Yazıcıoğlu öldürüldü mü?

11 Haziran 2009 14:12  

 

Yazıcıoğlu öldürüldü mü?

Yargıtay Başsavcısı’nın konuşmasını dinlediğinizde bile bazı çevrelerin nasıl “bela” aradıklarını görebiliyorsunuz.

Başsavcı, “ekonominin öne çıkmasından ve gelişmeden” yakınıyordu.

Düşünün ki bu ülkede “ekonomik gelişmelerden” şikâyetçi başsavcılar var.

Kriz olsun, ekonomi tıkansın, ortalık birbirine girsin istiyor gibiler.

Daha önce buna benzer konuşmaları, Ergenekon sanığı yazarlardan da duymuştuk.

Bir “krizden” medet umuyorlardı.

Darbe ortamı için en iyi yolun bu olduğuna inanıyorlardı.

Memleketin batmasına razı olabilecek bir çıldırma hali yaşıyor birileri anlaşılan.

Bu çıldırmışlığın sadece “ekonomik kriz” duasına çıkmakla kalmayacağı da aşikâr.

“İnsanlar sürünsünler, perişan olsunlar, işsiz ve aç kalsınlar yeter ki darbe olsun” noktasına geldiyseniz elinizdeki bütün imkânları ülkeyi tarumar etmek için kullanabilirsiniz.

Darbe döneminin bittiğini, Ergenekon soruşturmasının durmadığını, dünyanın gelişmiş ve demokrat bir Türkiye istediğini fark ettikçe de öfkeleri artacak.

Kışkırtacak işler yapmayı da deneyecekler.

Kitlesel, kanlı bir eylemi bile zorlayabilirler.

Nasıl yapacaklar bunu?

Eskiden ellerinde MHP vardı.

Devlet Bahçeli, çok tutucu politikalar izliyor, zaman zaman fevkalade şoven açıklamalar yapıyor ama MHP gençliğini sokağa çıkarmıyor.

MHP’yi “sokak eylemciliğine” sürüklemiyor, partisini darbecilere kullandırmıyor.

Geriye ne kalıyor?

Bu kanlı kışkırtmaların tek adresi şimdilik Alperenler.

Muhsin Yazıcıoğlu, ölümünden önce Şamil Tayyar’a, “bizim tarlayı önceden sürmüşler” diyerek tedirginliğini belli etmişti.

Demokrat aydınlarla bir toplantı düzenleyip konuşmak istiyordu.

Anlatacağı bir şeyler vardı herhalde.

Ve, bir kazada öldü.

O kazanın bir suikast olup olmadığı çok tartışıldı.

Elde bir belge, bir delil yok ama gelişmelere baktıkça insan o kazadan daha fazla kuşkulanıyor.

Çünkü Alperenler tuhaf işlere girişiyorlar.

Son olarak, DTP milletvekillerine, üstünde “bir gece ansızın gelebiliriz” yazan kartlar göndermişler.

Kürtleri tehdit ediyorlar.

O kadar kolay tehdit edilebilecek bir kitle değildir Kürtler.

En aşağı on beş yirmi milyon insandan bahsediyoruz.

Dağda silahlı binlerce Kürt var, onların şehirlerde sempatizanları var.

Üstelik bu insanlar öfke dolu.

Gençleri daha da öfkeli.

Bütün toplumun ve devletin çok özenli davranması gereken bir çizgi bu.

Alperenler bu çizgiyi rahatça geçebilecek gibi davranıyorlar.

Ne olacak peki geçerlerse?

Allah etmesin, böyle bir tehditten sonra bir DTP’linin başına bir iş gelirse ne olacak?

Belli ki Yazıcıoğlu’nun ölümünden sonra Alperenlerin önü açılmış.

Birileri, onlara “yürüyün” demiş.

Onlar da yürüyorlar.

Daha önce Ege kasabalarında, Sakarya’da küçük çaplı toplumsal kışkırtmalara şahit olmuştuk.

Bunlar bir yayılırsa, bir daha önünü almak sanıldığı kadar kolay olmaz.

Cehenneme döner ülke.

Çok kan akar.

Alperenlerin ya da o çocukları yönlendirenlerin öyle “nasihatle” yola gelmeyeceği, çıkaracakları belanın kendilerini de vuracağını anlamalarının pek mümkün olmayacağı seziliyor.

Onlar bu işi kaşıyacaklar.

“Bir gece ansızın gelebiliriz” diye babalanacaklar, belki “ansızın gelmeye” de kalkışacaklar ama “geldiklerinde” neyle karşılaşacaklarını hiç bilmeyecekler.

Bu işi başından kesmek gerekiyor.

Birincisi yasal önlemlerle bu kışkırtmalara engel olmak.

Ama bu elbette yeterli değil.

Asıl önemli olan, bu “kışkırtılmaya” açık ortamı değiştirmek.

Kimsenin kışkırtmalarla bozamayacağı sağlamlıkta bir huzur ve güven iklimi yaratmak.

Bu da başbakana düşüyor.

Eğer başbakan bir an önce, bu gerginliği giderecek adımlar atmazsa, ülkeyi rahatlatmazsa, insanlara “barış geliyor” umudu vermezse...

“Ekonomik gelişmeden” yakınan başsavcılar, “Kürtler ölsün demek fikir özgürlüğüdür” diyen eski yargıçlar, “ansızın gelebiliriz” diyen Alperenlerle birileri toplumu kanlı bir kaosa götürecek adımları atacak.

İşaretler artık çok açık.

Başbakan bu işaretleri görmek zorunda, görmüyorsa çevresindeki birileri ona göstersin.

Sadece Türkiye değil bizzat başbakanın kendisi ve partisi de tehlikede.

Alperenler “Kürtleri” tehdit ediyor ama asıl tehdit ettikleri Türkiye.

Asıl tehdit ettikleri başbakan.

Başbakan Erdoğan, DTP Başkanı Ahmet Türk’e vereceği randevunun tarihini belirlerken sadece Kürt tarafına bakmasın bence, kafasını çevirip bir de Türk tarafına baksın, başsavcıya baksın, Alperenlere baksın...

Unutmasın ki “bir gece ansızın gelmek” için bekleyen “başka birileri” var, Alperenler sadece onların öncüleri.

Ahmet Altan
Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0