Sandığa giderken

21 Temmuz 2007 13:59 / 1474 kez okundu!

 

Sandığa giderken... 22 Temmuz 1980 sabahı evinin önünde faşist katillerin kurşunlarıyla katledilen işçi sınıfımızın sendikal önderi Disk Başkanı sevgili Kemal Türkler'i bir 22 Temmuz da daha saygıyla, sevgiyle anıyorum.

Ulusal Demakratik Cephe toplantıları için (tarihini hatırlayanlar tamamlayacaklardır) Kemal Türkler İzmir'e gelecekti. Biz de hatırlıyorum 07 plakalı bir Renault arabayla yazılamaya çıktık.

Araba geriden takip ediyordu bizi. Nasıl oldu bilmiyorum Kürşat'la ben Tariş İşletmelerinin (Alsancaktaki) deniz tarafındaki duvarına Yaşasın DİSK ya da yaşasın UDC yazmaya başladık. Bir Kürşat bir ben. Fırça bende .Yazıyorum. "Yaşasın..." yazmıştım hatırladığım kadar ikinci kelimeye başlamıştım ki içeriden bekçi çıktı.

-Yazmayın oğlum sonra benden hesap sorarlar.

-Tamam bey amca bitiyor.

Bekçi içeri giriyor. Israrla kelimeyi tamamlamaya çalışıyorum. Her harf büyük bir haz veriyor. Avni'nin katilini saklayan Tariş İşletmesinden sanki intikam alıyoruz.

Bekçi bir daha çıkıyor.

-Çocuklar ekmeğimle oynamayın, yapmayın içeride bunun hesabını sorarlar bana.

Bekçi tekrar içeri giriyor.Bir iki kişi çıkıyor dışarıya. Derken üç-beş oluyorlar altı yedi.
Galiba iş ciddi. Sevgli Kürşat'la sessizce anlaşıyoruz boyayı fırçayı fırlatıp arabaya doğru tabanları yağlıyoruz. Ne yalan söyleyeyim bir yandan koşarken bir yandan da arkamızdan sıkılacak silah seslerini bekliyoruz.

Şaşkınlar. Herhalde iki kişi olamayacağımızı düşünüyorlar. Araba onların görüş mesafesinin dışında.
Bir araba kaç kişi alabilir? Şoförle beraber toplanıp arabaya doluşuyoruz. Yazımızın yarım kaldığı Tariş'in arka tarafından geçerken dışarıda otuz yakın faşist militanın toplandığını farkediyoruz.
Nasıl bir tehlike atlattığımızı konuşurken siloların oradaki demiryolu geçidinde polis çevirmesi. Ellerimiz üstümüz başımız boyalı. Plakadan dolayı olsa gerek polıs bir göz gezdirip geçin diyor derin bir soluk alıyoruz.

***

Ne çare ki Başkan'ın o sevgili ve şefkatli ama aynı zamanda da inançlı sesini boğdular. Ağlıyoruz. Döne Yaman'a üç aylık hamile. Koşarcasına sendikaya gidiyoruz.

Ne yapılacak bekliyoruz. Ses yok. Sendika da anlaşılamaz bir sesizlik. Refik yoldaş beliriyor. Kabaran öfkesi yağız hatlarına yansımış.

-Başımız sağolsun, diyorum.

- "Sağ olsun olsun da burada ne yapıyorsunuz?" Ses tonu oldukça sert ve emreden. "Böyle bekleyerek mi sağ olacak başımız?"

-Abi sendikadan bir şey gelmedi.

-Niye bekliyorsunuz sendikayı, gidin bölgelerinize. Başkanınızı faşistler katletti. İşçileri ayağa kaldırın. Fabrikaları boşaltın, ne bekliyorsunuz burada, inisiyatifinizi kullanın.

Donup kalmıştım. Bunları sendikadan söyleseler başka birşey. Ama haklı da bir yandan, doğru söylüyor ne işimiz vardı sendikada?

Kim oluyordu Refik?

O gün adeta azarlarcasına ve emreden bir tonla söylediklerinden sonra kim olduğunu öğrendim. Ne var ki onun öfkesi sanıyorum kolay kolay dinmedi. Pasifliğimizin karşılığını aldık.

İnsiyatif geliştirme refleksimizin yetersizliği, beklenmedik gelişmeler karşısındaki
iletişimsizliğimizden çıkardığımız derslerle Başkan Kemal Türkler aramızdan ayrılırken de bize bir şeyler öğretmişti.

Cenazesine katılmama izin vermedi parti. Bunun o zaman bana ne kadar acı verdiğini anlatamam.

Sevgili Döne, Yaman'a üç aylık hamile. Yaman annesinin karnında üç aylık bebe.

Türkiye tarihinin en karanlık günlerine doğru sürüklenirken yüzbinler görkemli bir cenaze töreniyle Başkanlarına gözyaşlarıyla veda ediyorlardı. Eşim ve anasının karnında üç aylık bebe oğlum yüzbinlerle beraber uğurladılar Başkanlarını.

MESS'e bağlı iş yerlerinde devam eden grup söyleşmeleri kesilip, bir-iki-üç günlük bir genel grev 12 Eylül'ü geciktirebilir engelleyebilir ya da hesapları alt üst edebilir miydi? Yoksa insiyatif çoktan kaybedilmiş miydi?

Ne zaman öncülük edilecekti?

***

22 Temmuz 2007 bir kez daha tarihi bir fırsat önümüzde. Parti olmadan da bir şeyler yapılabileceğini yaşayarak öğreniyoruz.

Yeni, çağdaş ve demokratik bir anayasa için bize parti gerekmiyor. Nerede ve hangi siyasal oluşumun içinde olursak olalım,

Kürt sorunun çözümü ve halklar arasında barış için,

Bölgeler arasındaki eşitsizliği azaltacak, büyümeyi halkın yaşamına yansıtacak,

Aş ve iş bulacak bir ekonomik kalkınma programı için,

Özgürlükleri genişletecek halkın örgütlenmesini yükseltecek dönüşümleri sağlayacak yasal düzenlemeler için,

Egitimde fırsat eşitliği için,

Apolitize değil, sorumlu ve yaratıcı bir gençlik için,

Adalet için,

Ve daha da sıralanabilecekler için,

Bu halkın önüne dert anlayan birileri düşsün yeter.

Yeter ki derdi anladığını anlatabilsin.

22 Temmuz seçimlerinin yaratacağı fırsatlar iyi değerlendirilirse; doğrudan halkın belirleyeceği adayların seçilebileceği, seçim yasaları için gerekli yasal değişiklerde gündeme gelebilecek seçimde temsilde adalet sağlama olanakları gelişebilecektir.

Her ne kadar oy kullannabilme şansım olmasa da ülkem adına, halkım adına seçimlerin hayırlı olacağına inanıyorum. Bu nedenle de gelecek adına umutluyum.

Bu umutla Başkanımıza bir daha ki 22 Temmuz'a sen rahat uyu diyebiliriz .

Ali Rıza Üleç

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.