‘Değişebilir mi’ değil, ‘değiştirebilir mi’ - Nabi Yağcı

28 Mayıs 2010 03:07  

 

‘Değişebilir mi’ değil, ‘değiştirebilir mi’ - Nabi Yağcı

CHP Kurultayı ertesinde bugünlerde herkesin en çok sorduğu soru “CHP değişecek mi, değişebilir mi” sorusudur. Bu soru, soranların önyargılı olmalarından doğmuyor; kaldı ki önyargı da olsa bunu doğuran CHP’nin tarihsel pratiğidir.

1970 öncesi Ecevit’in CHP’si ile İsmet İnönü’nün CHP’si elbette aynı değildi. Fakat ideolojik temel aynı idi, fark ise siyasetteydi. Ecevit ideolojik temele, din ve laiklik konularına dokunduğu zaman ilâhların gazabına uğrayıp CHP’den koptu. Baykal’ın “tek parti, tek şef” zihniyetiyle yıllardır yönettiği CHP ile de şimdiki CHP aynı olmayacaktır. Ancak siyaseten ne kadar farklı olacağı henüz belirsiz. Kurultay izlenimlerinden çıkarak bu sorunun yanıtını bulamayız. Zira bir değişim vizyonuna dayalı bir muhalefet götürmedi Baykal’ı.

Kılıçdaroğlu kurultayda yalnız vizyonsuz, cılız değil, statükoyu korumayı gözeten bir konuşma yaptı. Kürt sorununa devletçi bakış, yalnızca Kürt sorununun reddi değil ve aynı zamanda demokrasiyi de es geçmekti. Dış politika suskunluğu da statükoculuğun bir başka kanıtıydı. Belli ki, islim arkadan gelecek. Bu anlaşılabilir bir durum. Kimse Baykal’ın gideceği üstüne hesap yapmamıştı, hazırlıksız yakalandılar. Fakat yaratmaya çalışacakları yeni vizyon eğer yeni olacaksa eskiyle hesaplaşmayı kaçınılmaz kılacaktır. Şu günlerde parti yöneticilerinin konuşmalarındaki vurgulamalarda şimdiden bu gerilimin varlığını hissediyoruz.

Dün izlenen politika doğruysa bugünkü yeni değildir, bugünkü yeni ise dünkü doğru değildir. Baykal’a “git, gelme” denmiş olmasaydı durum belki idare edilebilirdi. Öte yandan, yeni kadrolar yönetime girdi, yenilik isteyenler partide yeni bir ruh yaratmak isteyecek, eskinin günahlarını haklı olarak taşımak istemeyeceklerdir. Şimdilik sanırım bu gerilim kendini çok açık ortaya koymayacak. Gerilim, parti bütünlüğünü koruma ve “iş yapma” gerekçesiyle bastırılmaya çalışılacak. Kılıçdaroğlu Gandi çağrışımlı bir imaj yaratabilmek için yollara düşecek, tüm güçlerini kullanarak kurultay heyecanını bu yolla diri tutmaya çalışacaklar. Etkili de olabilirler.

Kaset operasyonu ile uç veren siyasi mühendislik, bana göre esas itibariyle erken seçim ve bir koalisyon hükümeti kurma hesabına dayanmakta. Kılıçdaroğlu’nun gelmesi değil, Baykal’ın gitmesinin yarattığı rüzgâr oya tahvil edilmek istenecek. Bunun için merkez medya tam gaz CHP desteğini sürdürecek.

Bu süre boyunca CHP’nin politikalarının yoksulluk üstüne ve ulusalcı sol vurgulu olacağı açık. Yakın hedef ise anayasa değişiklik paketine, referanduma ya da referandumda anayasa değişikliğine “hayır” olacak. Seçimler veya erken seçime kadar ‘çok güzel hareketler’ göreceğiz. Fakat ciddi bir siyasi vizyon değişikliği bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacaklar. Eskiyle hesaplaşmadan bu mümkün değildir, sahicilik, inandırıcılık etkisi yaratamaz.

Eskiden farklı olarak CHP’nin hiç değilse korkutma siyasetini bırakıp normal siyasete döneceğini sanıyorum. Artık umarım spekülasyonlar üstüne siyaset konuşmaktan bir nebze uzaklaşabiliriz. Farkında mısınız, spekülasyonlar üstüne düşünmek ve konuşmak hepimize sıkıntı verdi. Ben kendi adıma sıkıldım. Komplocu siyaset son birkaç yıldır spekülasyon ağırlıklı bir zihin dünyası yarattı. Düşünce sistematiğimiz, düşünce kimyamız bozulacak. Bizleri bu noktaya getiren şey, öncesiyle birlikte esas olarak 28 Şubat darbesiyle başlayan “rejim tehlikede” stratejisine dayanan Ergenekon örgütlenmesi, darbe planlarıyla apaçıklık kazanan vesayetçi zihniyettir. Kimse durduk yere spekülasyon yapmıyor. AKP’nin iktidara gelmesinden beri süren bu çıplak vesayet biçimi demokrasiyi demagojiye, siyaseti komploculuğa, fikri içi boş ajitasyona indirgedi.

Başa dönersek, değişim denince benim anladığım, dünya ve Türkiye’deki değişim talebine yanıt verebilecek bir siyasi öznenin/öznelerin varlığıdır. Değişimin öznesi sorusuna dünya ölçeğinde ve sınıf analizi temeline dayanan siyasi çözümlere bakarak yanıt verilebilir. CHP yoksulluk temeline dayanan bir siyasetle oyunu arttırabilir belki ama bu temel sanıldığı gibi bir oy patlamasına neden olamayacağı gibi bir değişim dinamiği de yaratamaz. Zira Türkiye Ecevitvari politikaların sonuç alabileceği yapısal koşulları çoktan aştı, ne dünya ne Türkiye aynıdır.

Bu arada eklemeliyim, Kemalizm ile ideolojik planda hesaplaşamamış ve iki arada bir derede kalmış bir kısım solun da CHP’ye yöneleceği öngörülebilir. Bu iyi de olur. Böyle bir gidiş “örgüt/parti lâzım” ve birlik bahanesini ortadan kaldırarak Marksist gelenekten gelme değişimci/özgürlükçü yeni sol ile ulusalcı/statükocu eski sol arasındaki gerçek ayrımın fikrî/teorik planda netleşmesini sağlar. Bu ise solun geleceği için son derece sağlıklı bir düşünsel zemin yaratacaktır.

Bütün bu nedenlerle sorulacak doğru soru, “CHP değişebilir mi” sorusu değil, “CHP Türkiye’yi değiştirebilir mi” sorusu olmalı.

Birincisi ikincisine bağlı çünkü.


nabi.y@superonline.com


27.05.2010/Taraf


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0