Atatürkçülük dogmatizm olmamalı - Hasan Celal Güzel

11 Kasım 2009 11:05  

 

Atatürkçülük dogmatizm olmamalı - Hasan Celal Güzel

Millî Eğitim Bakanı iken ‘Kemalizm’ konusunda küçük çapta bir tartışma başlatmış; TRT’de gençlere ve öğrencilere, Atatürk’ün, ‘Kemalizm’ diye adlandırılan bir doktrine nasıl karşı çıktığını anlatmıştım. Atatürk, Fatih Rıfkı’ya ‘Öğreti istemem, donar kalırız’ der ve bu takdirde görüşlerinin dogmatik hâle geleceğini ve gelişimi engelleyeceğini söyler.
 
Nitekim, Atatürk’ün vefatından sonra, kendi hâkimiyetlerini ve menfaatlerini gözeten sınırlı bir ‘tek parti’ ekibi, Atatürk İlke ve Devrimleri ile CHP’yi özdeşleştirerek, Atatürk’ün düşüncelerini dogmatik ve dar kalıplarda dondurmuşlardır. CHP’nin ‘altı oku’nu ‘Atatürk İlkeleri’, Cumhuriyetin ilk döneminde çıkarılan bazı kanunları da ‘Atatürk İnkılâpları’ olarak dayatıp, değişmez bir tabu hâlinde ‘Atatürkçülük/Kemalizm’ doktrini şeklinde formülleştiren ‘Sözde Atatürkçüler’, aslında Atatürk’e ve düşüncelerine karşı en büyük kötülüğü yapmışlardır.
 
‘Atatürkçülük’, bundan sonra bir siyasî istismar vasıtası, bir imtiyaz, hattâ bazen de ticarî bir meta gibi kullanılmış; kendini yegâne ‘Atatürkçü Parti’ kabul eden CHP’nin her yenilgisinde, karşısındaki büyük halk kitleleri ‘Atatürk düşmanı’ olarak ilân edilmiştir. Atatürk aleyhtarlığını asıl körükleyenler de bu siyasî menfaat grupları olmuştur. Yoksa, Millî Mücadele’nin kahramanı ve Devlet’in kurucusu olan Atatürk’e hiç kendi milleti düşman olabilir mi?... 

Bütün bu garâbetin sebebi, Atatürk’ü ‘idol’ leştirip tabu hâline getiren, O’nun düşüncelerini dogmatik kalıplara sokan dar görüşlü jakoben Cumhuriyetçiler ile Atatürk’ü istismar ederek siyasî menfaat sağlamaya çalışan Kemalistler’dir. Atatürk’ü milletin değerlerine karşı gösterenler de, bu dayatmacı jakoben gruptur. Kendi aykırılıklarını Atatürk’e mal etmeye çalışan bu grup, gün olmuş câmilere kiliselerdeki gibi sıra koydurmaya kalkışmış; gün olmuş ünlü Osman Nuri Çerman’ın ‘Dinde Reform Dergisi’nde yapmaya çalıştığı gibi, ‘Kemalizm’ adında yeni bir din icat etmek istemiştir. 

Diğer taraftan, 1960 sonrası dönemde ise eski tüfek komünistlerle yeni yetme sosyalistler, Mustafa Suphi’den bu yana hiç hoşlanmadıkları Atatürk’ü istismar ederek, Kemalizmi, sosyalizm/solculuk olarak yutturmaya kalkışmışlardır. Avcıoğlu’nun 1971’de TSK üzerindeki faaliyetlerinde bunun etkisi vardır. Bugün de Doğu Perinçek dahil bazı ulusalcılar aynı yöntemi kullanmaya çalışmaktadır.
 
***
Türkiye’nin, yeni bin yılın başlarında, hâlâ ‘Atatürk tartışması’ içinde bulunmasına, yaşasaydı herhalde en fazla Atatürk üzülürdü. Bir tarafta, ‘resmî ideoloji’nin jakoben baskıları karşısında, devletçi elitistlerin hatâlarından dolayı, vefatından 71 yıl sonra hâlâ O’nu suçlayanlar; diğer tarafta Atatürk’ün ismini kullanıp kendi yanlış görüşlerini O ’na mal ederek istismar edenler... Türkiye, ne yazık ki bu fâsit daire (kısır döngü) içerisinde düştüğü fikirsizlik girdabında yuvarlanıp durmaktadır. 

Atatürkçülük, eğer Atatürk’ü millî bir lider olarak sevmek ve O’nu anlamaya çalışmak ise, buna hepimiz varız. Yok, eğer ‘despot oligarşinin’ peşin hükümleri, saplantıları ve paranoyaları ile yeni bir ‘ideoloji’ (!) icat ederek halka dayatmaya kalkışması ise bunu kabul etmemiz aslâ mümkün değildir.
Türk Milleti’ni ‘çağdaş uygarlık düzeyi’ne çıkarmaya çalışan bir liderin istismar edilerek ‘değişimi engelleyen’ bir zihniyetin âleti hâline getirilmesi, O’na yapılacak en büyük haksızlıktır.
 
‘Dogmatik’, ‘dar kalıplı’ bir doktrin olarak ele alınan ‘Kemalizm’den, ‘gelişmeye ve değişmeye’ uygun bir ‘Atatürkçü Düşünce Sistemi’ne geçiş, Türkiye’nin AB yolunda gerçekleştirdiği reformlar kadar önemlidir. 

Atatürk’ün yeniden değerlendirilmesi, Türkiye’nin gelişimini ve değişimini hızlandıracaktır.

Radikal.com.tr

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0