Sen rahat uyu ANNE

14 Nisan 2013 23:01 / 2067 kez okundu!

 


Sen rahat uyu anne.
Abim seni, bizi ve dostlarını utandıracak hiçbir şey yapmadı.
Annem rüyamda sormuştu “Ne oldu oğlum”
Sen rahat uyu Anne.
Abim seni utandıracak hiçbir şey yapmadı.
Arkadaşlarının cezaevi kâbusu ve kendisinin sürgünü şimdilik bitti, ama bu dava henüz bitmedi Anne.


Bir gün Osman Özgüven ve arkadaşları bu yükten arınacak ve sonuçlar, en başta bu iftirayı yapan, dillendiren şikâyetçiler olmak üzere, bu temelde söz konusu kararın oluşmasını sağlayanların yüzüne güçlü bir şamar olarak inecektir.

Yıllar önce 12 Eylül faşizmi sonrasında abimle benzer kaderi ben de yaşamıştım. Üç yıl ülke içinde kaçak barınmış ve sevgili eşime, kucağımı terk etmemekte direnen, hiçbir gelişmenin farkında olmayan küçük Utku'ma bile açıklayamadan, endişe, kaygı ve tarif edilemez üzüntülü ve karmaşık duygularla ülkeyi terk etmek zorunda bırakılmıştım. Suçum emekten, demokrasiden ve barıştan yana olmak ve bu doğrultuda mücadele etmekti. Yani en başta '' insan'' olmakla ilgili bir görevi yerine getirmekti. Abim bulunduğu çevredeki konumu nedeniyle, o birkaç yılı biraz daha kolay atlattı diyebilirim.

Bizler ve bizim gibi düşünüp davrananlar için, polisin tehdit, takip ve baskıları, cezaevleri, davalar elbette yabancı değildi. Geçmişin yüzlerce örneği bir yana, bugün yaşananlar durumu açıklamaya yeter. Demokrasiden, özgürlüklerden emekten yana olmak, haksızlıklara karşı direnmek, mevcut iktidara muhalif olmak, hedef olmak için yeterli. Terörist suçlamasına maruz kalmak o denli kolay ki bizim ülkemizde. Cezaevleri öğrencilerle, gazetecilerle, muhalif siyasetçilerle dolu. Abim de ne zaman diye bekliyordu. Sonunda becerdiler. Hem de itibarsızlaştırma hedefiyle. Ona ve çevreye ders olsun diyerek.

Abim, insan olabilmenin ona yüklediği sorumluluk gereği 12 Eylül faşizminin karanlık günlerinde de boş durmadı. Ve 1984'de Dikili'de belediye başkanı seçildi. Ben sakıncalı kardeşi olarak, yanında olamamıştım yıllarca, ama yakından izledim, yaşadım diyebilirim. 12 Eylül'e karşı özgürlük mücadelesinde bir cephe de Dikili'de açılmıştı. Barış ve demokrasi festivalleri adı ile yakılan ateş, tüm ülkede hissedilir hale gelmişti. Yıllarca ülkenin kültür insanlarının, aydınlarının, sanatçılarının, yazarlarının, demokrasi ve özgürlük yanlılarının buluştuğu, tartıştığı soluk aldığı küçük korunaklı bir alan olmuştu Dikili.

Bugün hala sahilde öğrencilerin yaktığı özgürlük ateşi hikâyeleri anlatılır. Dikili demokrasi ve özgürlük taleplerinin haykırıldığı bir zemin, özgürlük soluğu alınan bir alan olmaya devam etti yıllarca. Toplumsal alanı ilgilendiren bir çok ilk yaşandı Dikili de. Acıları ortaklaştırmanın, uğranılan haksızlıklarda yan yana durmanın, dayanışma ve paylaşmanın örneklerinin yaratıldığı bir toprak olmuştu Dikili. Yunanistan ve Midilli halkıyla gelişen barış ve kardeşlik ilişkilerinin temeli de, vatan hainliğine varan suçlamalara karşın, o günlerde atılmıştı. O küçücük, tanınmamış ilçe, Ülkemizde ve tüm dünyada barışçı bir ilçe olarak tanınır hale gelmişti.

Siyanürle altın madeni çıkarılmasına karşı durdu. Topraklarımızın zehirlenmesine, doğanın ve çevrenin tahrip edilmesine karşı, tüm çevre belediyeleri ve doğa dostları ile birlikte mücadele etti. İktidar destekli altıncı patronlar her yolu denediler. Her aracı kullandılar. Panele saldırdılar. Ben de halen izlerini taşıdığım yara almıştım o saldırıda. Halen devam eden davalar açıldı. Yalan, yanlış haberle donattıkları gazetelerini Dikili'de bedava dağıttılar. Ama O'nu etkileyemediler.

Aliağa'da inşa edilmek istenen kömürlü termik santrallere karşı çıktı. Yaşamın zehirlenmesine, geleceklerimizin karartılmasına dur diyenlere, kendi sesini de kattı.

Temiz, ucuz, çevreci ve yerli enerji kaynağımızı, jeotermal enerjiyi gündeme getirdiğinde ”Doğal Gazcıların” hışmına uğradı. Devlet desteği almaksızın jeotermal ile ısınma yaşama geçirildi. Bugün okullar ve bini aşkın konut jeotermal ile ısınıyor.

Su yaşam hakkıdır, ticarileştirilemez, herkesin suya ulaşması sağlanmalıdır dedi ve 10 tona kadar suyu halka ücretsiz olarak sundu. Dava gecikmedi. 12 yıl hapis cezası ile yargılandı. Ona halka suyu ücretsiz veremezsin dediler. O diretti. Belediyelerin ticarethane olmadığını, kamusal bir hizmet kurumu olduğunu ve bu nedenle de kamusal bir görevi yerine getirdiğini söyledi. Oluşan kamuoyu karşısında ceza verilemedi.

Halktan yana, muhalif bir duruşa sahip olmak zor bizim ülkemizde. Cezasız bırakılmıyor. Sindirilmeli, korkutulmalı ki örnek de alınmasın. İşte son iki dava bu nedenle acildi ve eşitlik, özgürlük ve adalet karşıtları acısından başarılı sonuç alındı denebilir.

Kamu zararı yok, rüşvet, çıkar sağlama falan yok. Hatta ihalenin biri zaten iptal edilmiş. Peki neden? Gerçek suç ne?

Yukarıda bir kaç örnekle anlatmaya çalıştığım insani-politik bir duruş cezalandırıldı. Temel neden, bugüne kadar baş edilemeyen, alt edilemeyen bir muhalif, eşitlikçi, özgürlükçü, adalet yanlısı bir insan, toplumsal belediyecilikte bir ilk olan 10 şartı yasama geçirme uğraşı vermiş ve hiç bir tehdide boyun eğmemiş bir politikacı olmaktır. Hükmedenler ve egemenler için tüm bunlar suçtur ve suç olmaya da devam ediyor.

Peki de hukuk ve adalet dağıtıcıları, insanları bu işin neresinde?

Yasada yapılan değişiklik cezaevinde bulunan arkadaşlarımızın özgür kalmalarını sağlayacaktır. Olumludur. Bir ilk adımdır. Ne var ki henüz haksızlık tümüyle yok edilmemiştir. Anayasa mahkemesine yapılan başvuruyu, Avrupa insan Hakları Mahkemesine yapılacak başvuru takip edecektir.

Yani Bu dava henüz bitmedi. İslenmemiş bir sucu Ne abim ne de arkadaşlarımız taşımayacaktır.

Bir gün Osman Özgüven ve arkadaşları bu yükten arınacak ve sonuçlar, en başta bu iftirayı yapan, dillendiren şikâyetçiler olmak üzere, bu temelde söz konusu kararın oluşmasını sağlayanların yüzüne güçlü bir şamar olarak inecektir.

Biz tüm eleştiri ve haykırışlarımıza rağmen, ülkemizde hukukun üstünlüğüne inanan, adalet meselesinde vicdanları halen insan diye çarpan hukuk insanlarının varlığına olan inancımızı sürdürüyoruz, sürdürmeye ve de mücadele etmeye devam edeceğiz.

Yani anne, oğlun yakında ailesine, çocuklarına kavuşacak. Acılı, hüzünlü günlerini kısmen de olsa geride bırakacak. Ve yaşanabilir daha iyi bir çevre ve dünya için mücadelesine kaldığı yerden devam edecek.

Sen rahat uyu Anne. Abim seni, bizi ve dostlarını utandıracak hiç bir şey yapmadı.

Sen rahat uyu anne. Hayat bize senin hayatını rahatlatıcı hiç bir sey yapma olanağı sunmamıştı. Bu acı yüreklerimizin bir kenarında durur hep. Unutulmaz.

Bir de; "Oğlum, biz işçi ailesiyiz" deyişin unutulmaz.

Abim de, ben de bu sözü hiç unutmadık…

Sen rahat uyu ANNE…


"gelsin hayat bildiği gibi, gelsin/ işimiz bu, yaşamak!

"Bizi de dövsün hayat, bizi de yorsun varsın. Geciktirirler ancak durduramazlar." (Sezen Aksu'dan)


Sedat ÖZGÜVEN

14.04.2013


Son Güncelleme Tarihi: 15 Nisan 2013 16:59

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.