Atatürk olmasa da!..

23 Aralık 2013 14:43 / 1307 kez okundu!

 

 

Malum, aralık ayı Cumhuriyet’in “Devrimler” ayı! “Arkadaşlar, bizim inkılâbımızı, gerek ona önderlik etmekte, gerek onu feyizli ve verimli kılmakta, Atatürk, en anlatıcı bir surette temsil etmektedir. Kadınları hakkından mahrum edilmekle, yarı yarıya kötürüm bir hale gelen ulusumuzun üstünden bu baskıyı kaldırması, Atatürk’ün başlıca hizmetleri arasında sayılacaktır ” (Sürekli alkışlar)... (Başbakan General İnönü, Malatya) “Sayılacaktır, say!” komutu ile o günden beri millet talimde!

Milli Şef bu sözlerle konuşmaya başlar da, “tayin” ile Meclis’e gelmiş “Tek Parti” mebusu aşağı kalır mı:

“Baylar senelerden beri hizmet ettiğimiz padişahlardan biz bu hakkı isteseydik Türk köylüsü, Türk kadını mebusluk hakkı isteseydi mükâfat olarak bizi ya ipe çekerdi ya denize atardı.” (İsmail Memet, Sivas)

İtalikler “Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi” görüşmelerinin 5 Aralık 1934 tarihli Meclis tutanaklarından. Doğrudur, kadınlar üzerinde baskı vardır, özellikle Nezihe Muhiddin’in önderliğinde kurulan Kadınlar Halk Partisi’ne “izin” verilmemesi gibi, kadınlara uygulanmış baskılar vardır. Sivas milletvekilinin sözleri ise doğru değildir! Osmanlı’da kadın hakları Cumhuriyet’in 1925’ten sonrasında hiç olmadığı kadar özgürce tartışılmış, kimse de denize atılmamıştır.

 

“TEK ADAM” TÜM KADINLARA BEDEL

İttihatçı Cumhuriyet, Osmanlı’da verilmiş kadın mücadelesini “yok” sayar. Oysa; Elbis Geseratsyan’dan (1830-1910) Nezihe Muhiddin’e (1889- 1958), Hayganuş Markar’dan (1885-1966) Şukufe Nihal’e (1896-1973) Osmanlı kadın hareketinde öyle isimler; ’dan (Kovan,1845)Şukufezâr ’a (1886),Gitar ’dan (1869)Kadınlar Dünyası ’na (1913-1921) öyle kadın dergileri vardır ki çok dinli ve çok dilli Osmanlı’da, kadınlar haklarını almak için “Sultan”a muhtaç hissetmez kendini.

Az da olsa, erkekler de vardır bu mücadelede. Mesela Baha Tevfik (1881- 1914), daha 1908’de, İzmir’de çıkarmaya başladığı günlük “11 Temmuz ” gazetesinde yayımlanan yazı dizisinde; “Feminizm; insanlığın iki cinsinin hakları arasında hiçbir farkın varlığını kabul etmediği gibi eğitim koşullarının da her ikisi için eşit olmasını ister ” diye çok net bir ifade yer alır (10 Ağustos 1908). Oysa, Cumhuriyet kurucularının ağzında “feminizm” alay konusudur!

Cumhuriyet’in doksan yılda çözemediği “başörtüsü” meselesi de tartışılır Cumhuriyet’ten önce: “... Kadınların siyasi hakları (ndan...) söz edildiği zaman, çoğunlukla İslam kadınlarına özgü olan ‘örtünme’ konusu da karıştırılıyor. Pek çok noktaları akla uygun ve haklı olan kadınlık davası daha ilk aşamasında dini ve hissi bir anlama dayanıp kalıyor, bir türlü ... ilerleyemiyor...” teşhisi konulur, 1 Eylül 1922 tarihli “Hanım” dergisi son sayfasında Rauf Ahmet imzalı “Musahebe” (Sohbet) başlıklı yazıda.

21 Haziran 1927’de Meclis’te Hakkı Tarık (Us) Bey kadınların seçme ve seçilme hakkından yana olduğunu söyleyince, Recep (Peker) Bey’in “Kadınlar Türk vatanıyla bu denli ilgili iseler önce askerlik yapsınlar ” diye bu öneriye karşı çıkışı “modern” İttihatçı zihniyeti resmediyor.

“... Güzellik kraliçesi seçilen Naşide hanımın Sarıyer ilkokul öğretmeni olduğu anlaşıldığından Maarif bakanlığı kraliçe hakkında soruşturma yapılmasını bildirdi...” Bu hareket “bakanlığa göre meslek onuruna aykırı olduğundan kendisi meslekten çıkarılacaktır. Bu konuda maarif vekili Esat (Sagay) bey şu açıklamada bulunmuştur: Memleket çocuklarının tahsil ve terbiyelerini ellerine bıraktığımız...” Naşide öğretmenin “öğretmenlikten uzaklaştırılması da pek doğaldır.” (Yeni Asır, 21 Ocak 1931) Bu satırlar da “modern” İttihatçı zihniyeti resmediyor.

Diyelim ki “tek parti” ile yönetildiği yıllarda Almanya kadınlara “milletvekili seçme ve seçilme” hakkını “verdi”, bugün Alman kadınları o günü kutlar mıydı? Benim bildiğim, “seçme-seçilme hakkı” demokrasiler için geçerli bir kavram. İki dereceli seçimlerde, “Tek Parti”nin “tek liste”sinde, “Tek Adam”ın belirlediği isimleri “işaretlemek” suretiyle “seçimcilik” oynamak bir “kazanım” olarak kabul edilemez.

 

CUMHURİYET VAR, DEMOKRATİK CUMHURİYET VAR

Yeni Asır gazetesi 1933’te kadınlarla röportajlar yapar ve sorar: Cumhuriyet nasıl sevilir? Handan Sermet “Soru açık değil ” diye tepki gösterir, “Nasıl bir Cumhuriyet sevilir ” biçiminde olmalıdır ona göre soru, ve devam eder: “... Milyonlarca halkın içinde onlara, memleket için yararlı bir fikir verebilecek bir tek insanın ortaya çıkma olasılığı var oldukça bunu gereksiz bulmamak memleket için daima hayırlıdır... Okuyucular feministlik ediyor, demesinler diye, en çok ısrar edeceğim düşüncemi en sonraya bıraktım... Aydın bir kadının milletin kürsüsünde söyleyeceği bir söz, bir düşünce kendisi derecesinde, kendisinden daha az tahsil ve terbiye görmüş bir erkeğinkinden daha mı az yararlıdır memleket için? ” (22-28 Şubat) Görüldüğü gibi bu memlekette o zamanlar “Tek Parti” diktasına boyun eğmeyen, “Tek Adam lutfu”na muhtaç olmayan, önce “demokrasi” diyebilen kadınlar vardır.

O günler hatırlansa, görülür daha neler vardır. Mesela, 15 Ekim günlü Yeni Asır ’da manşet şöyledir: “Hu Çekerken Yakalanan Yobazlar” ve altında “Kadınlı Erkekli Bektaşi Ayini Yapanları Zabıta Ele Geçirdi”.

Diktatörlüğü ile açıkça yüzleşemeyen bir toplumun kaderidir bu; bir asır geçse de “kadınlı-erkekli” ayinler ile “kızlı-oğlanlı” evler arasında gider gelir.

 

Talat ULUSOY

17.12.2013

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.