Doğu Süryani soykırımı

09 Ağustos 2013 21:46 / 1949 kez okundu!

 


Genelde Süryani soykırımı deyince; ülkemizde aynı halka mensup olan Asur/Süryani ve Arami/Süryani soykırımı bilinmektedir. Sanki Nasturiler ve Keldaniler başka bir halkmış gibi algılanır ya da hiç bilinmez.

Günümüz Asuri/Süryani halkı kadim Asur, Kalde ve Babil uygarlıklarının mirasçısıdır.

Bugün Turabdin (Mardin ve civarı) bölgesi halen en eski Hıristiyanlığın mirasçısı durumundadır.

Nasturilere (Doğu Süryanileri, Asurlar) yönelik ilk katliamlar 1843-1846 yıllarında yapılmıştır. Bu kitlesel katliamlar, Cizre-Botan Miri Bedirhan ve Hakkari Miri Nurullah tarafından Osmanlı’ya gözdağı vermek amacıyla yapılmıştır. Asurların, Ruslar ve İngiliz’lerle iş birliği yaptıkları ”gerekçesiyle” imha eylemleri dünya savaşı sırasında hiç bir engelle karşılaşmadan tüm halka yönelik olmuştur.

Nurullah Bey, Kürt ve Türk savaş güçlerinin de içinde yer aldığı bir askeri güçle Asurları yendi ve patrikhaneyi ateşe verdi. Türk birliklerinin destek vermediği ve bunun için de Nurullah Bey’in Bedir Han’a başvurmak zorunda kaldığı ikinci bir askeri harekatta ise 10 bin Asur’un yaşamını yitirdiği çok sert anlar yaşanmıştır. Bunu Osmanlı ordusu’nun Emir’e karşı daha çok da İngiltere ve Fransa ile hesaplaşma mahiyetinde olan bir cezalandırma hareketi izlemiştir ve harekat aynı günlerde Emir ile yapılan bir anlaşma ile sonuçlanmıştır.

Asurlar bu tür katliamlarla köklerinden koparmaya çalışılırken, altta alta gerçekleşen baskılara 1907’de İran topraklarında bir saldırı daha eklendi. Türk-İran sınır savaşları bağlamında, Türk ve Kürt Birlikleri sadece Pers savaş güçlerini sınır bölgesinden sürmekle kalmayıp ayrıca Pers’lerle işbirliği yapan Tergavar’daki (çok sayıda Hıristiyan köyünün olduğu bölge) Asurlulara da saldırdılar. Hayatta kalan Asurlar ise Urmiye’ye kaçtı.

Bu gün unutulmuş olan bu ilk katliamlar ne kadar korkunç olsa da 1. Dünya Savaşı’nda yaşananlar bunları gölgede bırakmakla kalmayıp, bugün Türkiye’nin güney doğusunda ihmal edilmiş tarihi kalıntılardan ibaret Apostolik Doğu Asur Kilisesi’ne bağlı tek bir kişinin bile kalmaması sonucunu doğurmuştur. Rus Birliklerinin 1915’te İran’ın kuzey batısından çekilmesiyle sonraki beş ay boyunca süren Türk-Kürt işgali süresince sayısız Hıristiyan’ın kılıçtan geçirilmesine, sürülmesine ve kaçmasına sebeb olmuştur.

Gawar’lı Asur erkekleri, Urmiye’de her şeyden yoksun bir şekilde hapsedilip, İsmail (Simko) Ağa’nın Qalla köyü’nde “kılıçtan geçirildiler”. Dilman’daki 12 yaşından büyük erkek çocukları katledilip, kadınlar Müslüman olmaya zorlanıp ve zorla müslümanlarla evlendirilmişlerdir. Travma içindeki yetim ve öksüz çocuklar ise Kürt ailelere verilmiştir. Rusya’ya ve Tebriz’e kaçanlar ise açlık ve hastalıktan kırıldı.

İmha eylemleri Keldaniler’i (çok önemli bir Metropolit olan Adda-i Şer’de öldürülenler arasındaydı), ortodoks Süryani Hıristiyanları ve nihayetinde katolik ve protestanları da kapsıyordu. Dağlarda yaşayan yaklaşık 70 bin Süryani, sonunda İran’daki tarafsız Urmiye’ye kaçıp kurtuldular. Halkın bir kısmı Ruslar tarafından Kafkaslar’a götürüldü. Patrik Şemun ise Kürt önder Simko tarafından Kürt gelenek ve törelerine aykırı bir şekilde 140 adamıyla birlikte arkadan vurularak hunharca katledilmiştir. Kürtler’in gerçekleştirdikleri sürekli saldırılar nedeniyle epeyce kayıpl ar veren halk, İngilizlerin bulunduğu Hamadan’a doğru çekildi ve buradan Bakuba’ya gönderildiler. 1918’de savaşın bitiminden sonra yurtlarına dönme çabaları ise kanlı bir şekilde sonuçlandı.

Sevr’e katılan Asur delegeleri, Asurlu Hıristiyanların güvenliğini güvence altına almak amacıyla bir Asur devleti talebinde bulundular.

Ancak Sevr’de görüşmelere katılan diplomatlar, savaş sırasında Asurlularla ittifak yaptıklarını inkar ettiler. Bunun yerine Sevr antlaşması’na gelecekte “Asur-Kıldanilerin güvenliği için” tam garanti sunması gereken bir otonom Kürdistan’ın kurulmasını içeren 62. madde eklendi. Süryani halkı için Sevr kurtuluş olmadığı gibi Lozan’da tanınan haklarından da günümüze değin yararlandırılmadılar.

T.C. kurulduktan sonra ilk eylemlerinden biri anayurdu Hakkari olan Süryanilere ( 1-28 Eylül 1924 ) “Nasturi Ayaklanması’’ Tedip ve Tenkil yapmıştır. Kemalist iktidar Batı Ermenistan “Ermenisizleştirildikten” sonra ilk hedefi Nasturileri bastırmak oldu. Resmi tarih literatüründe “Nasturi ayaklanması” 12-18 Eylül 1924’de olan olay; özünde bir ayaklanma değildir. Kemalist cumhuriyetin, Lozan’da tescil ettirdiği Misak-ı Milli sınırında homojenleşmek için yaptığı “iç genişleme” harekatıdır. Nasturilerin Hakkari dışına sürülmesi operasyonu içerde yapılan bir yeniden işgal, yerli Hıristiyanları yurtsuzlaştırma ve sürgün politikalarının bir devamıdır. Harekata katılan ordu birlikleri içinde Kürt subaylarda vardı. 18. Alayın içinde Azadi örgüt üyesi olan yüzbaşı İhsan Nuri (ki, daha sonra Ağrı İsyanını başlatan Hoybun örgütünün askeri kanadının komutanı)’ de vardı. Bu harekat sırasında 3 teğmen ve 350 Kürt asker birlikleriyle firar edip 3-4 Eylül 1924’te TC.’ye karşı, Beytülşebab isyanını başlatmıştır. Türk ordusunun sürdürdüğü askeri harekat sonucunda 12-18 Eylül arasında Nasturiler Hakkari dışına çekilmeye zorlandılar. Ne kadar insan hayatı kaybedildiği bilinmemekle birlikte Tiyar vadisinden onlarca köyde yaklaşık 20 bin Na sturi, Kürt aşiretlerinin de desteğiyle, yurtlarından koparılarak Irak ve İran içlerine sürülmüşlerdir.

Trajedi bitmedi devam ediyor; Asurların 1925 yılında Kanada’ya göç ettirilmesi projesinin yanı sıra, umutsuz geri dönüş ve sınır geçme çabaları, ayrıca yer yer medeniyetden uzak Habur Nehri havzasına yerleşmeleri gibi maceracı planlar, başka katliamlara ve en sonunda da 1933’te Irak’taki Simele katliamına yol açtı. Asurluları öldürmek Irak ordusunun ilk icraatı oldu. 7- Ağustos 1933’ten itibaren Katolik, Yakubi ve barışçıl Asur erkeklerini bir araya toplayıp katlettiler.

Gabriele Yonan (Unutulan bir Holocoust) 1915/1916 yıllarındaki sadece Hakkari dağlık kesiminde katledilenlerin sayısını 20 ile 30 bin, Musul ve Dicle bölgesindekilerin sayısını ise 45 bin olarak vermektedir.

Asurlular 1915-1924’e kadar en az 400 bin ile 500 bin arasında kurban verdikleri iddiasına dayanarak taleplerinin dikkate alınması için Seyfo center (Süryani soykırım merkezi) aracılığı ile dünyaya seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Kurbanların sayısını tam olarak saptamak mümkün değil elbette. Nasıl hesaplanırsa hesaplansın, kurban sayısı en az 200 bin ile 300 binden aşağı değildir. Bunu da o dönemde kilise vaftiz kayıtlarından anlıyoruz.

1915’ten günümüze değin Süryaniler; katliamlar, baskılar, sindirme ve tek tipleştirme politikaları yüzünden bu gün anayurdu Mezopotamya’da sayıları ne yazık ki üç bin kalmıştır. Mezopotamyanın en kadim halkı son 6 yıldır ise Mor Gabriel manastırının işgal edilmek istenilen topraklarıyla ilgili hukuk davası ile durmaksızın vuruluyor. Üstelik, Mor Gabriel davası, diasporada soykırım çalışmaları pazarlık konusu edilerek vuruluyor. Bir taşta iki kuş misali. Hem ülke içi Süryanilerin elini kolunu bağla, hem Avrupada ve ABD’de yaşayan Süryanilerin dillerini...

Bu topraklarda başka soykırımlar yaşanmaması için geçmiş tarihimizle yüzleşmek gerek. Tüm dünyaya karşı geçmişimizle ya yüzleşeceğiz ya da yüzsüzleşeceğiz.


ZEYNEP TOZDUMAN

07.08.2013


Kaynakçalar:

· 1915 Ermeni soykırımı Recep Maraşlı
· Takibat,Tehcir ve İmha Tessa Hofmann
· Unutulan bir Holocoust Gabriele Yonan

Bu yazımı 7 Ağustos 1933’de Irak’da soykırıma uğrayan Süryanilere ithaf ediyorum.




Son Güncelleme Tarihi: 10 Ağustos 2013 22:52

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.