Van - Ahmet Altan

12 Kasım 2011 11:55  

 

Van - Ahmet Altan

Telefonlar yağıyor.

Van’da yaşayan insanlar, seslerini duyurabileceğine inandıklarını arıyorlar.

Söylenen hep aynı:

“Perişanız, Van’daki hiçbir binaya girilemiyor, dışarıdayız, hava soğuk.”

Sonra da aynı soru:

“Abi, burayı niye afet bölgesi ilan etmiyorlar?”

Doğrusu niye “afet bölgesi” ilan etmediklerini bilmiyorum.

Ama bir milyon nüfuslu Van’da kimsenin eve giremediğini, herkese yetecek kadar çadır olmadığını, imkânı olanların şehirden kaçtığını biliyorum sadece.

Yakında Van bir “hayalet kente” dönüşecekmiş gibi gözüküyor.

Koşullar zorlu ve dertlere çare bulabilmek için çok büyük bir organizasyon gerekiyor.

Bunu becerebilecek miyiz?

Şu âna kadar yaşananlara bakılırsa pek becerebilecek gibi gözükmüyoruz.

5.6’lık bir depremde yıkılan otele, birinci depremden sonra kimin “oturulabilir” izni verdiği bile hâlâ belli değil.

Otel sahibi, “Ben, gelin bakın diye başvurdum ama kimse gelmedi” diyor.

İşin içinde bir garabet var.

Yıkılan yirmi binanın on sekiz tanesine “oturulamaz” raporu verilmiş ve depremde de gerçekten o binalar yıkılmış.

Geriye kalan ve hakkında verilen bir rapor olup olmadığı anlaşılamayan iki bina ise “otel” binaları.

Bu bile tek başına soru işaretleri yaratıyor.

Başbakan, “o binaya oturulabilir raporu verenlerden hesap soracağını” söylüyor ama öyle bir rapor varsa bile onun kimin tarafından verildiği hâlâ ortaya çıkmadı.

Tam bir keşmekeş.

Tam bir başıboşluk.

Belki de ortada öyle bir rapor yok.

Belki de kimse o otel için bir rapor bile hazırlamadı.

Bu Cumhuriyet, insanını kolay harcayan, insanının ölümünden çok fazla rahatsız olmayan bir Cumhuriyet.

İnsanını korumak için değil, tümüyle kendini ve yöneticilerini korumak için organize edilmiş.

Bütün bu yapıyı yıkıp yeniden yapmak gerekiyor.

“Depreme dayanıksız binaları yıkıp yeniden yapacaklarını” söylüyorlar, peki, “depreme dayanıksız cumhuriyetleri” ne yapacaklar?

Bu Cumhuriyet depreme dayanıklı mı?

Bir tek depremden insanlarını sağ kurtarabildi mi?

Her depremde kurban verdik.

Böyle giderse olacak her depremde de kurban vereceğiz.

Niye?

Neden Avrupa’da kimse böyle depremlerden ölmüyor da bizde ölüyor?

Ben size, benim de daha önce söz ettiğim, Mehmet Altan’la Eser Karakaş’ın defalarca yazdığı basit bir örnek vereyim.

İhale Yasası.

Bu yasa, kamu binalarının nasıl yapılacağını belirliyor.

Avrupa Birliği’nin yasasını kabul ederseniz, kamu binalarını o standartlarda yaparsanız, hiçbir bina yıkılmaz.

Bu hükümet, işbaşına geldiğinden bu yana İhale Yasası’nı tam yirmi kere değiştirdi.

Muhalefet partileri de dâhil kimse bunun hesabını sormadı?

Gazeteler haykırmadı, partiler ayaklanmadı.

Çünkü ölecek olanlar kimsenin umurunda değil.

O İhale Yasası ile yapılacak binalar Başbakan’ın, bakanların, generallerin hayatını tehlikeye sokacak olsaydı da bak bakalım değişir miydi?

Onların hayatı tehlikede olsaydı değişirdi ama “insanların” hayatı tehlikede olunca değişmiyor işte.

Defalarca söylüyoruz, bu Cumhuriyet kendi insanını önemsemiyor ama daha beter gerçek ne biliyor musunuz?

Bu bozuklukları değiştirmek için iktidara geldiğini söyleyen AKP’nin de ağır ağır bu Cumhuriyet’in bir parçasına dönüşmesi, kendi halkından uzaklaşarak Ankara’nın ölçülerini benimsemeye başlaması.

Reflekslerinin ağırlaşması.

Muhafazakâr kesimler, “bizim çocuklar iktidarda, aman sesimizi çıkarmayalım” diyerek susuyorlar, hiçbir şeyin hesabını sormuyorlar, bu Van depreminde yaşananlar bile onları olup biteni sorgulamaya itmiyor.

Van’da kar başladı.

İnsanlar evlerine giremiyor.

Hâlâ enkazın altında cenazeler var.

“Sizin çocuklar” da iktidarda.

Memnun musunuz?


ahmetaltan111@gmail.com

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0