‘Çoğunluk’ hakkında... - Ayhan Aktar

25 Ekim 2010 21:38  

 

‘Çoğunluk’ hakkında... - Ayhan Aktar

Tolstoy’un Anna Karenina’sı şöyle başlar: “Mutlu aileler birbirine benzerler, ama her mutsuz ailenin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Genç sinemacı Seren Yüce’nin Çoğunluk isimli filminden çıktığım zaman aklıma ilk gelen şey Tolstoy’un bu cümlesi oldu. Seren Yüce, Türkiye’de kentli orta sınıfların röntgenini çekmiş, ortaya çıkan manzara son derece hastalıklı bir yapıya işaret ediyor.

Filmin hikâyesi basit aslında: Milliyetçi, aşırı otoriter, şiddet kullanmaya eğilimli ve Kürtlerden nefret eden müteahhit bir baba ile oğlu Mertkan arasındaki gergin ilişki. Baba rolünde Settar Tanrıöğen harikalar yaratıyor! Oğul Mertkan ise, askerliği sallamak için “açık öğretim”de okur gibi yapan, ezik-büzük, duygularını ifade etmekten aciz ve kendine benzer arkadaşları ile belli mekânlara takılan jöleli saçlı bir genç. Mertkan, babasının inşaat şirketinde ‘çalışır gibi’ yapıyor. O kadar baskı altında büyümüş ki kişiliği, duyguları ve neredeyse tüm insani özellikleri iğdiş edilmiş birisi. Aynen babası gibi o da kendisinden farklı olandan (örneğin, Kürtlerden) nefret ediyor. Ama Vanlı Kürt kızı Gül’e de gönlünü kaptırıyor. Ev hanımı olan anne ise, mutsuz evliliğini umarsızca sürdürmeye çalışıyor. Hayatında eksik olan duygusallığı ise TV dizileri seyrederek kapatmaya çalışıyor.

Yönetmen Seren Yüce, filmdeki oğul Mertkan (Bartu Küçükçağlayan’ın oyunculuğu mükemmel) karakterini nasıl geliştirdiğini şöyle anlatıyor:

“... Bugün Beyoğlu’na çıkıp baktığımızda çoğunluğu benzer arkadaşlar oluşturuyor. Sonuçta işi gücü, doğru dürüst bir hayat görüşü olmadan, gelip geçen kitleler var. Onlardan da bir şeyler aldım. Zaten hayattan isteyecekleri ve istemeleri gereken şeyler çoktan belirlenmiş durumda. Ve sistem, çark bir şekilde dönüyor. Çok daha enteresan bir şey isteme şansları yok. Bu şans verilmiyor. Daha doğrusu kapitalist sistem onlara ne sunarsa onu istemiş oluyorlar. Kendi kişilikleriyle alakalı, özel bir durum yaratacak bilinç de oluşmamış gibi görüyorum ben” (Radikal-Hayat, 17 Ekim 2010).

Seren Yüce çok haklı, cennet vatanımızda Mertkan gibi yüzbinlerce, hatta milyonlarca genç var. Yönetmen Yüce, toplumsal eleştiri oklarını kentli orta sınıflara yöneltirken şunları söylüyor: “Hep ezilen tarafından değil de biraz da ezen tarafından bakmak gerektiğini, o sınıfın yani orta sınıfın hayatına girmek gerektiğini düşündüm.” Seren Yüce, sosyolojik olarak kentli orta sınıflar olarak adlandırdığımız kesimin röntgenini çekerken aile kurumunun çok ciddi eleştirisini yapıyor.

Çoğunluk filminden biz sosyal bilimcilerin çıkarmamız gereken çok önemli dersler olduğunu düşünüyorum. Bu güne kadar Kemalizm’in, milliyetçiliğin, militarizmin siyasal sistem düzeyinde son derece ayrıntılı eleştirileri yapıldı. Bu ideolojik yönelimlerin, hangi tür zihniyet kalıplarını ürettiği ve bu kalıpların toplumsal kurumları nasıl şekillendirdiği üzerine çok söz söylendi. Kısacası Türk eğitim sistemi, ordu ve genel olarak bürokrasi hakkında ayrıntılı yapısal analizler var elimizde. Ama yetmiyor!

Seren Yüce’nin Çoğunluk filminden çıktıktan sonra Kemalizm’in, milliyetçiliğin, militarizmin hangi tür insan malzemesi üzerinde yükseldiği veya hangi aile düzeni içinde serpildiği hakkında bilgilerimizin sınırlı olduğunu anladım. Örneğin, “askere uğurlama törenlerine kimler gider” veya “İzmir’de Kürtleri taşlayan çağdaş görünümlü kızlar nasıl bir aile ikliminde yetişmiştir” gibi soruların cevaplarını pek bilmiyoruz. Hatta soruları biraz daha basitleştirelim: “Acaba bu ülkede toplumsal dayanışma duygusunun giderek azalmasının sebebi nedir?” veya “liberal düşünce bakımından bireycilik ile altta kalanın canı çıksın tavrı aynı şeyler midir?” Bu soruların sayısını kolaylıkla arttırabilirsiniz.

Bence, Çoğunluk filminin devamı olan filmler de yapılabilir. Seren Yüce, eğer isterse, Mertkan Askere Gidiyor, Mertkan Evleniyor ve daha sonra Mertkan Patron Oluyor konulu filmleri de çekebilir. Mertkan karakterinin toplumsal yaşamın her evresinde izlenmesi gerektiğine inanıyorum.

Çoğunluk katıldığı tüm festivallerden ödüllerle dönüyor. Seren Yüce, Venedik Film Festivali’nde genç yönetmenlere verilen Geleceğin Aslanı ödülünü almış. Antalya, Altın Portakal Film Festivali’nde ise en iyi yönetmen, en iyi film ve en iyi erkek oyuncu dallarında ödülleri toparlamış.

Seren Yüce ve ekibi hiç abartıya kaçmadan, son derece politik bir film yapmışlar. Kendilerini yürekten kutluyorum. Siz de lütfen, bu filmi kaçırmayın.


ayhanaktar@gmail.com

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0