ForumGüncel Politika - İskender'in Düğümü  Yeni Konu 

Laiklik için notlar...

16 Nisan 2008

hurkus



Biz Cumhuriyeti kuralı seksen yıldan fazla oldu.

Üstelik de “sert” bir Cumhuriyet bu.

1950’ye kadar “tek adam” ve “tek parti” sistemiyle yönetildi.

Ondan sonra da açık ve kapalı darbelerle ordu hep iktidarın denetimini elinde tuttu.

Cumhuriyet tarihimiz boyunca “silah” hukuktan üstün oldu.

Bu sert Cumhuriyet kendi “değerlerini” kitlelere “eğitim sistemiyle” enjekte etti.

“Tevhid-i tedrisat” kanunuyla eğitimi, Diyanet ile de dini kontrol etti.

Halkın yolundan “sapacağından” korktuğundan “demokrasiyi” asla cumhuriyetin değerleri arasına almadı.

Halkı, kalın çizgili dar bir çerçevenin içine hapsedip onu şekillendirmeye uğraştı.

Ve, hep “laikliği” vurguladı.

Peki bunca kontrolden ve bunca yıldan sonra ne oldu?

Bugün “şeriat” gelecek diye korkuluyor.

“Laikliğin elden gideceği” söyleniyor.

Şimdi soru şu:

Eğitimin ve dinin böyle sıkı bir denetim altına alınmasına, demokrasiye izin verilememesine rağmen “cumhuriyetin en önemli değeri” neden tehdit altında?

Neden halkın demokrasiyi değil de “şeriatı” seçeceğinden, laiklikten vazgeçeceğinden ürkülüyor?

Neden halkın “laikliği” benimsemediğinden endişe ediliyor?

Nerede, ne aksadı da cumhuriyetin “en önemli değeri,” halkın “en önemli değerleri” arasına giremedi?

Ben, bu ülkeye “şeriat” geleceğine hiç inanmadım.

Bu ülke, hilafetin merkeziyken, “halife” tarafından “şeriatla” yönetilirken bile buradaki düzen diğer Müslüman ülkelerdeki şeriat düzenine benzemiyordu.

Ama halkın, Cumhuriyetin kurucuları gibi “laikliğe” tapınmadığı da kesin.

Laiklik, en kaba anlatımıyla “dinle devlet işlerinin birbirinden ayrılması” demek.

Devlet dinin kurallarına göre yönetilmiyor laik düzende.

Devlet din kurallarıyla yönetilmeyince, halkın yaşama biçimi de “din” tarafından belirlenmiyor.

Peki, insanlar niye böyle bir yönetim biçimi yaratma ihtiyacı duydu?

Neden “laiklik” diye bir yönetim biçimi çıktı?

Laiklik, “burjuva sınıfının” güçlenmesiyle hayata geçmiş bir kavram.

Burjuvalar, krallardan ve aristokratlardan farklı olarak “varlık nedenlerini” tanrıya bağlamıyorlardı, onlar “paralarıyla”, sermayeleriyle varoluyorlardı.

İktidarlarını sürdürmek için “tanrısal” bir desteğe ihtiyaçları yoktu.

Ayrıca, ellerindeki parayı nasıl harcayacaklarının “kilise” tarafından belirlenmesini de istemiyorlardı.

Onlar paralarını özgürce harcamak istiyorlardı.

Bu yüzden laiklik, “halkın” elinde para birikmesiyle ortaya çıktı.

Parayla laiklik arasında çok kuvvetli bir bağ vardır.

Bir halkın “laik düzeni” dirençle istemesi için, elinde “özgürce” harcamak isteyeceği bir para bulunması gerekir.

O paranın sağlayacağı hayat biçiminin, “dinin” denetimi dışına çıkarılmasını talep etmesi gerekir.

Halk zenginleşmemişse, elinde para yoksa, laik düzenin ona sağlayacağı “harcama özgürlüğünün” bir anlamı kalmaz.

Sizce, Türkiye’nin “laik olup olmaması”, Hakkâri’nin bir mezraında yaşayan insanların hayatını nasıl etkiler?

Laik olduğumuzda nasıl yaşarlar, laik olmadığımızda nasıl yaşarlar?

İkisinde de aynı yaşarlar.

Laik bir ülkenin vatandaşı olup olmamaları onların hayatlarında hiçbir fark yaratmaz.

Eğer, bugün “Laiklik elden gidiyor” diye üzülenler, bu üzüntülerinde samimi iseler öncelikle akıllarına takmaları gereken soru, “Halkı nasıl zenginleştireceğiz” sorusu olmalı sanıyorum.

Peki, Türkiye’de yaşayan insanlar nasıl zenginleşir?

Türkiye dışardan kaynak almadan zenginleşemiyor.

Yabancı yatırıma ve dış dünyayla çok ciddi ekonomik bağlara ihtiyacı var.

Yabancı yatırımcıları buraya çekebilmek ve gelişmiş dünyanın parçası olabilmek için de “hukukunu ve demokrasisini” sağlama almak zorunda.

Bunu sağlayabilmenin en iyi yolu da gelişmiş ülkelerin “hukuk kriterlerini” kabullenmek ve o dünyanın parçası olmak.

Kısacası Avrupa Birliği’nin üyesi haline gelmek.

Eğer Türkiye’nin “laik” olmasını isteyenler, bunu halkı zenginleştirmeden, sadece darbelerle ve silah zoruyla yapabileceklerini sanıyorlarsa, Cumhuriyet tarihine baksınlar, onca baskıya ve silaha rağmen istedikleri noktaya gelmedik.

Gelemeyiz de.

Laiklik isteyen, halkın zenginleşmesini talep etmek zorunda.

Halkın zenginleşmesi ise gelişmiş dünyanın parçası olmaktan geçiyor.

Anlayacağınız, hem laiklik isteyip hem de Avrupa Birliği’ne ve demokrasiye karşı olamazsınız.

Öyle olursanız amacınıza asla ulaşamaz ve hep korku içinde yaşarsınız.

“Laikçilerin” çıkmazı da burada zaten.

Hem laiklik istiyorlar hem de halkı zenginleştirip laiklik yanlısı yapacak demokratik gelişmelere karşı çıkıyorlar.

Bu kısırdöngüden hiçbir zaman kurtulamayacaklar.

Laikliği buraya, halkın zenginleşmesinin önünü açacak olan demokratlar getirecek o yüzden.

Ahmet Altan
Taraf Gazetesi
12 Nisan 2008
23 Nisan 2008

Deliorman

10 Mayıs 2008

Moshe

Yüzyıllardır Din Adamlarının yarattığı terörden kaçarak özgürlüğünü arayan insanların arzuladıkları çevreyi yaratmak için Laiklik oldukça akılcı gelmişti.

Laikliği, özgürlük arzusundan uzakta düşünmek kanımca hata olur. Salt para ile ilişkilendirmek eksik bir analiz olur. Engizisyon mahkemelerinden zenginler kadar fakirlerde çekmiştir. Ama daha çok fakirlerin muzdarip olduğunu iddia etmek yanlış olmaz. Laiklik gibi bir olguyu daha çok fakirlerin talep etmiş olmasıda yadsınamaz bu durumda.

Din terörünün yarattığı ızdıraplara bir çare olabilir düşüncesiyle laiklik kucaklanmış olabilir.

Elbette laiklik tanımı çerçevesinde güreş tutmakdan ziyade, küresel ısınma, terör, yoksulluk, barış gibi daha hayati meseleler konusunda münazarada bulunmak daha faydalı olacaktır.

Zaten bir din kabul gördüğü toplumun gelenekleri içinde zamanla erir gider. Bir heykel önünde tapınmak Hıristiyanlık dininde olmadığı gibi genelevlerden alınan vergilerle imamların maaşını ödemek de İslam'dan gelen bir alışkanlık değil.

Uzun yıllardır devleti yönetmeye çalışan askerciklerin veya çetecilerin son tutunmaya çalıştığı dal Laiklik ilkesine en çok bugün sahip çıkmaya çalıştıklarını iddia eden çevreler zarar vermiştir.

Anadolu'da hiç bir zaman Şeriat yönetimi hüküm sürmemiştir bundan sonra da asla hüküm süremez zira toplum dinamikleri bunu kanıksayabilecek bir yapıya sahip değildirler. Kurban eti ile rakımızı içer, iftardan sonra mankenlerin nazik yerlerini seyreder, bayram günü diskolarda zıp zıp zıplarken bu keyifleri elimizden alabilecek bir delikanlı göremiyorum.

Zaten ülkede uygulanan da Laiklik değil Laisizm'dir. Devlet kontrolünde Din.

Kimsenin ne şeriatı getirmek gibi bir derdi var kimsenin de Laiklik elden gidiyor diye endişelendiğini sanmıyorum. Bu eski devlet anlayışı ile yeni anlayışın çekişmesinden başka bir durum değil.

Not: Atatürk'ün yabancı sermaye çekmek için bir çok diplomatik görüşmeler yaptığını iddia etmek de safça olmaz. Atatürk şu an ki yöneticilerden daha fazla yabancı sermayeyi talep etmiştir. Olmayan değeri dışarda aramak kadar da normal bir durum yoktur.
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0