davet edilen Garces, Allende’nin intihar etmek zorunda bırakıldığı ünlü Başkanlık Sarayı’nın cuntacılar tarafından bombalanmasının ilk elden tanığı ve aynı zamanda sağ kalabilen kurbanlarından biri. Allende’nin 1973’de bombalanan başkanlık sarayının yıkıntıları altından sağ çıkabilen tek siyasi danışmanı olan Garces, bu olaydan sonra Şili’den sınır dışı edildi, İspanya’da diktatör Franco rejimi sürdüğü için uzun yıllar Fransa’da kaldı. Ancak Franco yönetiminin değişmesinden sonra 1981 yılında İspanya’ya döndü ve avukatlık yapmaya başladı. Aradan geçen yıllarda, bugün de sorulduğunda gözlerinin bulutlanmasına neden olan öldürülen, vahşete uğrayan çalışma arkadaşları ve yoldaşlarının anısını, yazdığı “Demokrasi ve Karşı Devrim”, "Allende ve Şili deneyimi” gibi kitaplarla yaşatmaya çalıştı. Garces, adalet arayışındaki ısrarıyla 1999 yılı 'Alternatif Nobel Ödülü' sahibi oldu. Aytül Gürtaş (ANKA)


FOTOĞRAF: Aytül Gürtaş (solda), avukat Dr. Juan Garces

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0