Başörtüsüne de anadilde eğitime de cemevlerine de evet! - Cengiz Çandar

23 Ekim 2010 13:27  

 

Başörtüsüne de anadilde eğitime de cemevlerine de evet! - Cengiz Çandar

'Anadilde eğitim hakkına kapıyı kapatırsanız, başörtüsü konusunda da adım atamazsınız...'

Türkiye’nin, 12 Eylül anayasa referandumunun ardından içine girdiği şu dönem, 22 Temmuz 2007 seçimleri sonrasını andırıyor. AK Parti hükümetinin ‘demokrasi ivmesi’ni (momentum) yitirmekte ya da kaçırmakta özel bir yeteneği var sanki.

22 Temmuz 2007 seçimleri olağandışı bir ortamda yapılmıştı. Cumhurbaşkanlığı krizi, e-muhtıra, Anayasa Mahkemesi-CHP işbirliğiyle bir 367 kepazeliğinin üzerine geldi ve yüzde 47’lik bir oy yüzdesiyle AK Parti’ye bir önceki seçime oranla (+ 13) fazlasıyla iktidar verdi.

Başbakan Tayyip Erdoğan, seçimlerden önce Prof. Ergun Özbudun başkanlığında bir kurula, yeni (demokratik ve sivil) bir anayasa taslağı çalışması yaptırtmıştı. Seçim sonrasında, halkın demokratik desteğiyle daha güçlü biçimde iktidara yerleşen hükümetin önünde hazır bir taslak vardı.

Sonra ne oldu?

2008’in taktik hatası Başörtüsü konusu, genel özgürlüklerden sıyrıldı; AK Parti MHP ile işbirliğine kaydı. 411 gibi müthiş bir oy çoğunluğuyla anayasanın başörtüsünün yasaklanmasına dayanak gösterilen maddesi değiştirildi.

Ne var ki, ‘Kaosa kalkan 411 el’ başlığıyla bir ‘medya selamı’ alan karar, CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne götürüldü, Anayasa Mahkemesi yetki gaspıyla aldığı karar sonucunda değişikliği iptal etti.

AK Parti, halkın geniş kesimlerinin kendisine verdiği avansı, ‘özgürlüklerin bayraktarlığı’nı yapmak yerine göndere MHP destekli başörtüsü yasağının kaldırılmasını çekmek olarak kullanınca, İstanbul’un belirli bir kesiminin desteğiyle ‘Ankara statükosu’ harekete geçti; anayasa değişikliğini engellemekle kalmadı, kısa bir süre sonra AK Parti için kapatma davası açıldı. Yeni siyasi dengede, yeni, demokratik ve sivil bir anayasa öncelikli olmaktan haliyle çıktı. O tarihte, başörtüsünü ‘özgürlükler genel paketi’nin içinden çekip çıkartarak ve tefrik ederek, yeni anayasa yapımının geri plana itilmesinin AK Parti’nin ‘siyasi taktik hatası’ olduğunu ısrarla vurgulamıştık. Parti yöneticileri, daha sonraki gelişmelere bakarak, bunun bir hata olduğunu söylediler.

Aynı hataya bir kez daha düşülüyor gibi.

Yine MHP, yine CHP, yine Başsavcı
12 Eylül referandumu, yüzde 58-42 sonucu ile AK Parti’ye demokratikleşme yolunun buldozerliğini yapması için bir müthiş avans daha verdi. Öyle ki, referandumda ezilen MHP içine döndü, parti yönetiminin meşruiyeti tartışmaya açılır oldu; CHP, giderek söylem ve politika değiştirmeyi ciddi ciddi düşünmeye zorlandı.

Yaklaşan 2011 seçimlerinin platformunun ‘yeni, demokratik, sivil anayasa’ olması, 12 Eylül referandumuyla kaçınılmaz gibi gözüküyordu.

Ortaya yine başörtüsü getirildi. Başbakan, CHP’nin ‘ara pası’na daldı; başörtüsü konusu yine ‘özgürlükler genel paketi’nin dışına, tefrik edilerek ve öncelikli olarak çıkarıldı.

CHP –hiç şaşırtıcı olmayacak biçimde- yan çizdi ve bu kez sahneye, 2008 önerisini ısıtarak tekrar MHP çıktı. Onunla eşzamanlı olarak Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya.

Bu arada, Hayrünnisa Gül’ün başörtüsü bahanesiyle CHP’nin 29 Ekim’de Çankaya’ya çıkacağı şüpheli. Askerler katılacak mı acaba?

Katılmazlarsa, 2010’un filmini 2008’e sararak tekrar seyretmemiz istenecek. ‘Korku Cumhuriyeti-Sivil Dikta’ korosu, ‘Endişeliler’in sazları eşliğinde sahne alacak.

Yeni, demokratik, sivil anayasa ve içeriğiyle uğraşmaya pek az zamanımız olacak.

Elbette ki, 2010 şartları, 2007-2008’den çok farklı. Ancak AK Parti’nin ‘patinaj yeteneği’ pek farklı sayılmaz.

Tüm mağdurlar için eşzamanlı özgürlük
‘Özgürlükler genel paketi’ dendiği vakit, bunun içinde tabii ki başörtüsüne özgürlük ve eğitim hakkı yerini alacak. Ama onunla birlikte, Kürt sorununun çözüm yolunun yarılanması demek olan ‘anadilde eğitim hakkı’ ve statükonun direncinin kitlesel zemini kıracak olan ‘cemevlerine serbestlik’ ve ‘zorunlu din derslerinin kaldırılması’ da aynı paketin içinde yer almak zorunda.

Bu tür özgürlüklere yolu açacaksanız, Heybeliada Ruhban Okulu’ndan, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’ndaki yapılması şart değişiklikleri içeren bir paketi hazırlamak zorundasınızdır.

‘Anadilde eğitim hakkı’na kapıyı kapatırsanız, 8 yıldır iktidarda olmanıza rağmen ‘cemevleri’ ve ‘zorunlu din dersleri’ gibi ‘iç barış-uzlaşma-hoşgörü’ başlıklarında kafanız hâlâ berrak değilse, başörtüsü konusunda adım da atamazsınız. Tek başına başörtüsü ile demokrasi ve özgürlük yolunda yürüyemezsiniz. Yürütmezler.

Yeni lehçe ile eski devlet söylemi
Yolda tökezleyince, ülkenin en önemli sorununa çözüm için ‘Terör ve teröristle mücadeleyi sağlamak, demokrasiyi genişletmek, iç mutabakatı sağlamak’ diye formüle ettiğiniz, aslında devletin 20 küsur yıllık söylemini yeni bir lehçeyle seslendirmekten başka bir şey de yapamazsınız.

Sonuç olarak, bu söylemle seçimlere dek geçecek süre içinde ‘iç barış ve istikrarı’ da sağlam biçimde güvence altına alamazsınız.

Yakın geçmişten ders alıp, yakın geleceğe doğru adım atabilmek için son umutları tüketmediniz. Yeter ki, -Başbakan’ın sık kullandığı deyişle- dürüst olun ve daha da önemlisi siyasi cesaret sahibi olun.


Cengiz Çandar/Radikal

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0