MELEZLÝÐE ÖVGÜ

12 Nisan 2010 17:51 / 2969 kez okundu!

 


En büyük dileklerimden biri nedir biliyor musunuz? Bir yandan tüm kültürel gruplar kendilerini serbestçe ifade ederken, bir yandan da kültürlerin etkileþimleri, melezlikleri ve birbirlerini belirleyiþlerini konu edinen araþtýrmalar, kitaplar, sanatsal çalýþmalar yapýlmasý. Böylece ortaya hoþgörü söyleminden öte sahici bir hazine çýkar, gerçeðe ve melezliðe dair ve usul usul deðiþtirir önyargýlarýmýzý, sancýsýz..

___________________________________________________________

Bugün gazeteleri açtým ve yine hilkat garibesi kýlýðýnda, ancak dünyamýzýn ahval ve þeraitine gayet uygun olan ve ayný zamanda gerçeðin ta kendisi olduðunu bile bile, içime sindiremediðim haberlerle karþýlaþtým. Ýlk bakýþta payýma düþen en çarpýcý baþlýklar; Fransa’nýn asimilasyonu savunmasý, Büyük Britanya’da bir askeri birlikte atýþ hedefi olarak cami maketleri yapýlmýþ olmasý, bir baþka yerde de Çingenelerin dövülmesiydi..

Politikanýn ayrýmcýlýk üzerinden yürütülmesi, öteden beri, beni en fazla etkileyen þeylerden biridir. Genlerimdeki azýnlýk kodunu yadsýyamam tabii. Kýþýn kitapçý raflarýný karýþtýrýrken, bu minval üzere esaslý bir kitap görmüþtüm. Ayrýntý Yayýnlarýnýn 2009 yýlýnda dilimize kazandýrdýðý “Melezliðe Övgü”. Yazarý, bir dönem Galatasaray Üniversitesi’nde de ders vermiþ olan Fransýz iletiþimci Michel Bourse. Hemen su içer gibi okumuþ, fýrsat bulunca notlar çýkarmak üzere masanýn kenarýna koymuþtum. Vakti dün akþam gelmiþ olmalý ki, içinden bazý paragraflarý, akýl notlarý olarak kaydettim. Sonra internete baktým, kitap hakkýnda birkaç yazý yayýnlanmýþ. Böyle bir araþtýrmanýn basýnda ses getirmiþ olmasýna çok memnun oldum.

Irkçýlýk ve etnik ayrýmcýlýk, bir bakýma çok köklü habis tümörler. Ancak baþka bir açýdan bakýnca da adamakýllý yapay bir alan. Ýsterseniz evrim teorisine ve atalarýmýzýn dünyaya Afrika’dan yayýldýðýna inanýn, isterseniz Adem ile Havva’nýn torunlarý olduðumuzu var sayýn, hepsi de bizi ayný sonuçla baþ baþa býrakýr ki, o akrabalýktýr. Ýster beðenin, ister beðenmeyin; sarý ýrkla da, siyah ýrkla da, çekik gözlülerle de, mavi gözlülerle de akrabayýz dostlar..

Gelgelelim, Michel Bourse ýrkçýlýðýn bu en kaba ve eski modelleriyle uðraþmýyor söz konusu kitabýnda. Modern toplumlarýn, Kültür kavramýnýn kendisini de kapsayan eleþtirel bir analizine giriþiyor. Ardýndan, kimlik taleplerinin ve milliyetçi hareketlerin çoðaldýðý bir dönemde, kimlik stratejilerini ince ince tahlil ediyor. “ideolojik kültürcülük”ün eleþtirisini yapýyor, kültürler arasýndaki iliþkilerin yeniden sorgulanmasý, kültürler arasý yeni bir pedagojinin imkânlarýný ve aþamalarýný irdeliyor.

Diyor ki; “Irkçý ideoloji birkaç yýldan beri, kültür ve ulusal kimlik üzerinde temellenen bir teoriye dönüþmüþtür.” Çok yerinde olarak, antropologlarýn araþtýrmalarýna atýfta bulunuyor ve “Antropologlarýn çoðuna göre tek baþýna ve kapalý bir kültür asla varolmamýþken..” diyerek, kültürel saflýk varsayýmlarýný sorguluyor..

Birkaç yýldan bu yana Ebrulitur ile yaptýðým arkeoloji ve etnoðrafya gezilerinde ve katýldýðým tarih seminerlerinde, hiçbir þey öðrenmediysem, o steril bilgi yolculuklarý içinde, en azýndan uygarlýðýn bir karþýlaþmalar ve etkileþimler alaný olduðunu, her türlü kültürel öðenin birbirine baðlý, birbirinden türemiþ olduðunu izledim. Bu, tiryakisi haline geldiðim, büyüleyici bir deneyimdi..

Michel Bourse’da bu konuyu esaslý bir þekilde vurguluyor;

“Tarih bize bütün olarak insanlýðýn, halklarýn ve gruplarýn hareketlerinden oluþtuðunu ve araþtýrmanýn az çok kavramaya imkan tanýdýðý en uzak dönemlerden beri, bireylerin hiç durmadan yer deðiþtirdiðini, melezleþtiðini ya da çarpýþtýðýný öðretir.”

“Dünyayý oluþturan çeþitli halklar yalnýzca dövüþmezler; karþýlaþýrlar, karýþýrlar, alýþveriþte bulunurlar, birbirlerini ifade ederler. Neticede her kültür, karýþýmdan, melezlikten, alýþveriþten ibarettir..”

“Kendinde kültür yoktur: Kültür her zaman için bir grup insanýn var olma yönündeki tasarýmlarýdýr..”

“Þunu kabul etmek gerekir ki, kültür maddi ve kurumsal bir gerçeklikler bütünü olsa bile ayný zamanda ve esas olarak bir dönüþüm, geçiþ ve çakýþma yeridir ve bu sýfatla insanlýða ve dolayýsýyla evrensele doðru bir açýlým hareketidir. “


Michel Bourse, kültürden ne anlaþýlmasý gerektiðini ve bu konudaki farklý görüþleri ortaya koyarken, bu kavramýn tarihinin hiç de yansýz olmadýðýný hatýrlatýyor; “Kültür kavramýnýn bir tarihi vardýr. Bu tarih yansýz deðildir, ideolojik ve politik etkileri vardýr. Kavramýn çaðdaþ kullanýmý ise muðlâktýr. Ezilen azýnlýklarýn savunulmasýnda kullanýlabileceði gibi, ýrk fikrinden uzak olmayan ve bütün milliyetçilikleri, yabancý düþmanlýklarýný ve etnik merkezcilikleri de kapsayan bir farklýlýkçýlýðý sürdürmeye de hizmet edebilir.”

Öte yandan, en önemli kültürel kurum olarak, “dil” konusuna vurgu yapýyor;

“Kültür....böylelikle, toplumun aktardýðý ya da dolayýmlandýrdýðý insan yaþamýnýn bütün öðelerini –ister maddi olsun ister manevi- bir araya getirir.. Tarým, alet, makina teknikleri kadar, konut türlerini, sanatlarý ve gelenekleri, inançlarý, evlilik kurallarýný, alýþveriþleri, politik yapýlarý ve özellikle de dili kapsar. Ayný þekilde, en temel biyolojik iþlevler-beslenme, dinlenme, üreme- insanda her durumda kültürel bir görünüme bürünür. Jestler, tutumlar ve duygusal tavýrlar dâhil. Bunlarýn da anlamý her kültürel ortamla birlikte deðiþir. Çünkü bunlar da dile baðlýdýr ve bütün antropologlar dili en yetkin kültürel kurum olarak görmekte hemfikirdir.

Michel Bourse, “Kültür”ün, toplumsal yaþamýn temel bir tasarýmý ve ürünü olduðunu ancak devamlý olarak deðiþtiðini bir yerde þöyle ifade ediyor;

“Bütün insan gruplarýnýn “bir kültürü” vardýr. Bunun her bir öðesi bir kurum oluþturur ve bu kültür insanýn insanla ve insanýn çevreyle bütün iliþkilerine uygulanýr, kalýcý bir etkileþim modeli içinde somutlaþýr. Bu kurumlarýn özelliði kuþaktan kuþaða aktarýmlarýnýn biyolojik kalýtýmla deðil; toplumsal kalýtým ve gelenek yoluyla gerçekleþmesidir. Dolayýsýyla, kültürel olmayan, yani filozof M. Merleau-Ponty’nin deyiþiyle, toplumsal çevrenin damgasýný taþýmayan ve “imal edilmiþ” olmayan insan davranýþý yoktur.. Tüm doðal ve içgüdüsel ihtiyaçlara kültür kurumsallaþan cevaplar getirir. Modeller tarih boyunca deðiþim geçirir kendini özdeþ biçimde asla yeniden üretemez. “

Konuyu irdelerken, kültürün çözülme, yorumlanma, çoðulluk potansiyeline de deðiniyor;

Ýnsan doðasýnýn özü yalnýzca koþullu olmasý deðildir. Ayný zamanda kendisinin de koþullayýcý olmasýdýr. Dolayýsýyla, “kendinde kültür” yoktur. Bu gerçekliðe belli bir toplumda herkesin içinde yaþadýðý kültüre dair ayný anlayýþa sahip olmadýðý da eklenir. Her kültürde gerilimler, yorumlama alanlarý, yeniden ifade ediþler vardýr.

Gerçekte her toplum birçok deðer sistemi arasýnda bölünmüþtür ve insan davranýþlarý yalnýzca toplumsal aidiyet ortamýyla açýklanamaz. Doðal ayrýmlar (cinsiyet, yaþ, genetik miras vs) sosyal-coðrafi alanlara kapanma (þehirlere yýðýlma ya da kýrsal uzamlar vs) mesleki, kurumsal katmanlaþmalar, kendine özgü deðer ve modellerin yönettiði özgün kültürel alanlarý belirler. Böylece, her bir bireyin statüsü birçok özgül kültürel alana eþzamanlý aidiyetiyle tanýmlanmýþ olur. Çoðul insandan bahsedilebilir.“

Günümüzün siyasal gerçekleri!

Yazar, hemen önsözde; “Dünya ölçeðinde bir küreselleþme yaþanýrken, bu küreselleþme basmakalýp görüþün aksine ayný zamanda kimlik sorunlarýnýn su yüzüne çýkmasýna ve güçlenmesine nasýl imkan tanýmaktadýr? “ Diyor ve hatýrlatýyor; "BM üyesi 180 devletin ancak bir düzine kadarý tek dil, tek ýrk ya da tek etnisiteye denk düþebilir."

Kitap, akýllara durgunluk veren bu çeliþki hakkýnda etraflý tespitler ve tahlillerle dolu.

“Küreselleþme, yerinden ayrýlma ve kitle iletiþim araçlarý, halklar arasýndaki farklýlýklarý yumuþatýrken, milliyetçilikler hiç bu kadar aþýrýya varmamýþ ve hiç bu kadar her yerde mevcut olmamýþtý.”

“Kimlik, kültür, etnisite, ýrkçýlýk, stereotipler, önyargýlar; Bütün bu terimler, modern bir toplumun unuttuðu sanýlan bir sorgulamayý alevlendirmiþtir; insan topluluklarýný ayýran hudutlarýn kültürel doðasý. “

“Tek çoðalan þey köktendincilikler deðildir, çoðu zaman etnik çýlgýnlýklar da onlara eþlik etmektedir.”

“Kültürlerarasýlýðýn rolünü olumlu anlamda yeniden düþünmek ve bu düþünme dolayýsý ile “melezliði” yani kültürlerin çeþitliliðinin ve özdeþliðinin gerçekten kabulünü tekrar tekrar keþfetmek..”

“Günümüz Avrupa’sýnda bir kimlik kapanmasý hareketi yaþanýrken, Türkiye’nin Avrupa Birliðine katýlýmý sorunu bunun çarpýcý bir örneðidir. Belki de özgürleþmenin, kültür ve kimlik kavramlarýný yeni terimlerle düþünmenin “birlikte yaþama” fikrini baþka bir deyiþle farklýlýklarýn silinmesini deðil kabulünü, yine baþka bir deyiþle günümüzdeki küreselleþmenin vurgulamak istediði gibi düþüncenin homojenleþmesini deðil özgüllüklerin uyumunu savunmanýn tam zamanýdýr. Burada temel güçlük, kültürel çeþitlilik içinde belirsiz bir birlik aramaktansa yeni bir kolektif bilinci beslemeye yatkýn yeni bir politik kültür aracýlýðýyla bu birliði yaratmaktýr. Baka bir deyiþle demokratik haklar ve uzlaþma ya da konsensus oluþumlarýnýn gerekçelendirilmiþ prosedürleri üzerine odaklanmýþ politik bir kültür..

“Kültürlerarasýlýðýn rolünü olumlu anlamda yeniden düþünmek ve bu düþünme dolayýsý ile “melezliði” yani kültürlerin çeþitliliðinin ve özdeþliðinin gerçekten kabulünü tekrar tekrar keþfetmek gerekir. Melezliði düþünmek ne insanlarýn hepsinin ayný olduðunu söylemektir ne de ayrý bir kimlik hatta model düzeyine çýkarýlmýþ bir kimlik talep etmektir. Bu, paylaþýlan bir insanlýðý düþünmektir.

Kültürlerarasý bir pedagoji ve demokrasiyi yeniden tanýmlamak:

“ Çok sayýda toplumsal, etnik, kültürel grup nasýl bir arada yaþatýlabilir? Çaðdaþ yurttaþlýk tikel kimliklerin tanýnma ihtiyacýna nasýl uyarlanacaktýr? Sorun, herkese uygulanabilir toplumsal yaþam kurallarýyla kültürel kimlik çeþitliliðini nasýl baðdaþtýrabileceðimizi bulmaktýr. “

“Kültürel ve etnik kimliklerin ileri sürülmesi ille de yurttaþlýkla çeliþki içinde deðildir. Hatta Tocqueville’nin vaktiyle saptamýþ olduðu gibi, yurttaþ ile toplum arasýnda meþru bir aracýlýk rolü de oynayabilir. “

“Toplumsal baðý düþünmenin yeni tarzýný oluþturmak için, mevcut toplumlarýn çokkültürlülüðü gerçeðini dikkate alan demokrasiyi yeniden tanýmlamanýn bir baþka tarzýný bulmaya çalýþmalýyýz.”

"Çok kimlikli bir dünyanýn doðduðunu gören bir devrim yaþamaktayýz. Bu dünya tek bir yere ve tek bir yaþam tarzýna sabit biçimde baðlý bir kültür temsilini geçersiz kýlabilir. Modernitenin önümüze koyduðu çoklu meydan okuma tam tersine tarihin bugüne dek tanýmadýðý kadar aktif bir çoðulluðun ve bir ortak yaþamanýn icadýnda yatmaktadýr."

“Uygarlýk, kendi aralarýnda azami çeþitlilik gösteren kültürlerin bir arada varlýðýdýr ve bu bir aradalýktan oluþur. Dünya uygarlýðý, her biri kendi özgünlüðünü koruyan kültürlerin dünya çapýnda iþbirliðinden baþka bir þey olamaz.

Biraz uzun oldu biliyorum ama ancak bu kadar kýsaltabildim..

En büyük dileklerimden biri nedir biliyor musunuz, bir yandan tüm kültürel gruplar kendilerini serbestçe ifade eder, kendi geleneklerini müzeler, sergiler, kitaplar haline getirirlerken ki bunlarýn hepsi insanlýðýn ortak mirasýdýr; bir yandan da kültürlerin etkileþimleri, melezlikleri ve birbirlerini belirleyiþleri alanýnda araþtýrmalar, kitaplar, sanatsal çalýþmalar yapýlmasý. Bilinebildiði kadarýyla insanoðlunun yeryüzündeki karmaþýk serüveni boyunca toplumsal benzeþmeleri, birbirinden nasýl etkilendiði, birbirini nasýl belirlediði, uygarlýklarýn gerçek bileþenleri! Yerleþim, mimari, üretim biçimleri, iletiþim, ulaþým, din, müzik, dans, ritüeller, yemek ve herþey.. Böylece ortaya hoþgörü söyleminden öte sahici bir hazine çýkar, gerçeðe ve melezliðe dair ve usul usul deðiþtirir önyargýlarýmýzý, sancýsýz..


Nina Bencoya
10.04.2010


 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
13 Nisan 2010 00:12

gezegen

Nina haným, yazýnýzý büyük bir zevkel okudum. Akýcý ve oldukça da bilgilendirici, insaný uyanýk tutn bir yazý olmuþ. Yüreðinize saðlýk diyorum.

Yazýnýz aslýnda antropolojinin kara sularýnda þöyle bir gezintiye çýkarýyor insaný. Dil, varlýðýn, var olmanýn biricik öznesi, kanýtý. Ne olursa olsun hiçbir insan topluluðu yoktur ki bir diðerinden beslenmesn, kültürek aktarýmýn dýþýnda kalmasýn. Her toplum bir ölçüde diðerinden etkileþimle kendince "sadece kendine ait" bildiði kimi kültür öðlerinin aslýnda bir diðerinin yardýmýyla geliþtirdiðini anlamalýdýr. Difüzyonizm yani yayýlma kuramýna göre, bir kültür öðesi bir merkezden hareketle yayýlm göstermiþ ve bir dalganýn suda aldýðý seyirin aynýsýný alarak diðer bölgelere de ulaþtýðý anlatýlmaktadýr. Yine kültür aktarýcýlarý olan müceddidler, bir kültür öðesini bir yerden baþka yere taþýyarak oradaki öncü kiþi olurlar. Yine kültürel ödünç alma yani borrowing, denendikten sonra o toplumda tutulmasýyla orada yaþanýl kýlýnan kültür öðesi. Ve daha fazla çeþtili kuram, kalýp, açýklmayla sürdürmek mümkün.

Ve gen havuzu: melezliðin baþlangýcý. Ýnsanlar hiçbir zaman (istisnalar hariç) izole olarak bir mekanda yaþamlarýný sürdürmemiþler. Sürekli hareket halinde ve etkileþimde bulunmuþlardýr. Hele de Anadolu coðrafyasý gibi coðrafyalar. Sadelik yalanýna kim inanabilir ki?

Güzel bir konuya harika bir anlatým sunmuþsunuz. Teþekkürler. Ýsmet.
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.