Evet, ama yetmez - Kerem Altan

19 Nisan 2012 12:52  

 

Evet, ama yetmez - Kerem Altan

Nisan ayı oldukça hareketli geçiyor.

Tam 12 Eylül darbesiyle yüzleşebilmenin mutluluğunu ve heyecanını yaşarken, birden daha yakın bir geçmişte ülkeyi alla bullak eden bir postmodern darbenin başrollerindeki isimler yaptıklarının hesabını vermek için adalet önüne gelmeye başladı. Henüz isimleri okunmayanlar ise öyle tahmin ediyorum ki kafalarında “değer miydi acaba” sorusuyla sıralarını bekliyorlar.

Bu devlet, askeriyle, politikacısıyla, polisiyle, istihbarat görevlisiyle, gazetecisiyle, işadamıyla geçmişinde hâlâ hesabını vermesi gereken çok günah işledi. Utanılacak çok iş yaptı. Sağcısı solcusu, Kürt’ü Türk’ü, Ermeni’si Rum’u, dindarı dinsizi, tinercisi ayyaşı, şişmanı kısası, gözlüklüsü gözlüksüzü demeden herkesin geleceğini kararttı, fakir bıraktı, hakkını yedi, geleceğini aldı bu devlet.

Bunları yapanlar, kendilerine gösterilen inancı, güveni, bahşedilen gücü en hafif deyimle kötüye kullanarak hizmetle yükümlü oldukları insanların yaşamlarını hiçe sayıp canlarını alarak, hiç tereddüt etmeden bu insanların enerjilerini, paralarını veya inançlarını kendi zenginlikleri uğruna sömürdüler.

Devletin millete hizmetle yükümlü olduğunu bir türlü kavrayamadıkları veya bunu kabullenmenin kendileri için hiçbir işe yaramayacağını düşündüklerinden dolayı, o çok sevdikleri ve anlamsız bir şekilde insanlarından ayrı gördükleri devletlerinin bir sürü olumlu gelişmeye rağmen hâlâ bir 3. Dünya ülkesi görüntüsünden kurtulamamasına neden oldular.

Şimdi hesabı ödeyecekleri günler geldi. Bekleyip gelişmeleri hep beraber izleyeceğiz.

Seksen dokuz yaşındaki Cumhuriyet –ki bu sayı emin olun ki bir insan ömrü için olduğu kadar bir ülkenin ömrü için de yeteri kadar büyük bir sayıdır– bu anlayıştaki insanlar yüzünden henüz yeni yeni dünyaya yüzünü dönmeye çabalıyor.

Dönmeye çabalıyor ama anlayış çok değişti mi bundan pek emin değilim.

Hükümet bir yandan övgüleri ve alkışı sonuna kadar hak ederek geçmişle hesaplaşıyor, ekonomiyi hiç olmadığı kadar güçlendiriyor ama bir yandan da hâlâ devleti yönetenlerin keyfî davranma özgürlüğü olduğu yanılgısının sıkıntılarını yaşıyor ve yaşatıyor.

Öyle olmasa, saçmalama çıtasını her gün biraz daha yukarı çıkaran, her hareketiyle her sözüyle hepimize “pis zenci” diyen, böyle insanlar tarafından temsil edilmenin utancını her an yaşatan bir İçişleri Bakanı’nı o görevde tutmaya devam etmez, kabaca söylemek gerekirse “cebi biraz para gördüğü” için hayata geçirmeyi durdurduğu ama demokrasi adına kaçınılmaz olarak muhtaç olduğu Avrupa Birliği’nin kriterlerini bir an önce yapması gereken ödevlerin en üst sırasına yerleştirir, korkmadan hesaplaştığı 12 Eylül darbesinin anayasasını söz verdiği gibi artık insanları uyutmayı bir kenara bırakıp değiştirir ve alışkanlıklarından kurtulup milleti esas alan bir anayasa hazırlar, şeffaflaşmak adına ne gerekiyorsa aynı cesaretle yapar, bugün 117. gününe girecek olan Uludere katliamının faillerini de yine hesap sorulması için 15-20 yıl beklenmeden adalet önüne çıkarır, Deniz Fener’i davası gibi yakın zamanın en büyük yolsuzluklarından birini göz göre göre kapatmaz veya kapatılmasına göz yummaz, sporu spor olmaktan çıkaran şike skandalının daha da büyük bir rezalete dönüşmesine destek olmaz, her gün beşer onar ölen işçilerin hayatlarını kurtarır, on binlerce insanın hayatına mal olan “Kürt sorunu”nu çözmek için daha hızlı ve daha sağlıklı adımlar atma niyetinde olurdu.

Bunları, niyetlerini aşağı yukarı tahmin edebildiklerim gibi, “evet darbelerle hesaplaşılıyor ama ne yapayım ne yazık ki sevinemiyorum” çaresizliğiyle değil, eğer önemli olan, demokrasinin kusursuz bir biçimde işlediği ve insan haklarına kusursuz bir biçimde sahip çıkıldığı bir ülkede yaşamak ve ileride tekrardan benzer durumlarla karşı karşıya kalmamaksa, geçmişle hesaplaşırken geleceği de unutmamak gerekir diye söylüyorum.

Zenginleşmek iyidir ama özgürleşmek daha da iyidir.

Eskiden “fakir kölelerdik”, bugün “zengin köleleriz” diye sevinmek utanılacak bir iştir.

Yok mudur bu köleliği, yöneticilerin halkı küçümseyen keyfîliğini bitirecek bir anlayış?

“Her şey sırayla” diyenler olduğunu biliyorum da “sıra” demokrasiye ve özgürlüğe neden hiç gelmez onu merak ediyorum.

keremaltan@gmail.com

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0