“CUMARTESİ ANNELERİ” ve “DİYARBAKIR ANNELERİ”

26 Ağustos 2022 12:07 / 864 kez okundu!

 

 

"İlk duyduğumda inanamamıştım. “Diyarbakır gibi bir yerde bu ne cesaret!” dediğimi hatırlıyorum. Bu konularda yazan biri olarak ezberimin bozulduğunu itiraf etmem gerekiyor... Her iki acılı aile grubunun girişimleri siyasi malzeme konusu yapılmadan değerlendirilmelidir. “Diyarbakır Anneleri” çocukları örgüt tarafından dağa çıkarıldığı için çocuklarını sağ istiyorlar. 15 yaşlarındaki çocukların dağa çıkarılması, savaştırılması bir insanlık suçudur... İşte buna benzer gerekçelerden dolayı ilk günden itibaren bu ailelerin eylemini siyasi hesaplardan uzak durarak destekledim; tıpkı Cumartesi Annelerini desteklediğim gibi."

 

***

“CUMARTESİ ANNELERİ” ve “DİYARBAKIR ANNELERİ” 

 

Her kayıp annesinin içinde üstü örtülmemiş bir mezar vardır.”

Türkiye’de PKK savaşında çatışmaların yoğunlaştığı 1990’lı yıllarda, karakollarda gözaltında kaybetmeler yeni bir arayışın başlangıcı olmuştu. 1995 yılında devlet yetkililerinin ve ana akım medyanın sessizliği karşısında kayıplarının akıbetini arayanlar seslerini duyurmak için Taksim'de bulunan Galatasaray Meydanı önünde sessiz oturma eylemi başlattı. Latin Amerika ülkelerindeki (Arjantin örneğinde) Las Madres de Plaza de Mayo annelerinin deneyimi olmak üzere, annelerden ilham alan kayıp yakınları, “Cumartesi Anneleri” adıyla örgütlenerek, bütün müdahalelere rağmen yakınlarını aramaktan vazgeçmediler. Tam 27 yıldır, 1995 Mayıs’ından beri devletin güvenlik güçleri tarafından kaybedilmiş insanların akıbetini öğrenmek için kayıp yakınları her cumartesi öğle saatlerinde İstanbul Galatasaray Meydanı’nda oturuyorlar. Bana sorarsanız bu ülkede yakın tarihin en haklı sivil  girişimlerinden biridir. Ne yazık ki bu haklı girişimin 27 yılda amacına ulaşamadığı görüldü. Latin Amerika ülkelerinde bu türden girişimler önemli ölçüde amacına ulaşabilmişti. Demek ki bir eylem türü her ülkede benzer sonuç vermeyebiliyor. Bu geçen 27 yılda çocuklarını kaybeden anne ve babaların çoğu yaşlılıktan öldü. Her hafta toplanılan meydan ise zamanla ağlama duvarı işlevi gören bir yere dönüştü. Aileler de kayıplarının sağ gelmeyeceğini artık biliyor. O yüzden de kaybedilmiş yakınlarının mezarlarını devletten istiyorlar. Nitekim oturma eyleminin 700. haftasında ailelerden bazıları devlete seslendi. 1990’lı yıllarda kardeşleri Ali ve Mehmet Tekdağ’ın faili meçhul cinayete kurban gittiğini belirten İffet Tekdağ, “Yıllardır kemiklerini arıyoruz ama bulamıyoruz. Nerede olduklarını bilsek, oraya gidip mezarlarında bir dua okuruz. Ölünceye kadar da mücadelemi sürdüreceğim.” dedi. Hazro ilçesinde 1997 yılında gözaltına alınıp kaybedilen İbrahim Gündem’in ablası Feride Mafna da, “Kayıplarımızın bir mezarı olsun ve bayramda onların mezarını ziyaret edelim. Cenazeleri nerede ise çıkarsınlar.” diye konuştu. Bu kayıp yakını aileleri meydanda ne zaman görsem içim burkuluyor. Her kayıp annesinin içinde üstü örtülmemiş bir mezar vardır. 27 yıl gibi bir zaman dilimi uzun bir süre. Artık bu saatten sonra kayıplar sorunu bu ülkede devletin geçmişiyle yüzleşmesi sorunudur.

Bir eylem biçimi haklı da olsa her ülkede aynı sonucu doğurmuyor. Latin Amerika’da 10 yılda sonuç alanlar Türkiye’de ne yazık ki 27 yılda alamadı. Peki, gelinen aşamada bu aileler ne yapmalı? Bunca yılda bir yol alınamadı. Devletin tutumu ise ortada: çatışmalı bir dönemde bu gibi girişimleri görmek, duymak istemiyor. 2011-2013 arası dönemde bu konuda iyi bir ortam oluşmuştu. Dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan “Cumartesi Anneleri”ni makamında kabul etmiş, dertlerini dinlemişti. Bu kabul o güne kadar devletin bu konuda attığı en olumlu adımdı. Çözüm süreci sekteye uğrayınca, sonrasında bir gelişme olmadı.

Kayıplar meselesi artık geçmişle yüzleşme sorunudur

Bu ülkede “faili meçhul kayıplar” sorunu artık bir geçmişle yüzleşme sorunu olarak ele alınmalıdır. Devlet geçmişiyle yüzleşme kıvamına gelmedikçe, bu türden eylemlerin gündelik hayatta bir karşılığının olacağını düşünmemek lazım. Geçmişle yüzleşme meselesi ise çok boyutlu ve geniş bir meseledir. 1990’lı yıllardaki kayıplar da bunlardan biri olabilir ancak. Bu saatten sonra kayıp yakınları gerçekten yakınlarının hesabını sormak istiyorlarsa bunu tekil biçimde kayıpları aramak, sormak biçiminde değil de devletin geçmişle yüzleşmesi için verilecek meşru demokratik sivil mücadelenin içinde kalarak yapmalıdırlar. Bir toplum, bir ülke ancak şu durumlarda geçmişle yüzleşme çabası içine girebilir. Eğer bir ülkede çatışmalar sürüyorsa, o çatışmanın sonlandırılması için uğraşılmalıdır çünkü çatışmalar devam ettikçe geçmişin hesabını sormak mümkün olmaz. Tıpkı şimdi olamadığı gibi… Bir ülkede ancak çatışmalar durduğunda, geçmişte yapılan kötü uygulamalar yüzleşme konusu yapılabilir.

Görüldüğü gibi Türkiye, PKK ile içeride ve dışarıda çatışmalı bir süreç yaşıyor ve bu süreç 40 yıldır devam ediyor. Bu çatışma içinde devletin “faili meçhuller” le ilgileneceğini düşünmek gerçekçi görünmüyor. Eğer kayıp yakınları gerçekten devletten bir yüzleşme bekliyorlarsa, çatışmasızlığı savunmalıdırlar. Devlete “Operasyonları durdurun” diyebildikleri gibi, örgüte de “Eylemlerinize son verin” diyebilmelidirler. Gelinen aşamada İnsan Hakları Derneği (İHD) açısından sahicilik ve hakkaniyet sorunu da yaşanıyor. Devlet mağduru ailelerin kayıplarına sahip çıkarken, örgüt mağduru ailelerin kayıplarını görmezden geldiği için sahiciliğini tartışma konusu yapıyor. Bir yandan devletin mağdurlarının çetelesini tutarken, diğer yandan örgüt mağdurlarına ilgisiz kalması birer ayrımcılıktır ve insan hakları ihlalidir. Buna benzer nedenlerden ötürü İHD’nin bu türden girişimleri geniş kesimler tarafından kabul görmüyor. 

“Diyarbakır Anneleri” ezber bozdu

Yaklaşık 20 yıldır PKK ve radikal sol örgüt mağdurlarını yazılarıma ve kitaplarıma konu ediyorum. Bu zaman diliminde edindiğim izlenim ve deneyim şu olmuştu. Devlet mağduru olduğunuzda bu ülkede sahipleneniz savunanız çok olmasına rağmen, örgüt mağdurlarını pek kimseler savunmuyor. Özellikle sol ve HDP Kürt mahallesinde örgüt mağduru olmanın hiçbir getirisi olmadığı gibi, “hain” damgasıyla etiketleniyorsunuz. Geçmişten bugüne son 40 yılda devlet mağdurları kayıp yakınlarına her ortamda sahip çıkıp savunabilmelerine rağmen, örgüt mağduru bir tek aile çıkıp da hiçbir platformda örgüt mağduru yakınını savunamamaktadır. PKK ve radikal sol örgütler tarafından binlerce örgüt infazları yapılmış olmasına rağmen son 40 yılda bu ailelerden bir teki öldürülmüş çocuğunu savunamadı. Bu alanda durum bu iken, 2019’un Ağustos ayının son haftasında Hacire Akar adında bir Kürt anası dağa gönderilmek üzere olan oğlu Mehmet Akar’ı örgütün elinden almak için Diyarbakır HDP İl Başkanlığı binasının önünde oturma eylemine başladı. İlk duyduğumda inanamamıştım. “Diyarbakır gibi bir yerde bu ne cesaret!” dediğimi hatırlıyorum. Bu konularda yazan biri olarak ezberimin bozulduğunu itiraf etmem gerekiyor. Hacire Akar üç günlük oturma eyleminden sonra oğluna kavuştu. Bunu duyan, çocuğu örgüt tarafından dağa çıkarılmış başka aileler 3 Eylül 2019 tarihinden itibaren HDP önünde oturma eylemine başladı. İlk haftada beş aile, bir ayın sonunda 40 aile, altı ayın sonunda 105 aile, bir yılın sonunda ise 160 aile eyleme katıldı, üçüncü yılını dolduran bu ailelerden 37 aile evladına kavuştu. Bugün itibariyle 200 civarında aile oturma eylemini sürdürüyor. Bu aileler HDP kapısı önünde oturmaya başladığında, HDP’nin ilk tepkisi ise bu ailelerin sesine kulak vermek yerine il binasının kepengini kapatmak oldu. Sonraki günlerde ise bu kez, “Bu aileleri devlet gönderiyor kapımıza…” açıklamasını yapmaya başladılar. 1990’lı yılları bilen biri olarak HDP’nin bu tepkisi bende bir şeyleri çağrıştırdı. 1995’te Cumartesi Anneleri ilk oturma eylemi yaptığı dönemde hükûmetten bazı yetkililerin tepkisi de aynen şöyle olmuştu: “Bu aileleri o meydana örgüt gönderiyor.”  HDP’nin bu tepkisi o günlerde bana şu cümleyi kurdurmuştu: “Sırası gelen nasıl da zalim oluyor.” 30 yıl önce devletin kendilerine kurduğu cümleyi bu defa onlar çocukları dağa çıkarılmış yoksul Kürt analarına karşı kuruyorlardı. HDP başka konuları olduğu gibi “Diyarbakır Anneleri” sürecini de iyi yönetemedi. Anaların çığlığına kulak verip empati yapacakları yerde, polisiye açıklamalarla bu annelerin eylemini itibarsızlaştırmayı tercih ettiler. 

Anaların acılarını yarıştırmadan paylaşmak gerekir

Diyarbakır Anneleri dağa çıkarılmış çocuklar için HDP önünde oturmaya başladıklarında, normalde Cumartesi Annelerinin bu annelerle empati yapması gerektiğini beklenirdi ama ben beklemedim. Çünkü zaman içinde bu ailelerin HDP ve çevresine angaje olduklarını, bunun için de HDP’ye rağmen bağımsız bir tavır geliştiremeyeceklerini biliyordum. Sonrasında ise yanılmadığımı anlamış oldum. Ben bu satırları yazarken takvime baktığımda, Diyarbakır Anneleri oturma eylemlerine başlayalı yaklaşık üç yıl oluyordu. Bu zaman zarfında Cumartesi Anneleri bu ailelerle dayanışma içine girmedi. Onlar da HDP gibi Diyarbakır’daki annelerin devletin anneleri olduğu inancıyla uzak durmayı tercih etti. Tersinden benzer şey Diyarbakır anneleri için söylenebilir. Bu anneler de Cumartesi Annelerini anmadı. Bu anneleri biraz daha yakından incelediğimde gördüm ki aslında bu anneler aynı mahallelerde oturuyorlar ve benzer mağduriyetler yaşıyorlar. Acıları ortak olmasına rağmen eylemlerini ortaklaştıramadılar. Bu anlamıyla bu aileler özelinde görünen şey, bu gibi konularda yüzleşmekten ne kadar uzak olduğumuzdur. 

Cumartesi Anneleri girişiminin örgütün etkisinde olması, bu kayıp ailelerinin girişimini haksız kılmaz. Çok haklı bir talepleri var; devletten bir mezar yeri istiyorlar onların sesine ilgisiz kalınamaz. Benzer şey Diyarbakır Anneleri için de söylenebilir. Bu ailelerin girişimini devlet destekliyor diye görmezlikten gelinemez. Devletin/hükümetin “Diyarbakır Anneleri” ni desteklemesinden daha normal ne olabilir ki? Sorun aynı hükümetin “Cumartesi Anneleri” ni desteklememesi, onlara bir mezar yerini gösterememesidir. Bir çokları Diyarbakır Annelerini devlet desteklediği için bu acılı annelerden uzak duruyorlar ama aynı yazar/sanatçı ve hak savunucuları PKK’nin ve radikal sol örgütlerin desteklediği Cumartesi Annelerini destekleyebiliyorlar. Oysa biliyoruz ki, eğer örgüt destekleri olmazsa “Cumartesi Anneleri” eylemi bu kadar istikrarlı sürdürülemez. Benzer şey Diyarbakır Anneleri eylemi için söylenebilir. Hükümet desteği olmadan bu aileler de bu eylemlerini bu biçimde sürdüremezlerdi. Mesela niçin “Örgüt infazı Aileleri” eylemi yok. Binlerce insan dağlarda ve hapishanelerde örgüt içinde iç-infaza tabi tutuldular. Buna mukabil bu ailelerin bir eylemine rastlayamıyoruz. Neden? Çünkü kimseler desteklemiyor da ondan. O yüzden bu acılı ailelerin eylemlerini kimlerin desteklediğine bakılarak değil, bu aileler ne istiyor, hak taleplerinde haklılar mı, sorularına cevap arayarak, bu ailelerin taleplerine bakılarak tutum alınmalıdır. Her iki acılı aile grubunun girişimleri siyasi malzeme konusu yapılmadan değerlendirilmelidir. “Diyarbakır Anneleri” çocukları örgüt tarafından dağa çıkarıldığı için çocuklarını sağ istiyorlar. 15 yaşlarındaki çocukların dağa çıkarılması, savaştırılması bir insanlık suçudur. Bu yaştaki çocuklar akşam gün karardığında ebeveynlerinden izinsiz çarşıya çıkamazken, ailelerinden habersiz dağa çıkarılmaları onlara uygulanmış şiddettir. Bu ailelerin dağa çıkarılmış çocuklarını örgütten isteme hakları vardır. Bu hak, analık babalık hakkıdır ve çok değerlidir. İşte buna benzer gerekçelerden dolayı ilk günden itibaren bu ailelerin eylemini siyasi hesaplardan uzak durarak destekledim; tıpkı Cumartesi Annelerini desteklediğim gibi. Bu iki acılı anne grubunun girişimi bir şeyi bize çok net biçimde gösterdi: Bu ülkede kimse geçmişten henüz ders çıkarmamış. Bu yüzden de geçmişle yüzleşmenin henüz bir yerinde değiliz. Özellikle bu ülkenin yazar/sanatçıları bu iki aile grubunu ayrıştırarak, takım tutar gibi birini destekleyip diğerine ilgisiz kalarak yazar ve sanatçının vicdanı nasıl olmaması gerektiğini bize fazlasıyla göstermiştir. Ülkenin vicdanını temsil etmesi gerekenler, bu acılı Annelerin acısı altında kaldılar. 

Hiç aklımızdan çıkmasın ki; Her kayıp annesinin içinde üstü örtülmemiş bir mezar vardır.” 

Aytekin YILMAZ 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.