AMA HANGÝ KURAN’I ESAS ALACAÐIZ

28 Aðustos 2011 12:13 / 3914 kez okundu!

 


Bu hafta aðýrlýklý olarak islamic-awareness.org adlý internet sitesindeki makalelerden yararlanarak Kuran’ýn yazýlýþ hikâyesini anlatmaya çalýþacaðým. Umarým amatör tefsircilere bir katkým olur...

---------------------------------------------------------------------------------------

Geçen haftaki “Türkler nasýl Müslüman oldu” yazýsýna okurlardan aðýrlýklý olarak eleþtiri mailleri aldým. Bu maillerin neredeyse tümü oldukça nazik bir dille kaleme alýnmýþtý. (Eleþtirisinin neye olduðunu söylemeden “Bir daha da Taraf almayacaðým” diyen iki kiþiyi de bu gruba sokuyorum.) Eleþtirilerin özünü, Kuran ayetlerini lafzýyla eleþtirmemin yanlýþlýðý oluþturuyordu. Her biri kendi çapýnda kelam, hadis ve tefsir âlimi olduðu anlaþýlan bu okurlarýn bana tavsiyesi Kuran’ýn nasýl indirildiðini, sure ve ayetlerin nasýl okunmasý gerektiðini, vb. konularý öðrenmeden aðzýmý açmamamdý. Ben de öyle yaptým. Bu hafta aðýrlýklý olarak islamic-awareness.org adlý internet sitesindeki makalelerden yararlanarak Kuran’ýn yazýlýþ hikâyesini anlatmaya çalýþacaðým. Umarým amatör tefsircilere bir katkým olur...


***

Kuran, Ýslam inancýna göre Allah’ýn sözü kabul edilir. Yine Ýslam inancýna göre Allah, Cebrail adlý bir melek aracýlýðýyla kendi sözlerini Muhammed’e iletir. Muhammed ise ‘vahiy kâtipleri’ adý verilen kiþilere “tanrý” vahiylerini yazdýrtýr. Neden Peygamber kendisi yazmýyordu diye soranlara Ýslam âlimlerinin bir bölümü “Peygamber ümmi (okuma-yazma bilmez) idi” diye cevap veriyor, bir bölümü, vahiylerin Peygamber’in ölümünden çok kýsa zaman öncesine kadar gelmeye devam ettiði, dolayýsýyla henüz görev tamamlanmadýðý için kayda geçmediði” þeklinde açýklama getiriyor. ‘Vahiy kâtiplerinin’ etnik veya dinî kökeni ile sayýsý konusunda da bir uzlaþma yok. Ancak sayýlarý 40’a kadar çýkarýlan bu kâtiplerden Ýslami kaynaklarda adý en çok tekrarlananlar Yunanlý Bel’am, Yaiþ, Yemenli Cebr, Yessar, Addas, Ýman, Ýranlý Selman (Selman-ý Farisi), Yahudi Bahira, Verka, Abdullah Ýbn-i Selam.

Taþlar, deriler, aðaç kabuklarý

Ayetler “Lihaf” (küçük yassý taþlar), “Rýka” (deri, aðaç yapraðý, bir çeþit kâðýt), “Ektaf” (deve ve koyun kemikleri), “Ektab” (aðaç parçasý) gibi nesnelere yazýlmýþtý. Ýbn’el-Nadim ve Buhari gibi güvenilir kaynaklara bakýlýrsa, Peygamber’e vahyedilmiþ bazý ayetler (Þeytan Ayetleri gibi) Allah’ýn dilemesi ile Peygamber’in hafýzasýndan silinmiþti. Nitekim Bakara Suresi’nin 106. ayetinde “Biz herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldýrýr veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayýrlýsýný veya mislini getiririz. Allah’ýn gücünün her þeye hakkýyla yettiðini bilmez misin?” diyordu.) Böylece bazý ayetler bu malzemelere hiç yazýlmamýþ ya da yazýldýktan sonra ortadan kaldýrýlmýþtý. Yine bazý kaynaklara göre bazý ayetleri keçi yemiþti. Geriye kalanlarýn tümü Peygamber’in evinde iple baðlý olarak birarada duruyordu, diyen kaynak varsa da aðaç kabuðunun ya da yapraðýn, derinin birbirine baðlanmasý mümkünse de, taþýn, kemiðin baðlanmasý imkânsýz olduðundan bunun Ýslami bir efsane olduðu anlaþýlýyor.

Yemame Savaþý’nýn zayiatý

Nitekim Peygamber’in ölümünden sonra dinden dönmelerin (ridde) artmasý ve 633 yýlýnda, Ýlk Halife Ebubekir’in ordularýyla ‘Yalancý Peygamber’ Müseylimet’ül-Kezzap’ýn ordularý arasýnda yapýlan Yemame Savaþý’nda 70 kadar hafýzýn ölmesi üzerine, (Ebubekir’in ölümünden sonra Ýkinci Halife olacak) Ömer’in ayetleri derleme iþine önce “Peygamberin yapmadýðý þeyi yapmak nasýl doðru olabilir?” diye itiraz eden ancak sonra bunun gerekli olduðunu kabul eden Ebubekir’in bu iþle görevlendirdiði Zeyd bin Sabit “Ebubekir bana ‘Sen akýllý bir gençsin. Peygamber’e vahiy yazdýðýn için senin baþaracaðýna güveniyorum. Araþtýr ve topla Kuran ayetlerini’ dedi. Allah’a ant içerek söylerim ki, daðlardan bir daðý yükleyip taþýmayý önerseydi, buyurup verdiði görev kadar bana aðýr gelmeyecekti. Yani Kuran’ý derlemek kadar...” demiþ.

Ebubekir’in derlemesi

Derleme iþinde hafýzasýna baþvurulacak kiþilerin sayýsý konusunda Ýslami kaynaklarda ufak tefek farklýlýklar vardýr ancak en iyimser tahminde bu kiþilerin yediyi aþmadýðý anlaþýlýr. Örneðin Buhari’nin “E’s-Sahih” adlý eserinde geçen dört hadisten ilki þöyledir: “Amr Ýbnü’l-Ass anlatýyor: Peygamber’in ‘Kuran’ý dört kiþiden alýn, Abdullah Ýbn-i Mes’ud’dan, Salim’den, Muaz’dan (Muaz Ýbn-i Cebel) ve Übeyy Ýbn-i Ka’b’den’ dediðini iþittim.” Ýkinci hadiste Peygamber’in hizmetkârý Enes anlatýr: “Peygamber öldüðünde, dört kiþiden baþka Kuran’ý tümüyle ezberlemiþ olan yoktu. Ebu’d-Derda, Muaz Ýbn-i Cebel, Zeyd Ýbn-i Sabit ve Ebu Zeyd.” Üçüncü hadis sahabeden olmayan ilahiyatçý Katade’den aktarýlýr: “Malik oðlu Enes’e; ‘Peygamber döneminde, Kuran’ý tümüyle ezberleyenler kimlerdir’ diye sordum. Þu karþýlýðý verdi: ‘Dört kiþi. Tümü de Medineli. Übeyy Ýbn-i Ka’b, Muaz Ýbn-i Cebel, Zeyd Ýbn-i Sabit ve Ebu Zeyd...”

Ayeti nerede buldu?

Bu hadislerde adlarý yazýlý olanlarý topladýðýmýz zaman “Peygamber döneminde Kuran’ý tümüyle ezberlemiþ olanlarýn sayýsý yedi (Ýbn-i Mesud, Salim, Muaz bin Cebel, Übeyy bin Ka’b, Ebu’d-Derda, Zeyd bin Sabit ve Ebu Zeyd) idi” demek mümkün.

Hafýzlar heyeti oluþturulduktan sonra Ömer ile Zeyd, herkesin elindeki ayetleri getirmesini istemiþlerdi. Zeyd, herhangi bir ayeti yazýya geçirmek için, iki þahidi þart koþmuþtu. Ancak sonunda bir þahitle ‘Mushaf’a koymak zorunda kaldýðý ayetler de oldu. Örneðin Tevbe Suresi’nin son iki ayeti böyleydi. Zeyd þöyle demiþti bu konuda: “Tevbe Suresi’nin son iki ayetini Ebu Huzeyme’de buldum, ki baþkasýnda bulamamýþtým bu parçayý.” (Ýslam âlimlerinin bu sapmayý meþrulaþtýrma cümlelerinden biri þu: “Ýki þahit derken, birinci þahit ayetin yazýlý olduðu nesne, ikinci þahit ise hafýzlardan biriydi.” Bu açýklamanýn doðru olup olmadýðýný konunun uzmanlarýna býrakýp devam edelim.)

Özel Mushaflar

Ancak, bu iþler yapýlýrken, hafýzlar grubundan bazý kiþiler kendi Mushaflarýný oluþturuyorlardý. Böylece ortaya Ibni Mesud’un Mushafý, Übeyy Ibni Ka’b’ýn Mushafý, Abdullah Ibni Abbas’ýn Mushafý, (Peygamber’in eþlerinden) Aiþe’nin Mushafý, (daha sonra Dördüncü Halife olacak) Ali’nin Mushafý gibi deðiþik Mushaflar çýkmýþtý. 15. yüzyýl ilahiyatçýsý Suyuti, El Ýtkan Fi Ulumil Kuran (kýsaca Ýtkan, Kuran Ýlimleri Ansiklopedisi) adlý eserinde bu Mushaflar arasýndaki farklarý gösteren bir liste yayýmlamýþtý. Buna göre Ibni Mesud’un Mushafý’nda Fatiha Suresi gibi çok temel bir sure ile Felak ve Nas Sureleri yoktu. Ali’nin Mushafý’nda surelerin sýrasý bugünkünden farklýydý. (Ayrýca Suyuti kitabýnda, Bakara Suresi’nin orijinalinde Ahzab Suresi ile ayný uzunlukta olduðunu belirtiyor. Oysa bugün, eldeki ‘resmî’ Kuran’da, Bakara Suresi 286 ayet iken, Ahzab Suresi 73 ayet.)

Sonuçta Zeyd baþkanlýðýndaki heyetin Kuran’ý derleme ve yazma iþi bir yýl sürdü. Derlenip parþömene geçirilen ancak indiriliþ sýrasýna bakmadan iki kapak arasýna konan ayetlerden oluþan bu ilk Kuran ölene kadar Ebubekir’in uhdesinde kaldý, sonra Ýkinci Halife Ömer’e geçti. O da ölünce, Ömer’in kýzý, Peygamber’in eþi Hafsa’ya emanet edildi.

Osman’ýn Mushafý

Ancak mesele hallolmamýþtý. Buhari’nin naklettiðine göre, 650 yýlýna gelindiðinde, Sahabe’den Huzeyfe Ýbn-i Yeman, Üçüncü Halife Osman’a Müslümanlarýn Kuran’ý deðiþik þekilde okumalarýndan dolayý, “ümmetin Yahudiler ve Hýristiyanlar gibi birbirine düþtüðünden” yakýnmýþtý. Bunun üzerine Osman, Ebubekir’in derlediði ilk Kuran’ý emanetçisi Hafsa’dan istedi. Bu Mushaf, Zeyd’in baþkanlýðýndaki dört kiþilik bir heyet tarafýndan yeniden iþleme tabi tutuldu. Bu sefer sureler ve ayetler indiriliþ sýrasýna göre dizilecek, kabilelerin Kuran’ý okuma þeklinde çýkan farklar, anlaþmazlýklar ise Kureyþ þivesinin esas alýnmasýyla çözülecekti. Bugün bazý Batýlý ilim adamlarý, o tarihte Hicaz’da yazý dilinin Arapça deðil Aramice ya da Ýbranice olduðunu söylüyor, bazý Batýlý ve Ýslami ilim adamlarý da Arapçada ünsüz harflere ünlü karakteri kazandýran hareke denen iþaretlerin veya bugünkü noktalý harflerin olmamasý yüzünden Kuran’ýn tek bir þivede yazýlmasýnýn imkânsýz olduðunu söylüyorsa da, bugün yaygýn kabul gören inanýþa göre bu iþ (Arapçanýn Kureyþ þivesine göre Kuran’ý yeniden yazmak) baþarýlmýþtý. Ancak ilk derleme sýrasýnda çýkan sorunlar bu sefer de çýkmýþtý. Örneðin Suyuti’nin Itkan’ýna göre Zeyd Ýbn-i Sabit þöyle demiþti: “Mushaf oluþturma iþini yaparken, Ahzab Suresi’nin sonundan bir ayeti kaybettim. Ki, Peygamber’in onu Kuran’dan bir parça olarak okuduðunu iþitmiþtim. Aradýk bu ayeti. Ve Huzeyme bin Sabit’de bulduk, [Ahzab Suresi’ne 23. Ayet olarak] ekledik o Mushaf’a.”

Bunun gibi baþka olaylar da olmalý çünkü Suyuti’ye göre bu ikinci derlemeden sonra Ömer’in oðlu Abdullah (Ýbn-i Ömer) demiþti ki: “Hiçbiriniz, Kuran’ýn tümünü aldým (elimde bulunduruyorum) demesin. Bilemez ki, Kuran’ýn çoðu yok olup gitmiþtir. ‘Ne kadar ortada varsa o kadarýný elimde tutuyorum’ desin yalnýzca.”

‘Mushaf Yakýcý’ Mervan

Bu ikinci derleme iþi tamamlandýktan sonra, Ebubekir’in Mushafý söz verildiði gibi Hafsa’ya iade edildi. Osman’ýn hazýrlattýðý Ýmam (asýl) Mushaf Osman’da kaldý. Bazý kaynaklara göre bundan dört nüsha hazýrlandý ve Kahire’ye, Kûfe’ye, Basra’ya (ikisi de bugünkü Irak’ta) ve Þam’a gönderildi. Bazý kaynaklara göre yedi nüsha hazýrlandý ve bu þehirlere ilaveten Mekke’ye, Yemen’e ve Bahreyn’e gönderildi. Bazý kaynaklara göre ise bunlarýn dýþýnda bazý kiþilerin kendileri için hazýrladýðý özel Mushaflar vardý. O yýllarda henüz ayný þekilde yazýlan harfleri ses olarak birbirinden ayýran noktalar olmadýðýndan bazý kelimeler farklý okunmuþ, dolayýsýyla farklý yazýlmýþtý. Ama daha önemli farklar da vardý. Bazý Ýslami kaynaklarca “Kur’ân-ý Kerim’in tercümaný” diye nitelenen Peygamber’in amcasýnýn oðlu Abdullah Ýbn-i Abbas, kelimelerin eþ anlamlýlarýný kullanýrdý. Ebubekir dönemindeki heyetin üyesi Enes Ýbn-i Malik, Halife Ömer’in oðlu Abdullah’ýn da tercih ettiði eþ anlamlýlar vardý.

Ebubekir’in Mushafý ile Osman’ýn Mushafý arasýnda ne gibi farklar olduðunu ise bilmiyoruz çünkü, Ebubekir’in Mushafý emanetçisi Hafsa’nýn ölümünden sonra Emevi Halifesi Mervan Ýbn-i Hakem tarafýndan yakýlmýþtý. Önemli Ýslam kaynaklarýna göre adý o yýllarda ‘Mushaf Yakýcý’ya çýkan Mervan’ýn gerekçesi þuydu: “Onda yazýlý olanlar, Osman tarafýndan yazdýrýlan Mushaflara geçmiþti. Artýk ona gerek kalmamýþtý. Yakýlýp yok edilmezse, zamanla kuþkulara yol açýlabilir, ondan alýnarak yazýlan Mushaflar çevresindeki kuþkularý önlenemeyebilirdi. Bundan korktum, o nedenle yaktýrdým.”

692’de yapýlan Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra’daki kitabede bile bugünkü ünsüz harflerin ünlü okunmasýný saðlayan iþaretlerin bulunmamasýndan hareket edenler, bu iþaretlerin (harekelerin) 649-714 arasýnda Irak Valisi olan Haccac tarafýndan Kuran’a eklendiði rivayetine inanma eðiliminde (Haccac güya ‘Kuran’a bin tane elif eklettim’ demiþti) ancak bu rivayet ‘sahih’ görünmüyor. Ancak günümüzdeki metinlerde, eski yazýlý Arapçada olmayan sesli harflerin ve noktalama iþaretlerinin ne zaman ve kim tarafýndan konduðu meselesi cevap bekliyor.

Ýmam Mushaf bugün nerde?

Ebubekir’in Mushafý’nýn akýbetini aþaðý yukarý öðrendik. Peki, Osman’ýn Mushafý þimdi nerede? Bu konuda rivayet muhtelif. Bazýlarýna göre Ýstanbul’da Topkapý Sarayý’nda, bazýlarýna göre Özbekistan’ýn baþkenti Taþkent’te. Her iki Mushaf’ýn da iddiasýnýn temelini, bu Kuran’larýn (daha doðrusu Bakara Suresi’nin 137. ayeti) üzerindeki kan lekesi oluþturuyor. Çünkü geleneðe göre, Osman öldürülürken bu Kuran’ý kýraat ediyordu ve kaný sayfaya sýçramýþtý. Kan izi iki ayrý Kuran’da olmayacaðýna göre iddialardan biri doðru deðildi ama hangisi? Yoksa ikisi de mi yanlýþtý? Gelin konuya biraz daha yakýndan bakalým:

Semerkand Kuraný

Bilimsel literatürde Taþkent’in tarihsel adýndan dolayý “Semarkand Kuraný” rivayete göre Osman’ýn öldürülmesinden sonra, Halife Ali tarafýndan Küfe’ye getirilmiþ, 1402’de bölgeyi talan eden Timur’un eline geçmiþ, 1485’te Semerkand’da ortaya çýkmýþtý. 1868’de Semerkand Rus ordularýnýn eline geçince, Kuran Rus Çarlýðý’nýn baþkenti St. Petersburg’daki Ýmparatorluk Kütüphanesi’ne konmuþtu. 1917’de Bolþevik Devrimi’nden sonra Britanya’ya karþý Müslümanlarý yanýna çekmek isteyen Lenin tarafýndan Baþkýrdistan’ýn baþkenti Ufa’ya gönderilmiþ, ama Taþkentli Müslümanlarýn ýsrarlý talepleri uyarýnca, 1924’te Taþkent’e dönmüþtü. O günden sonra da bazý kaynaklara göre Özbek Müslümanlarý tarafýndan gizli bir yerde, bazý kaynaklara göre ise Özbekistan Sovyeti Kütüphanesi’nde saklanmýþtý.)

Semerkand Kuraný hakkýndaki diðer bilgilerimiz ise daha da sýnýrlý. Çünkü bu Kuran üzerindeki nadir bilimsel çalýþmalar Rus þarkiyatçýlarý A. Shebunin (1891) ve S. Pissareff (1905) ile Batýlý þarkiyatçýlar A. Jeffery & I. Mendelsohn’un (1942) ve F. Deroché’nin (1999) makaleleri ile sýnýrlý. Çünkü Özbek makamlarý Kuran üzerinde çalýþma yapmaya izin vermiyorlarmýþ. Son olarak Diyanet Ýþleri eski baþkanlarýndan Tayyar Altýkulaç mikrofilmler üzerinden çalýþýyor ama henüz nihai raporunu vermemiþ. Önce en çok merak edilen soruya cevap verelim: Biraz önce adýný andýðým araþtýrmacýlarýn hepsi de Semerkand Kuraný’nýn Osman’ýn Mushafý olmadýðýnda anlaþýyor. Bu kanýya bazý sayfalarda yapýlan radyo-karbon testleri ve metinlerin paleografi (yazý çeþitlerini inceleyen bilim dalý), ortografi (yazý sistemlerini inceleyen bilim dalý) konulu analizlerden sonra vardýklarý anlaþýlýyor. Orijinalinin 360 yaprak (varak) olduðu sanýlan ancak halen, 353 yapraðý Taþkent’te olan Semerkand Kuraný radyo-karbon testlerine göre yüzde 95 ihtimalle 8. yüzyýla ait. Paleografik ve ortografik analizlere göre ise 8. yüzyýlýn sonu ile 9. yüzyýlýn baþýna ait. Bu konuda en önemli ipucu Kuran’da kullanýlan Kufi yazýnýn bu yüzyýllarda tekâmül etmesi. Gerçekten de hatta adýný veren Kufe þehri 638 yýlýnda kurulmuþtu ancak bazý dilbilimcilere göre Kufi yazý, Kufe’den önce de biliniyordu ancak adýný hattý resmî yazýþmalarda kullanýldýðý Kufe’den almýþtý. Dolayýsýyla sadece Kufi yazýdan hareket etmek doðru deðildi. Ama söz konusu araþtýrmacýlar, hatadaki baþka özelliklerden ve süslemelerden hareketle kendilerinden emin görünüyorlar.

Topkapý Sarayý Kuraný

Osman’ýn Kuraný diye ünlenen Topkapý Sarayý’ndaki Kuran ise Tayyar Altýkulaç tarafýndan incelenmiþ ve raporlanmýþ. Altýkulaç’a göre, bu Kuran Mýsýr Valisi Kavalalý Mehmed Ali Paþa tarafýndan 1811 yýlýnda Sultan II. Mahmud’a hediye edilmiþ. 408 varaktan oluþan Kuran’ýn sadece iki varaðý eksik. Baþ taraftan birkaç varak zarar gördüðü veya zayi olduðu için Mushaf’ýn yazýlýþýndan 50-100 yýl sonra yeniden yazýlmýþ. Her ne kadar Topkapý Kuraný’nýn üzerinde “Bu Kuran Halife Osman öldürüldüðünde okuduðu Kuran’dýr. Üzerindeki kan lekeleri hâlâ görülebilmektedir” yazýlýysa da Altýkulaç’a göre Topkapý Kuraný da Osman’ýn Kuraný deðil. En büyük ihtimalle Emevi Dönemi’nde kullanýlan tarzda Kufi yazýyla fakat farklý katiplerce kaleme alýnmýþ. Ancak üzerine daha sonraki yýllarda noktalar eklenmiþ. Ancak bu noktalar, Arapçada noktalama usulünü ilk bulan Ebu el Asvad (ö. 688) tarzýnda imiþ.

Kahire Kuraný

Osman’ýn Kuraný’ný bulamadýk ama Kahire’de, Ýstanbul’da ve St. Petersburg’da Hicret’in ilk iki yüzyýlýna tarihlenen baþka Kuran’lar var. Bunlardan Kahire’deki Hüseyin Camii’deki (El Meþhedü’l-Hüseynî) Kuran üzerine çalýþan Tayyar Altýkulaç ve Selahaddin Müneccid’in vardýklarý sonuç, bu Kuran’ýn bugüne dek sanýldýðý gibi Osman döneminde kaleme alýnan nüshalardan biri olmadýðý yolunda. Bu iki ilahiyatçýya göre Kahire Kuraný, Emevi Halifesi Mervan’ýn Kahire Valisi olan kardeþi diðer Mervan tarafýndan yazdýrýlan bir nüsha.

TÝEM Kuraný

Bu iki ilahiyatçýnýn üzerinde çalýþtýðý bir diðer Kuran ise Ýstanbul’daki Türk Ýslam Eserleri Müzesi’ndeki Kuran. Ýlk sayfasýnda Sultan I. Mahmud’un (1730-1754) mührünün olduðu bu eser 1912’de Aya Ýrini’den Müze’ye intikal etmiþ. 439 yapraktan oluþan bu Kuran’ýn 17 yapraðýnýn kayýp olduðu sanýlýyor. Kuran’ýn 14 yapraðý da 1437 tarihinde onarým görmüþ. Kufi yazýyla yazýlmýþ Kuran’ýn son yapraðýnda “Hicri 30 yýlýnda Osman bin Affan yazdý” ibaresi görülüyorsa da, Altýkulaç’a ve Müneccid’e göre paleografik ve ortografik özellikler ve süsleme unsurlarýndan hareketle bu ibarenin daha sonra (8. veya 9. yüzyýlda) konduðu düþünülüyor. Ancak Gerek Altýkulaç, gerekse Müneccid, bu Kuran’ýn günümüze dek ulaþan en eski Kuran olduðunda hemfikir.

Darü’l-Kütüp Kuraný

Mýsýr Milli Kütüphanesi’nde (Dar Al-Kutub Al-Mýsrýyya) bulunan Kuran’ýn özel kiþilerin elinde olan varaklarý üzerinde yapýlan radyo-karbon testine göre, yüzde 95 ihtimalle 609-694 yýllarý arasýnda yazýldýðý düþünülüyor. Paleografik ve ortografik incelemeler de aþaðý yukarý ayný tarihlere iþaret ediyormuþ. Metnin incelenebilen kýsýmlarý Kufi yazýyla yazýlmýþ ama 688’den sonra icat edildiði bilinen harekeler ve noktalama iþaretleri yokmuþ. Orijinal metninin 620 yaprak olduðu sanýlan Dar’ül-Kütüp Kuraný’nýn 562 yapraðý bu kütüphanede, diðer yapraklarý bazý Paris ve Gotha’da koleksiyonerlerin elinde. Ancak Kahire’deki 562 varaktan 248’i gerçek parþömen (papirüs), 34’ü varak sahte parþömen, 61’i baþka bir Kuran’a ait, 219’u 1830 tarihinde üretilmiþ kâðýtlara modern metinlermiþ. Kýsacasý bu Kuran’ýn da derleme olduðu anlaþýlýyor.

St. Petersburg Kuraný

Son olarak büyük bir bölümü bugün Rusya’da St. Petersburg’daki Þarkiyat Enstitüsü’nde saklanan ‘St. Petersburg Kuraný’ndan bahsetmek istiyorum. 1936 yýlýnda ‘yaþlý bir kadýn tarafýndan’ enstitüye baðýþlanan bu Kuran’ýn, 19. yüzyýlda Suriye’de kýymetli eserlerden oluþan büyük bir kütüphanenin sahibi olan Hýristiyan Arap Nofal Ailesi’nin haraç mezat satýlan terekesinden kalma olduðu sanýlýyor.

1998 yýlýnda Rus þarkiyatçý Efim Rezvan’ýn ve 1999’da Fransýz þarkiyatçý François Déroche’nin yayýmladýðý makalelere göre bu Kuran’ýn orijinali 97 yaprak olup, bunlarýn 81’i St. Petersburg’da, diðerleri Özbekistan’da (biri Taþkent’teki Biruni Enstitüsü’nde, ikisi Buhara’daki Ýbn-i Sina Bölge Kütüphanesi’nde, biri Taþkent’teki Ýslam Ýþleri Ýdaresi’nde, 12’si Katta Langar’da bir ailenin elinde) idi. Hicaz hattýyla yazýlmýþ olan Kuran’ý iki ayrý kâtibin yazdýðý anlaþýlýyordu, çünkü bazý harflerin yazýmýnda bariz farklar vardý.

Sana’a Kuraný

Son olarak 1972’de Yemen’in baþkenti Sana’a’daki Ulu Cami’de bulunan Kuran var. ‘Sana’a Kuraný’ üzerinde Alman þarkiyatçý Dr. Gert Puin tarafýndan yapýlan incelemeler aradan geçen 36 yýlda tamamlanabilmiþ deðil. Bunun nedeni bu Kuran ile ilgili ilk deðerlendirmeler olmalý. Puin’e göre, bu Kuran’ýn yazýldýðý parþömen Peygamber’in doðumundan önceye tarihleniyor ama üzerindeki yazý daha sonraya ait. Daha ilginci üstteki metnin altýnda silinmiþ bir eski metin var. (Bu tür metinlere literatürde ‘palimpsestus’ deniyor.) Bu metin de Kuran metni. Puin’in Batýlý þarkiyatçýlarca pek beðenilen ancak Ýslam çevrelerinde infiale neden olan iddiasý ise þu: Kuran’ýn yazýlýþý Peygamber’den çok önce baþlamýþtý. Çünkü Kuran, kendisinden önceki kutsal kitaplarýn bir çeþit özeti olmaktan öteye gitmiyordu. Suudi Arabistan Hicaz’da arkeolojik araþtýrmalara izin verinceye, Ýslam bilim adamlarý Ýslam ülkelerinin kütüphanelerinde saklý olan yüzlerce eser üzerinde ‘bilimsel kriterlere’ uygun araþtýrmalar yapýp, sonuçlarýný bizlerle paylaþýncaya kadar bu tür ‘þarkiyatçý’ yorumlar gündemde kalacak gibi görünüyor.

Daha anlatacak çok þey var ama yerim bittiði için burada noktalýyorum. Kalanýný internet nüshasýna eklemeye çalýþacaðým. Bu tarihçeye bakýlýrsa, bugün Ýslam ülkelerinde kullanýlan ‘Resmî’ (Standardize edilmiþ) Kuran’ýn (ki 1920’de Kahire’deki El Ezher Üniversitesi tarafýndan kaleme alýndý) Osman’ýn Mushafý’yla deðil ‘harfi harfine ayný’ olduðunu, bu tarihçeyi bilenlerin kabul etmeye razý olduðu gibi, ayetlerin sýrasý ve içeriði açýsýndan ayný olduðunu iddia etmek, ancak ‘iman’la mümkün, yoksa ‘bilimsel açýdan’ mümkün deðil.


Ayþe HÜR

28.08.2011

Taraf

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.