Akıl ve duygu... Ahmet Altan

02 Ocak 2010 13:42  

 

Akıl ve duygu...  Ahmet Altan

Genelkurmay, “gülünçleşmeyi” ve toplumun saygısını tümden kaybetmeyi göze alarak ülkenin gündemini tek başına bloke ediyor, başka konulara değinmemize engel oluyor.

Son olarak, “izlenen” yargıcın ve halkın aslında “paranoyak” olduğunu ima eden garip bir açıklama yayınladı.

Bülent Arınç’ın evi civarında yakalanan subaylarla, yargıcı izlerken polisin eline düşen askerler hakkındaki
en doyurucu yazıyı bence Emre Uslu yazdı, bugün onun yazısını okursanız olup biteni net bir şekilde anlarsınız.

Bütün o “saçmalıkların” arkasında duran ürkütücü gerçekleri Uslu gayet iyi deşifre ediyor.

Biz Genelkurmay’ı Eme Uslu’ya bırakıp başka bir konuya bakalım.

Biliyorsunuz günlerden beri binlerce Tekel işçisi sokaklarda gösteriler düzenliyor.

Muhalefet işçilere sahip çıkıyor, hükümet ise “şefkatten ve anlayıştan” yoksun bir nadanlıkla yaklaşıyor meseleye.

Sabahleyin işçilerin durumunu hep birlikte tartıştığımızda servis şefleri ve editörler ikiye ayrıldı, iki ayrı görüşü savundu.

Gerçekten de yaşanan bu dramın iki farklı yönü var.

Birincisi “akıl” yönü.

Globalleşen bir dünyada devletlerin “tekeller” kurması ekonomi mantığına tümüyle aykırı.

Bu ülkede devlet işletmeleri yıllarca iktidar taraftarlarının arpalığı olarak kullanıldı, ekonomi kurallarına aykırı bir biçimde yönetildi ve devlet zarar etti.

Bizim devlet de diğer devletler gibi ekonomik alandan çekiliyor ve kendine ait kuruluşları özel sektöre devrediyor.

Bu “özelleştirme” döneminde birçok işçi işsiz kalıyor.

İşsiz kalan işçiler, kendilerine “para” verilmesini talep ediyor.

Devletin kendine ait parası yoktur.

Devlet, parayı “çalışanların” vergilerinden toplar.

Eğer devlet, “işsiz kalan” işçilere para verecekse, bu para çalışanların parasından verilecek.

Çalışanların paralarını alıp, bu paraları “çalışmayanlara” ya da emeklerine artık ihtiyaç duyulmayanlara dağıtmak hak kavramına uygun mu?

Özel sektörde çalışanlar rekabetin kızgın olduğu bir alanda ve her türlü riski göze alarak çalışırken, “devlet çalışanlarının” rekabetten ve riskten uzak bir çalışma hayatı sürdürmeleri eşitliğe ne kadar uygun?

Üretim biçiminin değiştiği, makinelerin işçilerin yerini aldığı bir dünyada “işsizlik” kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkıyor ve bütün dünya işsizliğin yakıcı acısını yaşıyor.

Ama devlette çalışanları bu acıdan kurtarıp, özel sektörde çalışanları bu acıyla karşı karşıya bırakmak ciddi bir ayrımcılık olmuyor mu?

Özel sektörde çalışanlar neden verdikleri vergilerle “devlette” çalışanların hayat garantisi olsunlar?

Bunlar, “ekonomik aklın” bize söyledikleri.

Ve, hayat “akılla” çok fazla çatışamaz, çatışırsa sonuçta sorunlar daha da büyür.

Bu doğru ama hayat sadece “soğuk akıldan” ibaret değil.

Çalıştıkları Tekel kuruluşlarındaki işlerini ekonomik aklın gereği olarak kaybeden işçilere bugün devlet ortalama 800 lira maaş bağlamayı öneriyor.

Bu insanlar 800 lira ile nasıl yaşayacaklar, nasıl ev kiralarını ödeyecekler, çocuklarını nasıl okutacaklar, ne yiyecekler, ne giyecekler?

Çoluk çocuk binlerce insanın kış ortasında işsiz kalmasının ya da 800 lira maaşa mahkûm edilmesinin yaratacağı dram ne olacak?

Sobası yanmayan soğuk evleri, akşam yemek bekleyen çocukları bir düşünün.

Bu da işin “duygusal” kısmı.

Akılla duygu çatışıyor bu noktada.

Üretimde robotların ve makinelerin işçilerin yerini aldığı bir “geçiş sürecinde” bu çatışma epeyce sürecek.

Tekel işçilerinin durumuna benzer durumlarda iki davranıştan birini seçebilir, akıldan ya da duygudan yana bir tavır benimseyebilirsiniz ama hangisini seçerseniz seçin yaklaşımınızın bir yanı hep eksik kalır.

Bugün bütün dünyada politikacılar, özellikle de “yeni sol”, akıl ile duyguyu biraraya getirecek yeni bir politika arıyorlar.

Bu çözüm henüz bulunamadı, bütün dünya bu dengenin peşinde ama bilebildiğim kadarıyla henüz tam anlamıyla sorunu çözebilen yok.

Diğer ülkeler gibi Türkiye’nin de, toplumsal aklı ihmal etmeyen, bireysel acıyı da görmezden gelmeyen bir çözümü bulabilmek için tartışması, vaktinin ve enerjisinin büyük bir kısmını buna harcaması gerekiyor.

Ama kışlasına çekilmemek için her gün yeni bir tuhaflık yapan askeriye, gündemin önünü kapayarak hayatın gerçek dramlarını konuşup tartışmamızı engelliyor.

En büyük kötülüğü de, bu acılara çözüm bulmak için harcamamız gereken zamanı bizden çalarak yapıyor zaten.

Biz, bu konuda görüşleri olanlara sayfalarımızda bir mecra açmak istiyoruz.

Sadre şifa olur mu bilinmez ama aklı ve duyguyu birarada görebilmeye belki bir faydası dokunur.


Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0