Bekir Coşkun'un ardından... Yavuz Semerci

25 Eylül 2010 13:23  

 

Bekir Coşkun'un ardından... Yavuz Semerci

Köşelerin babamızın malı olmadığını bir kez daha anladık. Bekir Coşkun artık aramızda değil. Bu gazetenin sahibi Turgay Ciner, Coşkun ile yaptığı sözleşmeyi tek taraflı olarak feshetti. Pek çoğumuzu üzen bu ayrılık sonrasında televizyon ve diğer gazetelerde süren tartışmalar, Coşkun'un hükümete yönelik eleştirilere malzeme yapıldığını gösteriyor. Meslek hayatımda öğrendiğim şudur: "Gazetedeki varlığınız, patronların ve genel yayın yönetmenlerinin iki dudağı arasındadır."



Okurun varlığı da bir yere kadardır. Aslına bakarsanız, işinizi gerçek anlamıyla yapmaya çalışırsanız, okurun umurunda bile olmazsınız. Bu nedenle pek çok yazar, okurun politik eğilimlerini sömürür. Onun adına konuşur. Onun sözcülüğünü yaparken bir süre sonra gerçeklik duygusunu da kaybeder. Muhalif olmak ve şeytanın avukatlığını yapmak ile muhalefet cephesinin bir üyesi olmak arasındaki fark kaybolur.
Bekir Coşkun, bu hükümete kızanların yakından takip ettiği birisiydi. Hepimizin yazı stili ve derdini anlatma yeteneği açısından kıskandığı, imrendiği bir yazardı. Keşke hâlâ yazıyor olsaydı... Ancak bundan bir adım ileriye gitmem kendi adıma. Bir gün kaçınılmaz gerçekle karşılaştığımda, diğer gazetecilerin yapacağı gibi üzülmek dışında bir aksiyon içinde olmam.
Çünkü, bu ayrılığın hükümet baskısı ile gündeme geldiğine inanmıyorum. Ciner'i yakından tanıyorum. "Hükümetin değil, benim kararım" diyorsa, hükümet "Bizim en ufak bir imamız bile olmadı" diye açıklıyorsa, konuyu politik bir malzeme haline getirmem. Ciner, neredeyse 10 yıldır bu sektörün içinde. Ben de dahil pek çok kişinin "delilik" dediği şeyi yaptı ve binin üzerinde çalışanı olan Habertürk grubunu kurdu. Yüz milyonlarca dolar harcayarak bu gazeteyi çıkardı. Hem de Erdoğan döneminde elinden gazetesi alınmış bir kişi olarak yine Erdoğan döneminde tekrar sahneye çıktı. Hiçbirimiz onun ortağı değiliz. Giderken de yalnızdı. Kararını verirken de yalnız...



Bu gazete susturulacakmış! Bu gazetede doğruları yazma görevi sadece Bekir Coşkun'a mı ait? Her gün yüzlerce habere imza atan muhabirlere ne oldu? Bunca yazar, "Aman hükümet ne der" diye mi kalemi sallıyor? Çok sesli bir gazetenin sesinin kesildiği saçmalığını dile getiren arkadaşlara sormak lazım: Bekir Coşkun gelene kadar bu gazete az sesli miydi?
Ayrıca, Sabah ve atv, Turgay Ciner'in elinden alındığında kim bu süreci objektif olarak sorguladı. Emin Çölaşan Hürriyet'ten kovulduğunda, Bekir Coşkun yazamaz hale geldiğinde o gruba ait gazetecilerden hangisi televizyon programını bu konuya ayırdı?



İki hafta önce (Coşkun olayı patlak vermemişti) Akşam Gazetesi benimle bir söyleşi yaptı. Kendimi nasıl bir yazar olarak tarif ettiğimi sordular. Henüz yolun başında olduğumu söyledim. Ama bildiğim bir şey var: Bir gazeteci ve elbette yazar iki özelliğe sahip olmalı: Vicdan ve insaf...
Bunlardan birini kaybederseniz, yolunuzu şaşırırsınız. Gerçeği aktarma, kamuoyunu bilgilendirme görevinizi aksatırsınız. Çok sevmeme rağmen iki gazeteciyi örnek vererek derdimi anlattım: Biri Habertürk'ten Bekir Coşkun. Bu hükümetin hiç mi doğrusu yok? Diğeri ise Sabah'tan Salih Memecan... Bu hükümetin hiç mi eleştirilecek yanı yok? Birisi yıllardır sadece iktidarı eleştiriyor. Diğeri ise yıllardır hükümeti övüyor ve muhalefeti tiye alan karikatürler çiziyor...
Biri okurun kemikleşmiş düşüncesini kabartıyor, diğeri okurun dikkatini dağıtarak, doğruları görmesini engelleyerek yönlendiriyor ve iktidara yandaş kazandırmaya çalışıyor.
Okurun politik tercihi olabilir ama yazar, takım tutar gibi parti tutmaz. Hele hükümeti kötülemek veya övmek ise amacım, gider politikaya girerim. Bir gazetecinin tek güvencesi vardır: Okurun vicdan sahibi olduğunuza inanmasıdır. Doğru yazdığınıza güvenmesidir. Sevmesine gerek yok...


Habertürk

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0