Güç tanrısı vesaire.. - Nina Bencoya

24 Haziran 2007 10:23 / 2769 kez okundu!

 

Arkadaşlar ben hala tatildeyim. Sofi adını verdiğim konuk kedimle mırıl mırıl mavlamaktayız birlikte... Saatlerce denize giriyorum, suyu dinliyorum, resimler çekiyorum ve pek keyifliyim nazar değmesin! Dün aynı yerde 940 fotoğraf çekmişim! Bu arada Ildır

Güç Tanrısı Vesaire



Seçim rüzgârları tozu dumana katar da bir kaşık suda yaman fırtınalar kopar. Barajlar barikatlar yerinde sayar, özgür irade yine, yeniden, daracık bir cenderenin içinde ehven-i şer oyunudur. “Evet” lerin değil, “Hayır” ların alanında dönüp dolaşan bir kısır döngüdür. Ama yargı, dairesel biçimli “Evet” mührünün halkasıdır. Ve delili parmağınızdan günlerce çıkmayan ucuz bir boyadır..



Siyaset her ne ise, sahici bir şey olduğundan kuşkuluyum. Sanırım “zaman” bile daha hakikidir politikadan. Oysa siyasi tarihten öte, “siyaset bilimleri” adıyla anılan derin, ağdalı, fevkalade ehemmiyetli ve gayet görkemli bir mevzuu vardır, kıt aklımın ermediği..



Seçim sonuçlarından cennet beklemiyoruz pek tabii. Cennet zaten belki de hiç olmamıştı. Ya da hala oradadır da uydular göremiyordur yerini. Ola ki cennet coğrafi bir durum değildir. Yerde midir, gökte midir, in midir, cin midir, bilemeyiz. Cennet kaçar, biz kovalarız. Ne cilvelidir bu cennet! Aklıma gelmişken, “Cennetvari” bir sosyal hedef olabilir mi? İhtimal oraya ancak tek tek bireyler olarak dokunabiliriz. Test usulü ile sınamazlar bizi, öze, hakikate bakarlar (umarım).



Neyse, cennet -cehennem muhabbetinden vazgeçtim. Bugün seçimlerle başladım, devam edip sosyal kalacağım. Tabiri caiz ise, “sosyal içerikli” bir yazı yazmaya çalışacağım.



Sosyal içerikli türünden kişisel takıntım, GÜÇ yahut ERK konusudur. Kostüm, dekor, simge ve replikler değişmekle birlikte, “Güç kültü”nün böylesine devamlılık göstermesi bana pek manidar gelir. Her devirde daima som altından bir tahtta oturur Sayın “Güç” hazretleri. Göksel değil dünyevidir mahiyeti. Mamafih göksel imgeleri de belirlemektedir.



İnsanoğlu habire yazboz yapar yaşamın kurallarını. Lakin bakarsınız, “Güç” hep oradadır. Ama değişim devam eder. Mesela üretim araçları, üretim ilişkileri, sınıflar, sınırlar, modalar. Ama değişmeyen bir şey vardır ki, o da “Güç Kültü“dür.



Kimler gelir, kimler geçer bu saraylardan,

fark etmez,

hakiki iktidar daima “Güç Tanrı”sında kalır.

O isterse; tüm ilişkiler, inanç, aşk, güzellik, kültür, sanat, bilgi “Güç”e bürünür bir dokunuşta!
“Ol dedim oldu” misali..



Mal, mülk, ziynet, toprak, emlak, hayvan, köle, maden, silah zaten saf “Güç” külçeleridir, katışıksız..


Boyun eğeriz çaresiz,

taparız, Tanrımız yaparız onu.

“Bey” der, “sir”, sinyor”, “mister” der, düğmelerimizi ilikleriz karşısında.

Sığınmaya çalışırız bazen,

sonra isyan ederiz ona.

Sahip olunca da hemen ezmeye girişiriz zayıfları..


Ah o efsane, “Güç”tür adı.

Ki şiddettir şefkati..



Statükodan ne anlıyorsak değişen zamanlarda, daima “güç ideolojisi” çıkar altından. İnsanoğlu olarak her vesile ile bu efsaneyi besleriz. Doğanın bilgisi, uygarlık, kentleşme, hukuk, demokrasiler, terör, anti terör, inançlar, kutsallar, iletişim ve aklınıza gelen her şey, son tahlilde hep aynı sunağa taşır adakları; Güç Tanrısının görkemli tapınağına kan akıtır oluk oluk!..Kah güzel kokulu tütsüler, kah bombalarla kutlar, kutsar kurbanlarını..



“Güç’e tapma” durumuna insan doğası diyenler olabilir. Bunu bir içgüdü olarak, türümüzün öz mazisine bağlayınca aklanabileceğimizi pek sanmıyorum. O denli inkârdan geldiğimiz doğa ile süren tek bağımız “büyük balık küçük balığı yutar” meselesi olabilir mi? Sanki yutmadığımız balık, giymediğimiz leopar mı kaldı? Bari onu da bırakalım. Belki kurtuluruz sürgünden, yeniden kucaklaşırız özümüzle, kim bilir?



Özümüz mü? (Kim o? Cep numarası var mı?)

Maddenin özü, yaşamın sırrı?

Gerçek?



Gerçeklik arayışı İ.Ö. 3000 lerde, “yin ve yang”ı bulmuştu. Bütün değişim ve her türlü varoluş, yin ve yang’ın aralıksız birleşme ve ayrılmalarıyla açığa çıkan formların sonsuz dansıydı o zaman. Mistikler yaratılmış olan her şeyin aynı öze sahip olduğuna inanıyorlardı lanetlenirlerken. Doğa filozofları yaşamın ya da maddenin “öz” maddesini havada, suda, ateşte aradılar. Parmenides ise, "Duyunun aldatmacalarını" bulup, ortaya çıkarmaktan söz ediyordu. Çok ilginç...



Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik; hayatın sırrını, maddenin en küçük modelini ararken, şimdilik kuantum fiziğine vardık. Ama hiç şaşırmam, aniden “Güç” çıkıverirse altından!. Adını anması, suretini tasvir etmesi caiz olmayan ve her an her yerde hazır ve nazır olan ve bizi yargılayan ve ödüllendiren ve cezalandıran ve tüm amellerimizden haberdar olan o sosyal kudret! Haydi bakalım, işiniz yoksa, ayıklayın pirincin taşını;



Sosyal olayların yapı taşı ve enerjisi “Güç” ise eğer,

doğanın özü başka bir şey midir?

Yani var oluşun “mana” sı güç müdür?

Doğanın özü ile insanın özü farklı olabilir mi?

Bireyin özü ile kalabalıkların özü başka başka?

Toplum bireyler toplamının sinerjisi midir, birey toplumun hologramı mıdır?

Bütün bu garipliklerin altında bir bit yeniği olabilir mi?



Başa dönersem diyeceğim odur ki; siyaset uyuşturucu gibi oyalıyor kalabalıkları. Her gün yeni bir gündem yaratarak aynı havanda su dövmeye devam ediyor. Ağır bir sis, ne idüğü belirsiz bir balçık, renkli bir ekran içinde kör ediyor gerçekliği. Gündemin dışında kalmak, hipnozdan sıyrılmak yaman gayret istiyor..



Esaslı, çok esaslı bir değişime, “bilgi”lerimizin yeniden yapılanmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Senaryonun dışında kalmanın, maddenin, yaşamın özünü yeniden aramanın ve hakikaten "Duyunun aldatmacalarını" bulup ortaya çıkarmanın önemi..



Yıllar önce sosyalist devrime inanmıştım. Çok inanmıştım! Yaşanan onca şeyden sonra gördüm ki ortada devrim filan yoktu. “Evet” leri, olumlaması gelişmeyen bir tekrar ve gerilim vardı. Sadece “Hayır”lar örüyordu yolumuzu ve bu nedenle geri geri gidiyorduk. Ne yazık ki, diyalektik kılavuzu sözde kalıyor, canlı bir düşünce sistemi yaratamıyor ve insanlık ideali siyasete yeniliyordu.



Devrimci bakış açısı yaşamın zenginliğini kucaklayamadı. Adeta geri bir yaşam kültürünün bekçiliğine soyundu. Artan kültler, entellektüel durgunluk, evrensel kültür mirasının yadsınması ve bireyin görmezden gelinmesi sonucunda geriye pek bir şey kalmadı. Gün geçtikçe etkisi arttı öfkenin, popülizmin. Sonunda elimden aldı aşkımı, devrimimi, biricik umudumu..



Sosyalist devrim ülküsü, ne yazık ki önceki ideolojilerin paradigması içinde hapis kaldı. Fevkalade çokbilmiş olmasına rağmen, kendi tarzını, dilini, üslubunu, biricikliğini yaratamadı. Devrimcilik sanatını da bulamadı, “aranjman”lar yaptı sadece. Benzersiz kavramlar, farklı değerler dizisi getiremedi. Olay sadece iktidar idealine, ekonomiye ve inkâra indirgendi. İnsanlar için, yaşam için olamadı. Bir diktatörlüğe karşı başka bir diktatörlük, sağ yumruğa karşı sol yumruk, militarizme karşı militarizm, kahrol, defol, ihanet, dönek, ajan, klik, doğma, suç-ceza- kurban, kahraman ideolojisine kilitledi kendini. Güç doğması, gerçekçilik doğması, başarı doğması, kahraman kültü, sonu belirsiz bir olağanüstü hal, çifte standart, mutlak itaat yahut ihanet! Neticede güçler dengesi..



Doğrusu insanlık toktu bunlara. Çağlar boyunca epey semirmiş olan Güç Tanrı’sının yeni ve daha zayıf bir tecelliye ihtiyacı yoktu..



Bu güngörmüş dünyaya başka bir devrim lazımdı. Alıştığımız politikanın tüm yapay kuralları dışında yeni, özü -sözü -şekli yepyeni, yaşam içinde doğrulanan, toprakta keyifle yeşeren, dalda cıvıldayan, yedi veren bir “şeyler” e ihtiyacımız vardı, hep var. Mutlu değil dünyamız.



Nicedir, “Evet”lerimi biriktirmeye çalışıyorum. Biliyorum ki bazen “Hayır” da tutsaklıktır. “Hayır” ları arka arkaya dizerek varılan yerlerden pek bir şey çıkmaz. Aslında “Evet” tir özgürlük. Bazen kuşku duymak ise, bazen inanmak, sürüklenmektir özgürlük. İnanmalarımı özlüyorum. Özgürlük ile mutluluğun bir akrabalığı olmalı. Muhtemelen kalbimizde başlar gerçek devrimler. Ve insanın kendi değişiminden daha zor bir projeye rastlanmamıştır yer yüzünde..

Nina Bencoya

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.